The Lancet’in online yayın organlarından E Clinical Medicine’de geçtiğimiz hafta yayınlanan geniş çaplı bir araştırma, Covid-19’un uzun vadede vücutta yarattığı tahrip edici izleri gözler önüne serdi.
Amerika, Kanada, Avrupa, Orta Doğu ev hatta Asya’dan toplam 56 ülkeden 3 bin 762 Covid hastasının uzun süreli takibi ile sonuçları değerlendiren bilim insanları, Haziran 2020’den önce Covid’e yakalanmış ve hastalığı PCR testiyle doğrulanmış veya antikor varlığı ile tespit edilmiş hastaları çalışmaya dahil etti. Bu kişilerin 7 aylık takibini yaparak 28 günden uzun süren şikayetlerini değerlendiren çalışma ekibi, sonuçları bilimsel bir makale haline getirerek “uzun Covid (Long Covid) etkileri konusunda dünyanın en büyük yayınını yapmış oldu.
Çalışmaya göre Covid hastalığı, 203 semptom ile 10 farklı organı etkiliyor. Bu semptomlardan 66 tanesi ise hastalığın üzerinden 7 ay geçmiş olmasına rağmen sürüyor. En yaygın uzun Covid etkisi yorgunluk, halsizlik ve genç yaşlı fark etmeksizin her yaş grubunda görülen zihinsel problemler. Çalışmada, en çok (yüzde 31 ile) 40-49 yaş grubunun bu etkilerden mustarip olduğu dikkat çekerken, 1700 kişinin çalışma saatlerini azaltmak zorunda kaldığı belirtiliyor. Uzun Covid etkisine dair şimdiye dek yapılmış en geniş kapsamlı yayın olan bu araştırmayı değerlendiren Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi ve Türkiye’nin en büyük pandemi merkezlerinden Feriha Öz Acil Durum Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurettin Yiyit, Delta varyantı tehlikesine de dikkat çekerek önemli uyarılarda bulundu.
“Hastaların dörtte biri 7 ay sonra bile iş hayatına dönemedi”
Prof. Dr. Yiyit, “E Clnical Medicine’de, 56 ülkeden hastaların dahil edildiği, Covid’e bağlı 28 günden daha uzun süre devam eden şikayetlerin değerlendirildiği iyi bir çalışma yayınlandı. 7 ay süreyle bu hastaların şikayetleri izlenmiş ve görülmüş ki aslında çok büyük bir hastada, biz buna ‘uzun Covid’ diyoruz, 28 günden daha uzun süren bulgular söz konusu. İşin daha ilginci de bu hastaların yüzde 45’i hiçbir zaman iş hayatlarının eskisi gibi olmadığını söylüyor. Yüzde 22 gibi önemli bir grup da halen eski iş hayatına dönemediğini ifade ediyor. Tüm bunları üst üste koyduğumuz zaman, Covid’den korumanın çok daha kıymetli olduğunu, mutlaka aşı olmamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü bu hastalarda yukarıdan aşağıya doğru neredeyse bütün organları etkileyen bulgular var. Hastaların büyük bir kısmını aylarca süren halsizlikten bahsediyor. Bunun dışında efor kapasitelerinin çok düştüğünü ve egzersiz sonrası yorgunluğun daha da arttığını ve bence hepimizi ilgilendiren kısmı da bilişsel fonksiyonlarının düştüğünü ifade ediyorlar. Çok büyük bir grup hasta, hani bazen deriz ya, ‘Aradığım kelimeyi bulamıyorum, nasıl ifade edeceğimi çıkartamıyorum’ diye; bu şikayetin birçok hasta için uzun süre devam ettiğini görüyoruz” dedi.
“Bana bir şey olmaz demeyin, en çok gençleri etkiliyor”
Covid enfeksiyonunun kanlanmanın, yani damarların girdiği bütün organları etkilediğine dikkat çeken Prof. Dr. Yiyit, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sindirim sisteminden tutun da kardiyovasküler sisteme, genital sisteme kadar, özellikle aşıya bağlanan yan etkilerin aslında aşı ile değil aşı olmadan Covid’e yakalanma ile ortaya çıkabileceğini gösteren bir çalışma bu. 7 ay gibi uzun bir süre şikayetlerin devam ettiğini görüyoruz ve hastalarının yüzde 86 gibi büyük bir oranında uzun Covid tablosuna maruz kalıyor. Tüm bunlar, ‘Bana bir şey olmaz’ tavrının çok yanlış odluğunu gösteriyor. Hastalığı atlatabilirsiniz ama atlattıktan sonra uzun süre bu şikayetlerle yaşamak gibi bir durum söz konusu. Bunları görüp de aşı olmamak gerçekten çok büyük bir cesaret işi.ö Kovid sonrası 28 günden uzun süren şikayetlerin her yaş grubunu etkilediğini ama ağırlıkla 40-49 yaş grubundakileri daha çok etkilediğini söyleyen Prof. Dr. Yiyit, “Bunlar, daha genç, dinamik, aktif iş hayatının içinde olan grup. Bu anlamda da ‘Ben gencim bana bir şey olmaz’ söyleminin de bir anlamı kalmıyor.”
