HABER-ANALİZ | ADEM YAVUZ ARSLAN
Bir önceki yazıda “Akar’ın çerezleri!” başlığı ile Irak’ın kuzeyine yapılan “Pençe-Kartal” harekatının komuta merkezinden yansıyan yumruklu fotoğraflardan hareketle operasyon imaj boyutunu irdelemiş ve o yazıyı “Acaba Akar 15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde filtre kahvesini içip çerezini yerken Boğaz Köprüsü’nde boğazlanan Harbiyeli çocukları görünce de ‘zafer kazanmış komutan’ edasıyla yumruk hareketi yapmış mıdır?” diye bitirmiştim.
Bugün Akar analizine devam edeceğim.
Oldukça uzun bir yazı olacak ama anlatılması-hatırlatılması gereken çok olay var.
Daha önce defaatle yazdım ve anlattım; Akar olmasa Erdoğan ve Fidan ikilisi 15 Temmuz kumpasını gerçekleştiremezdi.
15 Temmuz olmasa Erdoğan rejimi değiştiremez, Cemaat ve az sayıdaki muhalifin nefesini kesemezdi. Erdoğan emniyetten yargıya, medyadan dış politikaya kendisi açısından herşeyi ‘dikensiz gül bahçesine’ çevirmişse bunda Akar’ın büyük katkısı oldu.
Yani Akar üzerine özel olarak eğilmek şart.
HERŞEY İMAJ İÇİN
Pençe-Kartal operasyonuna dair ‘imaj haberleri’ tam gaz devam ediyor.
Bir önceki yazıda askeri uzmanların değerlendirmelerinden örnekler vermiştim. Normal şartlarda bir tuggeneral seviyesinde yönetilmesi gereken operasyonu bizzat Akar koordine ediyor.
Gerçi bazı operasyon görüntülerinin eski, imha edilen bazı mağaraların zaten boş olduğu ortaya çıktı ama amaç reklam yapmak olunca işe yaradı.
Konuştuğum askeri uzmanların anlatımlarına göre yapılan operasyonun askeri hedefleriyle icrası uyumlu değil.
Sahadan gelen bilgilere göre daha ucuza daha iyisi üretilebilecek İHA/SİHA’lar, harbe hazırlık oranı bir türlü istenilen seviyeye getirilemeyen ATAK’lar ve nitelikli pilot kıtlığı çekilen F-16’larla dağ taş bombalanmış.
Yerel medyaya yansıyan görüntülere göre vurulan yerlerin PKK ile ilgisi yok.
Ancak Akar merkezli imaj çalışması tam gaz devam ediyor.
AKAR NE YAPMAK İSTİYOR?
Peki ama Akar ne yapmak istiyor, nereye koşuyor? MHP lideri Bahçeli’nin deyimiyle “Hulusi Akar ne yapmak, nereye varmak istemektedir”.
Bu soruya sağlıklı cevap verebilmek için takvimleri hayli geriye alalım ve Akar’ın kariyerine daha yakından bakalım.
Çünkü aradığımız cevaplar satır arasında gizli olabilir.
Öncelikle şunun altını çizelim. Akar’ı şahsen tanıyan, beraber mesai yapmış insanlara sorarsanız (mahkeme dosyalarında bu yönde hayli geniş bir arşiv var) size şöyle bir portre çiziyor; “ Çabuk öfkelenen, küfürbaz, içten pazarlıklı, tuttuğunu tam tutar, gömdüğünü tam gömer”
Emekli Koramiral Atilla Kıyat’la rakı-viski içen ama Milli Görüşçü isimlerle namaz kılan bir isim olarak anlatılan Akar için “Su uyur Hulusi Akar” da deniyor.
Akar ne kadar küfürbaz şahsen bilmiyorum ama Wikipedia’da yer alan bir detaya göre Abdullah Gül’le okul arkadaşı olduğu Kayseri Lisesi’nden öğretmene hakaret ettiği iddiasıyla uzaklaştırılmış.
Tam bu noktada ‘komplo teorisyenlerinin sevdiği’ bir detay var.
Normal şartlarda “Disiplin cezası almış olanlar Harp Okulları’na alınmaz” kuralı var ama bu madde Akar Kara Harp Okulu’na girerken işlemiyor.
