Türkiye’nin NATO bünyesinde ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri için Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı’nın askeri güvenliğini üstlenme girişimine Taleban karşı çıkarken Afganistan’da yaşanacak olası çatışma ortamı, Türk askerinin yüz yüze kalacağı riskler açısından önemli.
Afganistan hükümetinin otoritesini tanımamakta ısrarcı olan Taleban, kendi varlığını “Afganistan İslam Emirliği” şeklinde tanımlayarak, Türkiye’nin havalimanı özelinde askeri varlığını sürdürmesi ihtimalini de “işgal” olarak nitelendiriyor.
Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Sencer İmer, Kabil havaalanının askeri güvenliği için Türk askerinin görevlendirilmesi planını ABD ve Avrupa’yla ilişkileri iyileştirme amaçlı bir adım olarak görmekle birlikte “yanlış adım” olarak değerlendirdi.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan İmer, ABD başta olmak üzere NATO’nun askeri çekilme kararı aldığı topraklarda Türkiye’nin tek başına “muharip görev” almasını çok büyük risk alma olarak yorumladı.
Sencer İmer, Almanya’nın halihazırda Afganistan’dan çekildiğini ve ABD’nin ise kendi askeri personelini çektikten sonra ülkede savaş çıkabileceği olasılığını açıkça dile getirdiğini belirtti. İmer, eğer Avrupa ve ABD Afganistan’da merkezi hükümeti ekonomik iyileşme sağlayacak yatırımlarla maddi olarak desteklemezse, bunun ülkeden kitlesel göçlere yol açabileceğini söyledi.
Ufuk Üniversitesi öğretim üyesi İmer, “Afganistan maalesef bir iç savaşa doğru gitmektedir. Bu iç savaş, Taleban ve ‘War Lord’ dediğimiz savaş ağalarının olduğu Afganistan’da mevcut seküler Afgan hükümetiyle Taleban arasında cereyan edecek gibi görülüyor. Zaten çok büyük kayıplar oldu her yerde bombalar patlıyor. 20 sene önce Amerika oraya geldiğinde ve NATO oraya dahil olduğu zaman hatırlayalım, Taleban’ı etkisiz kılmak, güçten indirmek onun yerine seküler hükümet kurmak ve modern Afganistan’ın inşa edilmesi hedefti. Oldu mu bu böyle bir şey? Oldu, böyle bir hükümet kuruldu ama siz şimdi Taleban’la anlaştınız ama seküler hükümet ortada kaldı. Taleban şimdi ‘Biz her yeri kontrol edeceğiz, Türkiye çıksın’ diyor. Ne olacak? O zaman biz Taleban ile karşı karşıya gelip çarpışacak mıyız? NATO ve Amerika bunu başaramadı da Türkiye mi başaracak tek başına böyle bir şey olabilir mi?” dedi.
Afganistan’da yirmi yıl öncesinde NATO’nun ülkeye giriş yaptığında açıklanan hedeflere ulaşılmadan çekilme kararı alındığını vurgulayan İmer, “Afganistan’ın kuzeyindeki Kuzey Güçleri Tacikler, Özbekler, Hazaralar da, Taleban’a karşı askeri yapılar oluşturuyor. Afganistan sadece iç savaş alanı değil büyük bir çatışma yaratmaya eğilimli. Çünkü Hindistan ve Pakistan arasında çekişme alanı Afganistan maalesef. Aynı şekilde Çin, İran, Orta Asya Türk cumhuriyetleri etki altında kalıyor” değerlendirmesini yaptı.
