YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Türkiye’de mülteci meselesi her şeyde olduğu gibi siyah beyaz çizgisinde tartışılmaya devam ediyor ve her geçen gün Türkiye’nin geleceğini tehdit eder noktaya ilerliyor.
Mülteciye karşı olmamak başka bir şey, bir kente, bir ülkeye, oranın her şeyini allak bullak edecek şekilde boca etmek başka bir şeydir. Bir kısım ırkçılar gibi faşist refleksler göstermek ‘bize ne insanlık dramlarından’ demek ne kadar yanlış ise milyonlarca insanı sorgusuz sualsiz, herhangi bir yere bir anda yığmak da o kadar yanlıştır. Suriyeli mülteciler konusunda Türkiye en başından beri yanlış ve tutarsız politikalar izledi, bugün ise tamamen kontrolü kaybetmiş durumda. Suriye iç savaşının başlamasından beri aklın ve mantığın yerine, büyük sorunlara sebep olacağı başından beri belli olan, hamasi, duygusal reflekslerle hareket etti. Ya da öyle bir intiba verdi.
Komplocu bir düşünce gibi gelebilir size ama belki de rasyonel politikalar yerine hamasi refleks göstermek baştan beri kurgulanan bir oyunun parçasıydı. Mülteciler Türkiye için giderek büyüyen bir sorun olsun da istenmiş olabilir bilemiyorum.
En başından beri bu tür insani konularda kesinlikle rasyonel politikalarla hareket edilmesi gerekirdi.
Rasyonel olmayan her tavır her yerde büyük sorunlara gebedir. Bırakın yabancı insanları mesela başka şehirde yaşayan kendi kardeşinizin bütün ailesiyle yanınıza sığındığını düşünün. Bir zaman sonra onlarla bile büyük sorunlar yaşamanız kaçınılmazdır. Bırakın bir evde yemek, yatmak gibi konuların nasıl halledileceğini, tuvalet ihtiyacı bile çok büyük sorunlara sebep olabilir.
Mesela 150 bin kişinin yaşadığı bir şehre yüz bin kişilik mülteciyi yerleşiyor; bir anda iki kat belki daha fazla büyümeyi şehrin alt yapısı, üst yapısı, demografisi, alışkanlıkları, gelenekleri hazmedebilir mi?
Yüzlerce yılda ortaya çıkan kent alışkanlıkları, şehir özellikleri, bir anda gelen göç dalgalarıyla alt üst oluyor. Bir şehrin bunu hazmetmesini, sorunları kendi içinde çözebilmesini beklemek gerçekçi bir politika değildir. Ve sorunu üç beş sloganik cümleyle de çözebilmeniz mümkün değildir.
Hazmedilmeyen yemek gibi hazmedilmeyen göç de mutlaka vücudu zehirler. Bunun Suriyelilikle, Araplıkla, Türklükle, Çerkezlikle ya da başka bir aidiyetle alakası yoktur. Olsa olsa bunun, insan tabiatıyla alakası vardır.
Bugün Türkiye’de mülteci meselesi iki yanlışın karşılıklı tartışmasından başka bir şey değildir maalesef. Dolayısıyla iki yanlışın çatışması bir doğru etmiyor haliyle.
Milyonlarca mülteciyi bir anda şehirlere kontrolsüz ve gelişi güzel gönderen, ne harcadığı, ne yaptığı, nasıl kontrol ettiği belli olmayan hükümetin de, başkasının acısından bize ne diye hop oturup hop kalkan ırkçıların da tutumu çok yanlıştır.
Son dönemde gelen Afgan mülteciler de sorunu bambaşka bir yere taşımaya namzet gibi görünüyor. Binlerce Afganlının, hiçbir engelle karşılaşmadan akın akın Türkiye’ye giriş yapmaları bana hayli tedirgin edici geliyor.
Ya ne yapalım kimse yaşadığı toprakları terk edip başka bir ülkede yaşamak istemez cümlesiyle açıklanamayan bir durum bu. On binlerce erkek mültecinin İran’ı aşıp Türkiye gelmesi ülkenin yönetimini ve kontrolünü mümkün olmayan bir noktaya taşıyor.
Siyasi kutuplaşmanın zirveye ulaştığı, bazı siyasetçilerin ırkçı açıklamalarla gerilimin doruğa ulaştığı bir zamanda bu gelişler hiç de hayra alamet görünmüyor.
Türkiye’nin bazı şehirlerinden üzerlerinde askeri üniformalar olan Afganlı sığınmacılar geziyor ve bunların görüntüleri sosyal medyada dolanıyor.
Suriye’nin nasıl iç savaşa sürüklendiğini hatırlıyor musunuz? Dışarıdan gelen on binlerce savaşçı küçük bir kıvılcımı bir anda alev topuna dönüştürmüş, alev büyüdükçe de Batı ortalıktan kaybolmuştu. Bugün bir bataklığa dönen Suriye’de savaşanların yüzde 95’ini Suriye’nin dışından gelenlerin oluşturduğunu da hatırlamakta fayda var.
Bu açıdan baktığımızda binlerce Afganlının Türkiye’ye kontrolsüz girmesi hiç hayra alamet değil. Bir yandan da Suriyelilerin İstanbul’un göbeğinde miting yapması pankartlar açması, buna karşılık bazı siyasilerin provokatif ırkçı söylemleri bakalım nasıl bir oyunun sekansları olarak yazılmış göreceğiz.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***