Dahası emsalleri hal ve hareketlerine çok dikkat eder, siyasi görüntü vermezken Akar Necip Fazıl ve Abdullah Gül gibi isimlerle yakın temasta bulunuyor.
GÖRÜNMEZ BİR EL HEP ÖNÜNÜ AÇMIŞ
Yazımın ilerleyen bölümlerinde de göreceksiniz; Akar’ın bir şekilde işleri hep yaver gitmiş ve önü açılmış.
Somut örneklerle anlatmaya çalışayım;
Geçtiğimiz Mayıs ayında vefaat eden ve 28 Şubat’ın en önemli figürlerinden olan eski Genelkurmay Başkanı İ.Hakkı Karadayı’nın özel kalem müdürlüğünü de yapmış olan Akar, 1998 yılı YAŞ’ında birinci sıradan tuggeneralliğe terfi etti.
TSK teamüllerine göre birinci sıradan terfinin anlamı şudur; Şura’ya giren adaylar içinde en yüksek sicil+takdir puanı+albay ve generallerin verdiği puanlar+komuta kademesini puanı gibi kriterleri en yüksek subay demektir.
Akar ‘birinci sıradan terfi’ teamülünü 2002 YAŞ’ında da sürdürdü ve Kara Harp Okulu komutanlığına atandı.
Akar’ın burada en sevdiği ve güvendiği, Genelkurmay Başkanlığı’na kadar tabir-i caizse yanında taşıdığı, ‘kardeşi gibi’ sevdiği en yakın çalışma arkadaşı -AKP’li Şaban Dişli’nin kardeşi -Mehmet Dişli olacaktı.
Harp Okulu’ndan itibaren her işi rast giden, önü açılan Akar için Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Org. Yaşar Büyükanıt’ın getirilmesiyle işler değişti. Çünkü Büyükanıt Akar’ı ve ‘onun gibileri’ sevmiyordu.
BÜYÜTANIT’A GÖRE AKAR İRTİCACI
Büyükanıt’a göre Akar ‘irticacı’ydı. Bu durum kulislere hakim gazetecilerin bildiği bir sırdı.
Hatta meslek hayatı boyunca TSK tarafından ‘sakıncalı’ bulunan, hiç bir zaman akredite edilmeyen bir gazeteci olarak ben bile Büyükanıt’ın Akar’la ilgili düşüncelerini meslektaşlarımdan dinlemiştim.
Akar’a bir virgül koyalım ve Büyakanıt’a parantez açalım.
Çünkü bugün yaşanan bir çok olayın uzantısı Büyükanıt’la doğrudan ilgili. Hilmi Özkök’ten sonra Genelkurmay Başkanlığı için en büyük aday olduğunu bilen Büyükanıt bu koltuğu devraldığında Ulusalcı-Ergenekoncu-Kemalist cephenin kendisinden beklentilerini biliyordu.
Bu yüzden iktidara yapacağı müdahalenin (!) hazırlıklarına bir an önce başlamak istiyordu ama bunun için bir ‘neden’ lazımdı.
O ‘neden’ bulunamazsa da ‘icat’ edilmeliydi.
Tıpkı halefi İlker Başbuğ’un FOX Tv ekranlarında “Kayseri’deki üç astsubaydan Gülen’e gidecektik. İktidar yasa değişikliği ile Gülen’i elimizden aldı” diye itiraf ettiği kumpasın benzerine ihtiyaç duyuluyordu.
Başbuğ’un canlı yayında ağzından kaçırdığı bu itiraf aslında siyasetin dizaynı konusunda ilk deneme değildi.
HARP OKULUNDAN TÜM TÜRKİYE’YE
Büyükanıt’ın ‘en has’ generallerinden olan Reha Taşkesen hızla kolları sıvadı. Kara Harp Okulu’nda başlatılacak bir ‘operasyon’ ve askeri mahkemeler marifetiyle büyük bir ihraç ve tutuklama furyası başlatılacaktı.
Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olmasıyla bu dalga diğer kuvvetlere de yayılacak ve sivilleri de kapsayan tutuklama furyaları hayata geçirilecekti.
Şimdi geriye dönüp bakıldığında bir dönem askerin planladıklarının AKP eliyle hayata geçirildiğini görebiliyoruz ama biz konumuza geri dönelim.