“Afganistan, savaş, uyuşturucu ticareti ve göç yaratan ciddi bir yara”
Afganistan’ı uluslararası toplumu pek çok açıdan olumsuz etkileyen ve etkileyecek olan “ciddi bir yara” olarak yorumlayan İmer, “Şu anda dünyadaki esrar ve eroinin yüzde 90’nının kontrol edildiği bir Afganistan ile karşı karşıyayız. Bu fecaat bir durum. İnsanları, Afganistan’ın kendi insanını zehirlediği gibi PKK gibi terör örgütleri, mafyalar da buradan besleniyor. Avrupa’daki, Türkiye’deki, Amerika’daki gençliği, dünyayı zehirliyor. Bununla mücadele etmek zorundayız. Bunun neticesinde ortada bir yolsuzluk ekonomisi var. Buna ek olarak Afganistan’ın 1960’daki nüfusu 9 milyondu. Şu anda 32 milyon ve 2044’lerde 60-65 milyon olan bir Afganistan’la karşı karşıya olacağız. Bu adamlar ne yiyecek, ne içecek? Bunlar esrar eroin yiyerek yaşayamaz, birbirlerini öldürerek de yaşayamaz. Ne olacak bunlar, göç edecekler. Çin’e göç edecek halleri yok. Nereye gidecekler? İran’a, Türkiye’ye oradan da Avrupa’ya gidecekler. Okyanusu yüzerek geçemeyecek oldukları için Amerika’ya gidemeyecekler. Bu Avrupa için çok büyük bir endişe kaynağı. Buna Pakistan’daki nüfus artışını da katarsanız durum vahim görünüyor. Dolayısıyla orayı yaşanabilir bir ülke, kalkınmış bir ülke ve stabil bir ülke yapmak mecburiyetindeyiz. Bizim Türkiye olarak buna ihtiyacımız var. İran’ın da var. Ama özellikle Avrupa Birliği’nin de var. Şimdi oradan çekiliyorsunuz böyle bir iç savaş geliyor. Şimdi bu durum karşısında siz havaalanını korumaya kalkıyorsunuz. Bunu yaparken oradaki güçlerle mutabık olmanız lazım” diye konuştu.
İç savaşa sürüklenmekte olan bir ülkede havalimanı korumasını ABD veya NATO yapmazken Türkiye’nin üstlenme girişimini yanlış adım olduğunu savunan İmer, ABD’nin başına geleceği bildiği için askeri personelini çekmeyi planladığını vurgulayarak, “Oysa çözüm o ülkenin insanlarının refah içinde olması, huzur içinde barış içinde olması kalkınması ve bizim de onlara yardım etmemiz lazım. O bakımdan Eşref Gani’nin desteklenmesi kanaatindeyim. Eşref Gani, kısa süre içerisinde Hindistan’la anlaşıp bir baraj yaptırdı ve bu barajla hem ucuz elektrik sağladı ülkesine hem de geniş bir alanı sulama imkanına kavuştu. Aynı zamanda güneyden başlayıp Çin sınırına kadar demiryolu projesi, zannediyorum bunu Çinliler’le gerçekleştirdi. Bu da iyi bir şey. Yani Afganistan’da temel yatırımlar yapılması ve merkezi hükümete destek verilmesi gerekiyor. Afganistan’da gelecekte olası kitlesel göçleri önlemek için de herkesin elini taşın altına sokması lazım. ABD’nin de AB’nin de Türkiye’nin de NATO’nun da. Ben buna Hindistan ve Çin’i de dahil etmek isterim Orta Asya Türk cumhuriyetlerini de” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kabil havaalanını koruma teklifinin, ABD Başkanı Biden’a jesti olarak yorumlanmasını sorduğumuz İmer, “Ben Soros’un meşhur ifadesini hatırlıyorum. Bir ara demişti ki ‘Türkiye’nin en iyi ihraç kalemi, askeridir.’ Yani bunu mu yapmak istiyoruz? Bu doğru bir şey mi? Netice olarak Türkiye, 700 milyar dolarlık bir ekonomi. Kendi ülkesi içinde o kadar çok mülteci almış ki, bunu hazmetme kapasitesiyle uğraşıyor. Salgın nedeniyle zorluklar her yerde var, Avrupa’da da var, Amerika’da da var. İşsizlik var, fakirleşme, batan şirketler var. Bir de bunun üstüne böyle bir şeyle meşgul olmak istiyorsunuz. Bence bu rasyonel bir yaklaşım değil. Jest var jest var. Ben bu jesti çok büyük bir riziko olarak gördüğümü söylemek isterim” dedi.
Rusya, Kanal İstanbul nedeniyle Türkiye’den güvence mi bekliyor?
Prof. Dr. Sencer İmer VOA Türkçe’ye Ankara-Moskva ilişkilerini de değerlendirdi. İmer, Kanal İstanbul’un kesinlikle Montrö Anlaşması’nı ‘’baypas’’ niteliği taşıyacağını belirterek, akılcı ve rasyonel olmadığını düşündüğü proje nedeniyle Moskova’nın Ankara’ya karşı temkinli olduğunu belirtti. İmer, “Karadeniz’in bir barış denizi olarak kalması Rusya’nın bir numaralı meselesidir, yumuşak karnı orasıdır. Çünkü eğer Karadeniz tarafından gelirseniz Moskova çok yakın ve Rusya’yı kontrol altına alabilirsiniz. O bakımdan Montrö Anlaşması’nın uygulandığı şekilde devam etmesi Rusya’nın bir numaralı politikasıdır ve Lavrov ile Putin bunun garantisini görüyorlar. Son olarak NATO tatbikatı dolayısıyla da bu konuda endişeleri var. Ancak Lavrov’un en son Antalya’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı açıklamadaki ifadelerinden ben şunu okuyorum; Montrö Anlaşması uygulanmıştır, bu konuda tereddüt yoktur, bu böyle devam edecektir” görüşünü aktardı.
