Türkiye’ye yönelik İran sınır bölgesinden Afgan göçmen akımı olacağı noktasında şimdilik sınır gözetiminde sıkıntı olmadığı yönündeki resmi açıklamalara rağmen Taleban’ın egemenlik alanını genişletmesiyle kafileler halinde göç olabileceği vurgulanıyor.
NATO’nun çekilmesi nedeniyle Kabil Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nın güvenliğini sağlama askeri görev boyutuyla birlikte olası göç hareketliğiyle Afganistan, Türkiye’nin bugünlerde önemli gündem başlıklarından birisi. Türkiye, ABD tarafı başta olmak üzere NATO müttefikliği kapsamında Kabil’in uluslararası ulaşıma açık kalmasında kilit rol oynayacak havalimanında güvenliği Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) sağlaması girişimi içerisinde. ABD tarafıyla Milli Savunma Bakanlığı’nın ev sahipliğinde yapılan müzakerelere bayram ertesinde devam edileceği bilgisi geliyor. Türkiye, TSK’nın havalimanı güvenliğini sağlayabilmesi için NATO müttefiklerince finansman ve lojistik boyutlarıyla katkı verilmesi şartıyla müzakereyi yürütüyor. Türkiye, bir yandan NATO bünyesinde askeri misyon görevini sürdürmeyi öngörürken bir yandan diplomatik açıdan Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlamayı Afganistan’la ikili ilişkiler bağlamında ele alıyor. Bu noktada Taleban’ın ise Türkiye’nin askeri varlığına karşı açıkça tavır alınacağını ilan etmesi karşısında ise arayışlar sürüyor görünüyor.
İşin diplomasi ve askeri boyutu dışında Afganistan denildiğinde Türkiye açısından asıl mesele insani boyut olarak tartışılıyor. İran sınırından geçişler olmaya başlandığı iddiasına karşı Türkiye, sınırda gerekli gözlemler yapılırken kitlesel göçten söz edilemeyeceği açıklaması yaptı. Ancak uzman görüşü itibariyle göç hareketliliği için “henüz yok” denilmesi gerektiği görüşü var.
Türkiye’de Suriyeliler başta olmak Afganlar gibi farklı mülteci gruplarıyla ilgili çalışmalar yürüten İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Murat Erdoğan’a göre, ülkede Taleban etkisi ve dolayısıyla baskı mekanizmaları ağırlaştıkça ciddi göç hareketlilikleri yaşanacak.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Erdoğan, Afganistan’dan sadece NATO’nun çekildiği bir askeri çekilme değil askeri güvenlik olmadığı için Birleşmiş Milletler’in (BM) de önemli ölçüde çalışmalarını askıya alacağı günler beklendiğini kaydetti. Dolayısıyla insani yardımlar açısından da sıkıntılı gelişmeler gözlenebileceğini işaret eden Erdoğan, “Şu an Türkiye’de çok yoğun bir Afgan göçmen stoğu oluştu. Dolayısıyla Türkiye’nin sınır güvenliği açısından başka şeyler yapması gerekiyor. Bu yapacağı şeylerin başında da İran ile daha yakın çalışmak gerekiyor. Ama netice itibarıyla önümüzdeki dönemde Türkiye’de biz Suriyelilerden fazla Afganlıları konuşmak durumunda kalacağız. Bir süre sonra BM’nin de orada faaliyet yapmasına imkan verilmeyecek gibi görülüyor. Bu da oradaki insanların daha korunaksız kalmasını ve ancak başka bir ülkeye giderlerse koruyabileceklerini gösteriyor. Şu an böyle vahim bir durumla karşı karşıyayız” dedi.
Türk-Alman Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Erdoğan, Türkiye’nin Suriyelilere yönelik açık kapı politikası kararı aldığı 2010 yılı itibariyle artık mülteciler açısından hedef ülkeye dönüştüğünü de açıkladı. Erdoğan, “Türkiye coğrafyası itibarıyla istikrarlı ve istikrarsız bölgeler arasında bir köprü. Bir tarafımız Avrupa Birliği’ne açılıyor bir tarafımız da genellikle diktatöryel, baskıcı yoksul ülkelere açılıyor onun için de Türkiye göç hareketleriyle karşı kaşıya kaldı. Genellikle de bir transit ülke olarak kaldı. Gelen insanlar Türkiye üzerinde Avrupa’ya gitmeye çalışırlardı. Ama özellikle son 10 senede bu durum değişti. Avrupa sınırları tamamen kapatılmış durumda. Öyle olunca da birçoğu Türkiye’ye geldikten kısa süre sonra bir deneme yapıyorlar ama olmayınca Türkiye’de kalmaya karar veriyorlar” diye konuştu.
Prof. Dr. Erdoğan, İGAM olarak sahada yürüttükleri çalışmalara ve gözlemlere de dayanarak, VOA Türkçe’nin sorularını şöyle yanıtladı:
VOA: Afganistan neden göç olgusuyla gündemde?