Bu plan aslında dönemin 1.Ordu Komutanı Çetin Doğan tarafından yapılan ‘Balyoz’ darbe planına göre daha profesyonel ve gayet hukuki (!)ydi.
Reha Taşkesen göreve hızlı başladı ancak bir türlü Büyükanıt’ın beklentisi gerçekleşmiyordu.
Reha Taşkesen kendisine hedef olarak o dönem Kurmay Binbaşı olan Mehmet Dişli’yi seçti.
Çünkü Dişli demek Akar demekti.
Taşkesen Harp Okulu öğrencileri arasında bir klik üzerinden fişleme yaptırdı. Bir yandan da Dişli üzerine operasyon yapmaya devam etti.
Bazı okurlarımız bu kadar detayı nereden bildiğimi merak edebilir. Hemen adresi söyleyeyim; https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/darbeci-mehmet-disliyi-2006da-kimler-korudu-5583001/
Mahkeme savunmalarında herşey açık açık anlatılıyor.
GENELKURMAY’I KARIŞTIRAN İHBAR
Taşkesen’in planları adım adım uygulanırken üstü örtülemeyen bir takım ‘delilli ihbar ve şikayet mektupları’ Genelkurmay Başkanlığı’na ulaştı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök ise ‘gereği için’ bu mektupları Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’a yolladı. Yenir yutulur iddiaların olmadığı ihbarlarla ilgili Yaşar Büyükanıt Reha Taşkesen’i çağırıp “gereğini yapmasını” istedi.
Taşkesen aslında Büyükanıt’ın gözdesiydi ama delillendirilen öyle iddialar vardı ki Büyükanıt ‘istifa et’ deyip tatile çıkmak durumunda kalmıştı.
Bugünün siyasi konjonktürü nedeniyle ‘milli orduya kumpas kuruldu’ denilerek üzeri kapatılan o iddialar doğru olmasa, deliller sağlam olmasa Büyükanıt en gözde generali Reha Taşkesen’i istifaya zorlar mıydı?
Kimbilir belki bugün emekli olmuş, kenara çekilmiş birileri o mektuplara konu olan olayları anlatır!
Konuyu dağıttık ama bugünkü olayların daha net anlaşılabilmesi için bu uzun parantezi açmam gerekiyordu.
Şimdi Akar’a geri dönelim.
2005 yılında Kara Harp Akademisi Komutanlığı’na atanan Akar, bir üst rütbeye terfi etmeyi umduğu 2006 YAŞ’ında büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.
AKAR LASTİK PATLATIYOR
Rakibi İsmail Hakkı Pekin birinci sıradan Korgeneralliğe terfi etti ve kendisi Tümgenerallikte bir yıl uzatılanlar listesinde ikinci sırada kaldı.
TSK’da bilinen yaygın tabirle Akar ‘lastik patlatmıştı’
Bu ifade önü açık generallerin beklenmedik bir şekilde görev süreninin uzatılması veya emekli edilmesini tarif için kullanılıyor.
Bu noktada şunu hatırlatalım. Meslek duayenlerimizden Mehmet Ali Birand’ın meşhur ‘Emret Komutanım’ kitabında anlattığı gibi TSK’da terfiler albaylığa kadar rutin seyrinde gider fakat generallik özellikle de Orgenerallik tamamen siyasi süreçlerdir.
Akar için ‘görünmez bir el’ tam bu noktada devreye girdi ve emekli edilmesi engellendi. (https://www.sozcu.com.tr/2016/gundem/hilmi-ozkok-komisyonda-1456483/)
Askeri teamüllere göre Genelkurmay Başkanlığı için önü açılmak istenen generallerin bekleme süresi Korgeneral rütbesinde uzatılarak sağlanır.
Mesela 2001 yılında İlker Başbuğ’un rütbesi de bir yıl uzatıldı. Eğer o yıl Başbuğ terfi etseydi Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekliye ayrılacaktı.
Hep dört ayak üstüne düşen Akar için 2007 YAŞ’ı pek parlak geçmedi. Çünkü terfi eden beş tümgeneral içerisinde Galip Mendi’nin ardından dördüncü sıradaydı.