Türkiye’nin özellikle Ukrayna ile olan ilişkilerini, Rusya’nın mesele olarak gördüğünü kaydeden İmer, ancak Ankara’nın yine de dengeli şekilde mesajlar vermeye gayret ettiğini anlattı.
İmer, Kanal İstanbul’da bir ‘’Chinatown’’ oluşması söylentisi içinse “Çin’in bütün Güneydoğu Asya’da, başka yerlerde güçlenmesi hep ‘Chinatown’lar sayesinde olmuştur. Yani kültürel faktör Çinliler tarafından fevkalade iyi kullanılmaktadır. Yani Türkiye’nin bir de böyle bir unsurla uğraşmasını esasen arzu etmediğini söylemek isterim” dedi.
“ABD, Türkiye’nin askeri zayıflığını istememeli”
Prof. Dr. İmer, Türkiye’nin hava savunması amacıyla Rusya’dan satın aldığı S-400 füze sistemininse “Türk–Amerikan ilişkilerinde belirleyici faktör olmaması” gerektiği görüşünde.
Türkiye’nin ABD’yle ilişkilerinde S-400 sistemi başlığını olabildiğince gündemden düşürmeye çalıştığı ve bunun doğru olduğu yorumunu yapan İmer, “Ama gündemden düşürmeye çalışmak demek kullanmamak demek değildir ve bunu hangarda tutmak da demek değildir. Türkiye iki batarya aldı. İki tane bataryayla bütün Türkiye’nin yüksek irtifa hava savunma sistemini sağlamak mümkün müdür? Hiç şüphesiz değildir. Onun için Avrupalılar’la görüşmeler oluyor, bunun yanı sıra Amerikan Patriot sistemi için görüşülüyor. Ayrıca F-35’ler dediğimiz muharip uçaklar projesinden de Türkiye’nin çıkarılmış olması hava kuvvetleri için bir zayıflıktır. Türk Hava Kuvvetleri’nin zayıflaması NATO’nun doğusunda hava gücü zayıflığı anlamına gelmektedir. Aslında böylesi zayıflık, Amerika’nın da tasvip edici bir şey olamaz” diye konuştu.
İmer, Suriye ekseninde ABD’nin PYD-YPG yapılanmasına ilişkin yaklaşımında değişiklik olmadığı sürece Türkiye’yle sorun yaşamaya devam edeceği değerlendirmesinde de bulundu. İmer, “Şimdi burada ABD’nin çıkarı Türkiye gibi bir müttefiki kaybetmek olmamalı. Yani Türkiye ile iyi münasebetlerini devam ettirmeli. Bunu sağlamak için Türkiye’nin bu hassasiyetine dikkat etmesi gerekir. Çünkü orada olduğu söylenen yüz bine yakın PYD kuvveti ki Amerika tarafında silahlandırılmış ve maaşları ödenmiştir. Ve şu anda Amerika kendisi sıkıntıda olduğu için başka bir çözüm bulmuştur. Suriye içerisindeki petrol kaynaklarını gelirlerini onlara katkı sağlayacak bir yapı oluşturmuştur ki bu uluslararası hukuka aykırı bir davranıştır. Çünkü o kaynaklar bütün Suriye halkına aittir. Amerika sanki burada PYD bütün Kürtler’i temsil ediyormuş gibi bir imaj veriyor bu bence doğru değil. Rusya’ya gelince Suriye’de üs tutmuş. Ta Sovyetler’den beri oradalar zaten. Kanaatimce Rusya da Türkiye’ye karşı PKK’yı destekledi bir ara. PKK’nın Moskova’da hala bürosu olduğunu ben biliyorum. Dolayısıyla Rusya Türkiye’ye karşı aynı zamanda bu kartı maalesef kullanmıştır. Ve İran da kullanmıştır zaman zaman. Şu anda da kullanmaktadır. Dolayısıyla ben burada Türkiye’nin ulusal çıkarları açısından Suriye iç savaşının bir an önce bitmesi ve Suriye’nin toprak bütünlüğüyle üniter yapısını koruması gerektiği görüşündeyim” diye konuştu.