Prof. Dr. Murat Erdoğan: Şimdi biz sığınmacılara istemediği halde giden insanlar deriz. Neden ülkelerinde baskı gördükleri için giderler, ölüm, açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dininden, ırkından dolayı baskı altındadır. Afganistan bu anlamda kronik sorun bölgelerinden birisi. Bu sorun da 70’li yıllara uzanıyor. Önce Afganistan’ın Sovyetler Birliği’nce işgali, sonra Sovyetler Birliği’nin çökmesi, devamında El Kaide’nin çökmesiyle Amerika’nın oraya müdahalesi ülkeyi kronik bir savaş bölgesi haline geldi. Taleban Amerika tarafından güçlendirilmiş ve bir biçimde Sovyetler Birliği’yle savaştırılmak üzere geliştirilmiş bir örgüt iken sonrasında doğrudan Amerikan karşıtı eylemci bir örgüte dönüştü. Afganistan Vietnam gibi bir dram yaşattı Amerika’ya ve Amerika bu işe ne para yatırmak istiyor ne de insan kaybetmek istiyor. ABD artık Afganistan’a daha fazla yatırım yapmak istemiyor. Amerika’nın yapmak istediği bir şey daha var Afganistan’da… Afganistan Çin’e yakın bir bölge dolayısıyla Afganistan’da istikrarsızlığın olması biraz da Amerika’nın işine geliyor. Dolayısıyla Amerika’nın oradan ayrılması Amerika açısından gayet mantıklı görünüyor. Kısa vadede mantıklı uzun vadede başka handikaplar olabilir. Afganistan’dan Amerika ve NATO’nun çekilmesi demek oranın yerel güçler tarafından yeni bir savaş sürecine girmesi anlamına geliyor. Bunun da en güçlü grubu Taleban. Taleban ülkenin belirli bir bölümüne sahip ama şu ana hızlı bir biçimde ülkenin diğer bölümlerine de yayılıyor. Kendi sitemini kurmaya çalışıyor ve sonsuz şiddet gösteriyor. İnsanlara her türlü eziyeti yapabiliyor öldürebiliyor vs. dolayısıyla bütün bu gelişmeler hele Amerika’nın çekildiği, BM’nin çekildiği bir dönemde Taleban şiddeti eziyetiyle karşı karşıya kalmak istemeyen insanların ülkelerinden kaçıp başka ülkelere gitmesine bir motivasyon sağlıyor. İnsanlar bunun için mallarını mülklerini her şeylerini satıyorlar insan göçmen kaçakçılarına veriyorlar. Ve kaçakçılar üzerinden başka ülkelere gitmek istiyorlar. Onlar için en iyi hedef de Türkiye. Çünkü Afganlar Türkiye’ye geldiğinde Türk toplumu, Türk kökenli oldukları için daha sempatik davranıyor. Ve onlar genelde Türkiye’ye geldiklerinde kırsal alanda çobanlıkta ilgilendikleri için de toplumda onlara yönelik tepkiler daha sınırlı. Afganlar da Türkiye’ye geldiklerinde tabi ki başka ülkelere gitmek istiyorlar, daha zengin ülkelere daha rahat edecekleri ülkelere ama olmazsa da Türkiye’de yaşamak Afganistan’da yaşamaya göre çok daha güzel bir şey. Onun için önümüzdeki dönemde Taleban’ın ülkeye hakim olması ya da çatışma ile birlikte insanların akın akın kaçması, kaçmaya çalışırken de temel hedef olarak Türkiye’ye gelecekleri açık, Türkiye’nin buna yönelik önlemlerini alması gerekiyor. Afganlar son dört beş senedir geliyor yoğun bir biçimde son dönemde yaşanıyor bu. Şu an Türkiye’de çok yoğun bir Afgan göçmen stoğu oluştu. Dolayısıyla Türkiye’nin sınır güvenliği açısından başka şeyler yapması gerekiyor. Bu yapacağı şeylerin başında da İran ile daha yakın çalışmak gerekiyor. O da politik sebeplerle her zaman geçerli olmayabilir. Ama netice itibarıyla önümüzdeki dönemde Türkiye’de biz Suriyelilerden fazla Afganlıları konuşmak durumunda kalacağız. Bir süre sonra BM’ye bağlı örgütlerce de orada faaliyet yapmasına imkan verilmeyecek gibi görülüyor. Bu da oradaki insanların daha korunaksız kalmasını ve ancak başka bir ülkeye giderlerse koruyabileceklerini gösteriyor. Şu an böyle vahim bir durumla karşı karşıyayız.
“Özbekler gibi gruplar daha fazla tedirgin oluyor”
VOA: Afganistan kökenli kuzeyde yaşayan Özbek gibi hangi nüfus grupları açısından göç bekleniyor mu?
Erdoğan: Şimdi göç hareketliliği Taleban rejiminden ürken herkes için geçerli ama belirli etnik ve dini gruplar var ki onlar Taleban’dan daha mustarip ve tedirgin. Dolayısıyla onların harekete geçmesi daha olağan beklenen bir şey. Özbek gruplar bunların içinde önemli gruplardan birisi çünkü daha önce Taleban güçleriyle kendi aralarında yaşadıkları ihtilaflar ve çatışmalar var. Dolayısıyla Taleban’ın egemen olduğu bir Afganistan’da yaşamaları zor olabilir. Onların hareketliliği Türkiye dahil olmak üzere komşu ülkelere hareketliliği gayet olası bir durum gibi görülüyor.