Akar için artık emeklilik gözükmüştü. Tam da buna uygun bir atama geldi; Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığı. Bu ‘erken tebliğ edilen emeklilik’ sayılırdı.
Ancak Akar için aslolan 2007 YAŞ’ını atlatmaktı.
Çünkü Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi doluyor,yerine Kayseri’den arkadaşı Abdullah Gül oturuyorken, Yaşar Büyükanıt da Erdoğan’ın ‘başsavcısı olduğu’ soruşturmalar nedeniyle zor günler geçiriyordu.
2009 general/amiral atamalarında İstanbul üçüncü kolordu komutanlığına atanan Akar bu dönemde cezaevlerini ziyaret ediyor ve mesai arkadaşlarına pek de iyi anlatılmayan şekilde davranıyordu.
Buradaki amaç siyasi iktidara yakın görünme kaygısıydı.
Akar verdiği mesajların siyasi irade tarafından da görüldüğünü geç olmadan fark etti. Artık hedefine ulaşmak için takvim yapraklarının düşmesini beklemeye başladı.
2011 YAŞ’ına gelindiğinde ise Akar için her şey çok daha parlak geçti. Kendisi ‘olağanüstü bir şekilde’ birinci sıradan Orgeneralliğe terfi ederken en güçlü rakipleri İsmail Hakkı Pekin ve Galip Mendi terfi edemeyip korgenerallikte kaldı.(https://www.milliyet.com.tr/siyaset/iste-yas-kararlari-tam-listesi-1422710)
Akar artık Genelkurmay İkinci Başkanıydı. (https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/08/20110804M1-2.htm)
Konumuz değil ama 2011 YAŞ’ı sıradışı olaylarla hafızalara kazınmıştı. Bu noktada geriye dönüp baktığımızda her şeyin ne kadar çabuk unutulduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz.
O YAŞ’ın en tartışmalı ismi Org. Aslan Güner’di.
Hatırlanacağı gibi merhum Özal’ın başyaveri olan Albay Aslan Güner’in (Özal’ın GATA’ya götürülme sürecinde ihmali olduğu hep iddia edilmiştir) Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getirilmesi bekleniyordu ancak Harp Akademileri Komutanlığı’na atandı.
Bu durum ulusalcı Ergenekoncu cephede infiale yol açtı.
Aslında mesele basitti. Aslan Güner Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşinin elini sıkmamak için protokolü terk etmişti. O günlerde çok tartışılan bu olayı unutmayan Abdullah Gül’ün Güner’in üstünü çizdiği o dönem başkent kulislerinde herkesin bildiği bir sır haline gelmişti. https://www.milliyet.com.tr/siyaset/selam-vermeyen-pasaya-kizak-gorev-1422072
ÜSTÜ ÇİZİLEN GENERALLER
Akar’ı anlatıyorum ama laf lafı açıyor.
Bugün kimse hatırlamıyor ama Türkiye öyle enteresan dönemler geçirmişti ki; dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer birinci sıradan orgeneral rütbesine terfi eden Edip Başer’in üstünü çizmişti.
Askeri teamüllere göre sürpriz sayılan bu karar Başer’in başörtüsü ile barışık olması nedeniyle alınmıştı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Başer’in yerine yakın zamanda İran’da Korona virüsü kaptığı iddia edilen Aytaç Yalman getirilmişti.
Akar meselesine geri dönelim.
Genelkurmay Karargahı’nın iki numarası olan Akar, Org. Necdet Özel ile çalışacaktı. Özel ile Akar’ın ortak özelliği ise Ulusalcı-Ergenekoncu kadrolarca sevilmemeleriydi.
Hilmi Özkök gibi Necdet Özel’in de geçmişine dair en ufak bir leke, tereddüt dahi yoktu.
Özel’i istifa ettirmek için her türlü dolabı çeviren bu cephe son olarak ‘mahiyetine söz geçiremeyen komutan’ durumuna düşürmeye çalıştı.
Bugünden geriye bakıldığında emekli astsubay derneklerinin açıklamaları, Cüneyt Özdemir gibi bazı gazetecilerin yayınları ve astsubay aileleri üzerinden yayılan haberler ‘daha da anlamlı’ hale geliyor.
