HABER ANALİZ | HASAN CÜCÜK
Göz boyamanın bir yere kadar gidebildiğini bir kez daha gördük. Vatan-millet-Sakarya edebiyatının yeşil sahalarda hükmünün olmadığı önce A Milli Takım ardından Galatasaray acı şekilde tecrübe etti. Birkaç yıldır göstere göstere gelen hezimet günlerinin içindeyiz. Türk futbolunun artık Edirne dışında pek esamesi okunmuyor. “Avrupa fatihi” unvanlı ekibimiz, 7 yıldır Avrupa’da neredeyse galibiyete hasret kaldı. Milli takım Euro 2020 hezimetiyle ‘turnuva ekibi’ olmadığını gösterdi.
FRANSA’DA ÜSTÜ ÇİZİLENLER
Krizden çıkmak için önce, krizde olunduğunu kabul etmek gerekiyor. Bunun yakın zamanda başarılı örnekleri var. Fransa, İspanya ve Belçika gibi. 1993’te Fransa’nın başına geçen Aime Jacquet, mevcut oyuncularla yol alamayacağını kısa sürede görmüştü. Jean Pierre Papin, David Ginola gibi dönemine damga vuran isimlerden bahsediyorum. Aime Jacquet, bir kalemde bu isimlerin üzerini çizip Zidane, Vieira, Petit, Deschamps gibi isimleri kadroya monte etti. İlk sınavını Euro 96’da veren Jacquet’nin öğrencileri, iki yıl sonra 1998 Dünya Kupası’nı kazanıp değişimin meyvesini aldı. Kupa sonrası görevi bırakan Aime Jacquet’nin takımı Jacques Santini gibi yetersiz bir isimle bile Euro 2000’de şampiyonluğa ulaştı. Aime Jacquet radikal bir değişim kararı almasa, Fransa için başarı çok uzak olacaktı.
REAL DEĞİL, BARÇA DÖNEMİ
Keza İspanya. Yaşlı kurt Luis Aragones, Raul gibi bir yıldızın üzerini bir kalemde çizdi. Real Madrid ekolünden gelmesine rağmen İspanya’yı sahaya Barcelona oyun sistemiyle sürdü. Gençlere güvenip, forma verdi. Değişimin ilk meyvesi Euro 2008’de alındı. Ardından iki uluslararası turnuvayı daha kazanıp 4 yıla, iki Avrupa bir dünya şampiyonluğu sığdırdı. Aragones’in temelini attığı sistemi Vicente Del Bosque aynen devam ettirdi. Değişim için düğmeye basılmasaydı, İspanya hep olduğu gibi ‘elemelerden lider gelip, turnuvada evine erken dönen ekip’ olmaya devam edecekti.
ALTYAPIDAN BAŞLAYAN DEĞİŞİM
Bugün Belçika’nın ‘altın jenerasyon’ döneminden bahsedilebiliyorsa, bunun en önemli sebebi radikal değişime açık olmaktır. Belçika futbol takımı 1980’li yıllara damga vurmuş, 2000’lerin başında ise unutulmuştu. Kötü gidişatı durduran isim Belçika Futbol Federasyonu Başkanı Michel Sablon oldu. Fransa, Almanya ve Hollanda’yı mercek altına alıp, ülkesinin kurtuluş reçetesini hazırladı. Bu reçete Belçika futbol ligindeki tüm kulüpleri ve altyapı okullarını rahatsız etse de Sablon, tüm sorumluluğu üzerine aldı. Hazırladığı kurtarma reçetesini uzmanlarla birlikte bir kitapçık haline getirip kulüp, mili takım ve altyapı hocalarına projelerini aktardı. Kulüplerin hepsinden 4-3-3 sistemine geçmesini istedi. Anderlecht ve Standard Liege gibi sürekli başarı isteyen kulüp takımlarına “4-3-3 sistemine geçip, genç oyuncular yetiştireceksin” projesini kabullendirmekte zorlanan Sablon, çabalarının meyvesini 5 yıl gibi bir sürede aldı. Bugün Avrupa’nın en iyi takımlarında top koşturan Belçikalı oyuncular bu değişimin ürünü.
PİONTEK ÖRNEĞİ
Benzer bir süreçten biz de geçmiştik. 1990’da milli takımın başına Sepp Piontek’in geçmesiyle, değişimin düğmesine basılmıştı. Piontek kendi ifadesiyle ‘kalbiyle oynayacak’ oyuncularla yoluna devam etme kararı alıp, o dönemde Türk futbolunun dokunulmazları olan Rıdvan Dilmen ve Tanju Çolak’a milli takımın kapısını kapatmıştı. Üç yıl süren Piontek dönemi saha sonuçları açısından berbat, ilerisi için umut ışığı olmuştu. Federasyon başkanı Şenes Erzik’in desteğiyle Piontek’in temelini attığı milli takım meyvesi Euro 96’ya katılarak aldı. Ardından Euro 2000’de çeyrek final, 2002 Dünya Kupası’nda üçüncülük geldi. Hoca değişse de mimarın Piontek olduğunda herkes hemfikirdi.
TERİM VE GÜNEŞ LOKOMOTİF OLABİLİR
Yeniden bir değişim şart. Ancak önce krizde olduğumuzu anlamamız gerekiyor. Milli takımda Şenol Güneş, Galatasaray’da Fatih Terim gibi futbolumuzun iki duayen ismi bir avantaj. Kafa kafaya verip değişim düğmesine basmaları mümkün. Değişim için Terim ve Güneş lokomotif olmalı ama federasyon ve kulüplerinde desteği tam olmalı. Manzaraya biraz geriye çekilip bakınca, benim yazdıklarım bir hayalden öte değil. Futbol ifadesiyle yazayım: Saha ve hava koşulları oynamaya müsait değil. Artık milli takımın katıldığı turnuvalardan eve grup aşamasında dönmesine, Avrupa fatihi Galatasaray’ın maç kazanmayı unutmasına, lig şampiyonumuzun elemeleri geçip Şampiyonlar Ligi’ne adını yazdıramamasına alışalım artık.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***