“Afganistan yanı sıra Pakistan’dan da göç dalgası zaten yükseliyordu”
VOA: Türkiye’nin Kabil’deki merkezi hükümet ile yürüttüğü mevcut geri gönderme sistemi ne olacak?
Erdoğan: Türkiye, aynı zamanda 2015 yılından bu yana Pakistan’dan yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya. Yeni bir olay yaşamıyoruz. 2016’da ve 2017’de sürekli yükselen bir eğilim ile İran üzerinden Türkiye’ye girişler söz konusu. Afganistan’da yeni yaşanan bu olaylardan sonra yeni girişlerde artış ihtimali yüksek. Ama şunu unutmayalım 2019 yılında bile Türkiye’de en az 450 bin düzensiz göçmen yakalanmıştı bunun yarısından fazlası Afgan idi. Yaklaşık 80 bini Pakistanlıydı. Corona virüsü salgını dolayısıyla 2020 yılı biraz sakin geçti şimdi bu insanlar akın akın Türkiye’ye doğru yönelmeye başladılar. Normal koşullarda bile bu insan girişi artacak görünüyordu bir de şimdi işin içine Taleban ve Taleban’ın Afganistan’a egemen olmaya başlayınca oradaki insanların Türkiye’ye doğru akının güçleneceği çok açık bir durum. Giriş noktaları genelde İran oluyor. İran’ın şöyle bir fonksiyonu da var: İran’ın Türkiye ile arasında ilişkiler de biraz problemli. Bundan kaynaklı olarak İran kendi sınır kontrollerini yerine getirmiyor. İran kendisini transit ülke olarak görüyor. ‘Bizden geçsinler Türkiye’ye doğru gitsinler umurumuzda değil’ gibi bir politikaları var. Bunun yanı sıra İran’da yaşayan yaklaşık 2 milyon civarında Afgan mülteci var, 80’li yıllardan itibaren. Zaman zaman İran, onlara da Türkiye’ye doğru gitmeleri için baskı yapıyor. Dolayısıyla bu olay sadece insani dram değil ülkeler arsında siyasi çekişmenin de bir parçası oluyor. Türkiye – İran sınırı koruması çok zor bir sınır. Türkiye bu sınıra 80 kilometrelik bir duvar ördü ama Türkiye – İran sınırı yaklaşık 550 kilometre bu duvar tek başına yetmiyor. Duvar örseniz bile insanlar bunu aşabiliyor çünkü bu artık organize ekipler tarafından gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemlerde ne yazık ki Türkiye’ye yönelik bu göç baskısının düzensiz göçmen baskısının daha da artacağı şiddetleneceği açık.
Türkiye artık hedef ülke mi? Geri Gönderme Politikası ne olacak?
VOA: Türkiye’de mevcut mülteci nüfusu koşulları beklentileri için analiziniz nedir?
Erdoğan: Türkiye coğrafyası itibarıyla istikrarlı ve istikrarsız bölgeler arasında bir köprü. Bir tarafımız Avrupa Birliği’ne açılıyor bir tarafımız da genellikle diktatöryel baskıcı yoksul ülkelere açılıyor onun için de Türkiye göç hareketleriyle karşı kaşıya kaldı. Genellikle de bir transit ülke olarak kaldı. Gelen insanlar Türkiye üzerinde Avrupa’ya gitmeye çalışırlardı. Ama özellikle son 10 senede bu durum değişti. 2011 yılında Türkiye’ye Suriyeliler gelmeye başladı. 2011 yılına kadar Türkiye’de mülteci sayısı sadece 58 bin idi. Ama çok kısa bir süre sonra iki üç sene sonrasında Türkiye’deki mülteci sayısı milyonları aştı. Şu an Türkiye, dünyada en fazla mülteci barındıran ülke haline geldi. Türkiye’de 3,7 milyonu Suriyeli olmak üzere 320 bini Suriyeli olmayan mülteciler olmak üzere minimum 4 milyon mülteci var. Artı yaklaşık 200 bin civarında da düzensiz göçmen dediğimiz insan var. Bu insanların Türkiye’den başka ülkelere gitme istekleri var. Ama gidecekleri Avrupa sınırları tamamen kapatılmış durumda. Öyle olunca da birçoğu Türkiye’ye geldikten kısa süre sonra bir deneme yapıyorlar ama olmayınca Türkiye’de kalmaya karar veriyorlar. Şu an Türkiye’de Afgan nüfusunun minimum 500 bin olduğu tahmin ediliyor. Sadece dediğim gibi Afgan göçmen sayısı 2019’da 200 binin üzerindeydi. Türkiye, yakaladıklarının bir kısmını geri göndermeye çalışıyor geri gönderilenler de var. Ama bu hiçbir zaman yüzde 20’yi aşamıyor. Onun için Türkiye’nin sınır güvenliği konusunda daha ciddi çalışması gerekiyor gerekirse uluslararası işbirliğine de gitmesi gerekiyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***