Necdet Özel çalkantılı bir dönemde TSK’yı bütün bu fırtınadan uzak tutmaya çalışırken Akar Genelkurmay Karargahı’nda filtre kahve eşliğinde çerezlerini atıştırıyordu.
Bu noktada önemli başka bir parantez açmak şart.
ÖZEL’İN AKAR UYARISI
Özel ve Akar yapı itibariyle Ulusalcı-Ergenekoncu kadro tarafından hedefe konuyordu ama siyaset konusunda Akar ve Özel arasında derin görüş ayrılıkları vardı.
Akar’ın siyasetçilerle yakın temasta olması, bazı gazetecileri Karargah’a çağırıp onlar üzerinden imaj çalışmasına başlaması Özel’in tepkisini çekiyordu.
Özel bu düşüncesini “Hulusi’nin gelişi yanlış. Bu ordunun siyasallaşmasıdır. Üç gün sonra milleti parti binalarından toplarız” şeklinde dile getirecekti.
Hatta bir adım daha atıp Akar’ın Kara Kuvvetleri Komutanı olmasını engellemek için “ Kuvvet komutanlarının ordu komutanlığı yapmış olanlardan atanmasına ilişkin bir kanun teklifi hazırlanması” yönünde bir talimat dahi vermişti.
Teklif hazırlandı ancak Milli Savunma Bakanlığı’nda takılı kaldı.
Bu konuya dair Genelkurmay Çatı Davası’nda fazlasıyla detay mevcut. Mehmet Partigöç’ün ifadelerine bakılabilir. https://www.tr724.com/partigoc-hulusi-akari-darbeden-kurtarmislar-kim-kurtarmis-boyle-darbe-ekibi-mi-olur
Akar 2013 YAŞ’ında Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na getirildi. Akar’ın komutanlığı sırasında Türkiye tarihinin en tuhaf operasyonlarından Şah-Fırat operasyonu yapıldı. Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun karargahtan verdiği fotoğraf uzun süre tartışma konusu oldu. http://www.radikal.com.tr/fotogaleri/turkiye/ahmet-davutoglu-sah-firat-operasyonunu-karargahta-takip-etti-1298901-2/
AKAR’IN ‘ANLAŞILAMAYAN MESAJI’
Akar 2015 YAŞ’ı ile Genelkurmay Başkanlığı’na getirildi ve ilk açıklamasında “Ordumuzun teşkilat ve faaliyetlerinde hiyerarşi dışında hiçbir oluşum ve kişi söz sahibi olamaz” dedi.
O dönemin konjonktüründe kimse bu sözlerle ne demek istediğini anlamadı ve arada kaynadı.
Akar siyasetle çok yakın temasta bulunmaktan çekinmedi. Hatta 15 Temmuz’a giden süreçte Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile alışılmışın dışında sıklıkla buluştu.
Ve 15 Temmuz kumpası yaşandı.
Aslında tiyatro diyecektim ama malum olduğu üzere 15 Temmuz’a tiyatro demek yasaklandı.
AKAR ORGANİZATÖR DEĞİLSE!
Şimdi herşeyi unutup sadece 15 Temmuz günü yaşananlar üzerinden Akar’ın durumuna bakalım.
Darbe yapılacağı yönünde kuvvetli bir istihbarat alınmış ve Akar konudan en üst düzeyde bilgilendiriliyor.
Ortada iki ihtimal var;
Birincisi; Akar istihbaratı gerektiği şekilde kıymetlendiremedi. İkinci bir emre kadar kimse kışlayı terk etmeyecek diye bir emir yayınlasa yüzlerce sivil ve askerin ölümüne engel olabilirdi.
Yani bir darbe girişimini engellemek iki dakikalık bir işti.
İkincisi; olan biten tüm hadiselerde Akar bizzat planlayıcı ve aktördü. Bu yüzden planın başarıya ulaşması yönünde oskarlık bir performans sergileyerek rolünü en iyi şekilde oynadı.
Ortada üçüncü bir ihtimal yok.
Şimdi ihtimallerin sonuçlarını değerlendirelim; eğer birinci ihtimal doğruysa Akar’ın derhal görevden alınıp görevi ihmal-vatana ihanetten yargılanması gerekirdi.