“Delta varyantı aşılamadaki hesapları değiştirdi”
Türkiye’nin yeni bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu söyleyerek uyaran Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yiyit, “Virüs şu an yeni bir mutasyonla yine karşımıza çıktı ve buna Delta varyantı dedik. Ülkemizde biliyorsunuz hakim virüs Alfa (İngiltere) varyantıydı. BioNTech tek dozunun buna karşı yeterli bir koruma sağladığını söylüyorduk o dönem. Sinovac için yine iki doz diyorduk. Ama şimdi Delta varyantında iş değişti. İki doz BioNTech olunması ve Sinovac için de 3. doz aşı olunması noktasına geldik. Sonbaharda ülkemizde de hakim virüs olacak gibi görünüyor Delta varyantı. Çünkü etrafımızdaki ülkelerde hızlı bir tırmanış başladı. Özellikle Rusya, İran gibi ülkelerde şu anda Delta varyantı baskın durumda. Belli ki bu bizim ülkemiz için de geçerli bir tehlike” şeklinde konuştu.
“Yatan hastalar içinde delta oranı artıyor, çoğu aşısız”
“Kendi ülkemizdeki verilere bakacak olursak Delta varyantı oranı yavaş yavaş artıyor diyen Prof. Dr. Yiyit, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yatan hastalar içinde de oransal olarak Delta varyantı artıyor. Bizim kendi hastanemizde yatan hastaların yüzde 10’u Delta varyantı ile enfekte olan hastalar. Bunların çoğunluğunun genelde aşısız grup olduğunu görüyoruz. İkinci grup ise aşısını olmuş ama henüz aşı takvimini tamamlamamış kişiler. Yani bir dozu olduktan sonra hastalığa yakalanmışlar ya da ikinci dozu olup henüz üzerinden yeterli vakit geçmemiş olan grup. İki doz aşı olup da hastalığı kapan çok az bir grup var. Bunlar da genelde inaktif virüs aşısı olup henüz 3. dozunu yaptırmamış olanlar. Bu rakamlar aslında şunu gösteriyor; eğer biz bunu tehlike olarak görmek istemiyorsak, tekrar o film başa sarsın istemiyorsak, bir an önce Bilim Kurulu’nun da önerileriyle şekillenmiş olan aşı takvimimizi tamamlamamız gerekiyor. Şu an aşılarımızı olup yeterli bağışıklığı sağlayıp sonbahara o şekilde girmek zorundayız. Yoksa tekrar en başa dönüp o yasaklı, kısıtlı, işimizden, okulumuzdan ayrı günlere geri döneriz.”
“Eksik bırakılmış aşı takvimi yeni mutasyonlara davetiye çıkarır”
Ülkemizde uygulanan aşı takviminin Delta varyantı nedeniyle güncellenmek zorunda kalındığına işarete den Prof. Dr. Yiyit, sözlerini şöyle noktaladı:
“Delta varyantın ülkemizde de hakim olma ihtimali doğduğunda, aşı takvimini güncelledik. Eskiden aşıların arasını açmıştık. Hedefimiz, bir an evvel insanları tek doz aşı ile karşılaştırmaktı çünkü Alfa varyantının hızını kesmek için yeterli gibi görünüyordu. Ama Delta varyantı hayatımıza girince, hızlıca en az iki doz aşı olmamız gerektiği ortaya çıktı. Bu haftaki Bilim Kurulu toplantısından sonra iki doz arası süre kısaltıldı ve (BioNTech için) 3 haftaya indirildi. BioNTech faz çalışmaları da 3 hafta arayla olunabileceğini söylüyordu. Bir an önce insanların iki doz aşısını yapıp korunabilir hale gelmesini istiyoruz. Yine aynı şekilde inaktif aşı için de 3. dozlar açıldı. Ama onda ilk iki doz arası yine 4 haftalık süre geçerli. Üçüncü doz için de ikinci dozdan sonra 3 aylık bir süre geçmesi gerekiyor. Bu şekilde vatandaşlarımız BioNTech aşısı için iki doz, Sinovac için de üç dozunu tamamlayıp korunmuş hale gelecekler. Yarım bırakılmış, eksik bırakılmış aşı takvimi, korunmamak bir yana, mutasyonlar için de aslında davetiye çıkarmak oluyor.” (DHA)
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***