Böyle bir şey olmadığı gibi ödül olarak Genelkurmay Başkanı+ Milli Savunma Bakanı+ bu iki makamın 15 Temmuz öncesi sahip olmadığı -tek imza ile personel ihracı gibi- yetkilerle donatıldı.
Aslında tek başına bu olay bile Akar’ın 15 Temmuz tiyatrosunda başrol oyuncusu olduğunun ispatıdır.
Yazı çok uzadı farkındayım ama burada yine bir parantez açma ihtiyacı hasıl oldu.
Malum olduğu üzere 2007 Mayıs’ında Dolmabahçe’de yapılan Erdoğan-Büyükanıt görüşmesi hala büyük bir sır.
Hatta Erdoğan’la “Anılarınızı yazıyorsunuz, Dolmabahçe’yi orada okuyacak mıyız?” diye sorduğumda “Benimle mezara gidecek” cevabını vermişti.
Büyükanıt da aynı mihvalde cevap verdiği için görüşme hala muamma. Ancak bu görüşmede Büyükanıt’ın Erdoğan’a bazı listeler teslim ettiği, bu isimlerle mücadelede Erdoğan’a tam destek sağlayacağını taahhüt ettiği artık herkesin bildiği bir sır.
Erdoğan’ı yasadışı her türlü cebir, şiddet ve hile ile iktidardan indirmeye çalışanların suç üstü hali ile yargılanırken bir anda tahliye edilip beraat etmeleri, delillerin kalıcı olarak imha edilmeleri ve buna karşılık banka hesabı, gazete aboneliği gibi suç olmayan unsurlarla yüzbinlerce insan hakkında işlem yapılması gibi süreçlere baktığımızda Dolmabahçe görüşmesi daha anlamlı hale geliyor.
HEM AKAR HEM FİDAN’IN ‘KULLANIM SÜRELERİ’ DOLUYOR
Büyükanıt’ın Erdoğan’a verdiği listelerde hem Akar hem de Fidan’ın olduğunu varsaymak gerekiyor.
Kara Harp Okulu Komutanlığı yıllarından beri fişleme listelerinde adının olduğunu bilen Akar bir şekilde AKP’ye eklemlenerek bugünkü kariyerine ulaştı. (Bu konuda gizli tanık Abdullah’ın anlatımları dikkat çekici)
Başta 15 Temmuz olmak üzere kendisini tepe tepe kullandırttı.
‘Kardeşim, evladım gibi severim’ dediği bir çok silah arkadaşının öldürülmesine, ağır işkence görmesine, müebbet hapse mahkum edilmesine sebep olan 15 Temmuz kumpasındaki rolünü başarıyla oynadı.
Tüm bunlar olup biterken o kuru yemişlerini yiyip, filtre kahvesini içmeye devam etti.
Şimdi en başta sorduğumuz soruyu tekrar soralım ve cevap bulmaya çalışalım;
Hulusi Akar nereye koşuyor?
Eninde sonunda Erdoğan’ın “kullanıp atılmışlar” çöplüğünde yer alacağının farkında olan Akar, Pençe-Kartal harekâtını sevk ve idare ettiği harekât merkezinde tuhaf pozlar vererek PR çalışması yapıyor.
Bundan sonra da Akar’ın “Yeter artık popülariten benim önüme geçmesin” diye ikaz edilip kulağı çekilinceye kadar böyle devam edeceğini söylemek yanlış olmaz.
Bununla olası görevden alınma/istifaya zorlanma durumunda, Süleyman Soylu’nun istifa sürecinde yaşandığı gibi halkın sosyal medyayı sallamasını, sokaklara dökülmesini umuyor olabilir.
Yalnız hesap edemediği bir hakikat var, Soylu çekirdekten siyasetçi ve mutfaktan geliyor, İçişleri Bakanlığı gibi doğrudan halka temas eden bir makamı işgal ediyor.
Üstelik kendi ‘Fan kulübü’nü tesis etmiş durumda.
Soylu’ya verilen desteğin aynısının kendisine de verileceğini zanneden Akar, fena halde ayazda kalabilir.
Sonuç olarak Erdoğan’ın ajandasında; Akar’ın da, “Sır küpüm” dediği Fidan’ın da bir son kullanma tarihi var.
Bekleyip göreceğiz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***