YORUM | AHMET KURUCAN
Hayali bir tasvirden söz edeceğim sizlere bu yazıda. Bin bir çeşit senaryo içinde ilk aklıma gelenleri yazdım. Gerçekle kısmen ilgisi var. Birebir böyle bir örnek yok ama ihtimaller perspektifinden baktığınızda belki de yarınları haber veriyor. Zaman gösterecek bunun ne kadar gerçekçi olduğunu. Bu kısa hatırlatmadan sonra hayali tasvirime geçeyim.
2017 yılında iki küçük çocuğu ile Batı ülkesine hicret etmiş bir aile bu. Dini bir cemaate mensup olması dolayısıyla terörist diye yaftalanmışlar yaşadıkları ülkenin rejimi tarafından. Onlar da insanca yaşamak için hicret etmeye karar vermişler o imkanları sağlayan bir Batı ülkesine. Üçüncü ve dördüncü çocukları hicret ettikleri ülkede doğmuş. Dolayısıyla 4 çocuğun dördünün de karakterleri, şahsiyetleri yaşadıkları ülkenin sosyo-kültürel çevresi içinde şekillenmiş. İlkokuldan üniversiteye bütün eğitimlerini orada almışlar.
Aralarında ikişer yaş olan iki kız iki erkek bu dört kardeşin dördü de maşallah çok başarılı olmuşlar. Birisi özel sektörde yönetici, diğeri üniversitede öğretim görevlisi, diğer iki kardeş de kendi işlerini kurmuş ticaretlerini yapıyorlar. Bu başarıda anne babanın maddi-manevi çektikleri sıkıntıların rolü büyük. Anne-babalarını kendilerini okutmak için canhıraş çalıştıklarını gören çocuklar hayata iyi asılmışlar. Zaten ne dil ne kültür problemleri var. Aksine ana dilleri olan Türkçeleri sorunlu. Anadolu kültürüne ait değerler ise evlerinde ve yakın çevresindeki gördükleri ile sınırlı. Bazılarını benimsemiş bazılarını benimsememişler.
Yıllarca Türkiye’ye gidememeleri çocukları Türkiye’deki akrabalarında koparmış. Dede-nine, hala-teyze, amca-dayı, gibi mefhumlar kafalarında çok flu biçimde yer almış. Tanımıyorlar desek sezadır. Kuzenleri de var ama onlarla da münasebetleri bayramdan bayrama görüştükleri görüntülü telefon konuşmalarından ibaret.
Anne babanın çocukları adına en büyük istekleri her anne baba gibi onları iyi bir insan ve tabii ki dindar oldukları için de çocuklarının da en az kendileri kadar dini bütün insanlar olması. Onların çocuklarını yetiştirme esnasında gösterdikleri bütün çaba işte bu iki ana eksen üzerine kurulu imiş.
İyi insanlar olma konusunda bir problem yok. Hepsi de iyi insanlar. Kanunlara saygılı, eğitimleri ve tecrübeleri ile yaşadıkları ülkeye katkı sağlayan, sorun değil aksine çözümün bir parçası olan, ahlaklı, yattığı-kalktığı yeri bilen, ailenin yüzünü yere baktıracak hiçbir davranışı olmayan güzel insanlar olmuş hepsi.
Dini kimliklerine gelince… Bunu benim gelecek projeksiyonu diye ifade ettiğim hayali tasvirde görelim. 2050 yılına gidelim ve Kurban bayramı vesilesiyle 4 çocuğun anne babasının evine geldiğini düşünelim. Evlenmişler, yurtlarını yuvalarını kurmuşlar ve gariptir hepsinin de ikişer çocukları olmuş. Buna göre anne-baba, iki kız, iki damat, iki oğlan, iki gelin, sekiz torun, toplam 18 kişi. 2050 Kurban bayramı günü ev tam bir karnaval yeri. Hayali bile ne kadar güzel.
Büyük kız, üniversitede tanıştığı ve âşık olduğu Avustralyalı bir erkekle evlenmiş. Kocası evlilikten sonra ülkesine geri dönmemiş ve orada yaşamaya karar vermişler. İkisi de aynı üniversitede öğretim görevlisi. Koca Katolik Hristiyan. Kız da evlendikten sonra Hristiyanlığı tercih etmiş. Her ikisi de dinlerine sadıklar. Pazar günü kilise ayinlerini hiç kaçırmıyorlarmış. Evlerinde de hakeza, dini öğretilerine göre yaşam sürmekte dikkatli imişler.
Küçük kız, başarılı bir iş kadını. Online ticaret yaparak işe başlamış, sonra işlerini büyütmüş ve uluslararası ithalat-ihracat yapan bir şirkete sahip olmuş. Onlarca insan çalıştırıyor iş yerinde. O da gönlünü işyerinde çalıştırdığı bir bilgisayar mühendisine kaptırmış. Faslı bir Arap. Müslüman ve Müslümanlığı kılı kırk yararcasına yaşamaya çalışan bir insan. Kız da hakeza. Kocasından geri kalan bir tarafı yok. Her ikisi de ülke genelindeki Müslümanların üst çatı organizasyonunun üyesi. Gönüllü faaliyetlere katılıyorlar. Bazı projelerde bizzat çalışıyor bazılarına ise maddi katkı sağlıyorlar.
Oğlanlara gelince, büyük oğlan Brezilyalı bir kızla evlenmiş. Üniversitede okurken yaptıkları bir yurt dışı gezisinde tanışmışlar. Teknolojinin imkanları ile münasebetleri ilerlemiş ve evlenmişler. Oğlan üniversite eğitimi sonrası özel sektörde yönetici olarak çalışıyor. Kız sıkı bir Katolik. Oğlan ise deist olarak kendini tanımlıyor. İslam ile alakası sadece Allah’a inanmakla sınırlı. Kız evlenirken “Ben senin dinine karışmam ama çocuklarımız olursa onları Hıristiyan olarak yetiştireceğiz,” diye şart koşmuş. Oğlan da kabullenmiş.
Küçük oğlana gelince, kız kardeşi gibi kendi işinin sahibi. O da başarılı bir ticaret adamı. Üç-dört alışveriş merkezinde her birinde 5-6 insanın çalıştığı perakende satış yapan dükkanları var. O da Haitili siyahî bir kadınla evli. Dini inanç noktasında Müslümanım diyor ama Cuma ve Bayramlar hariç namazı niyazı yok. Ramazan’da bazen oruç tutuyor bazen tutmuyor. Karısı ise Protestan bir ailede büyümüş ama şu an kendisini “Zen” olarak tanımlıyor. Zen Budizminin bir takipçisi.
Geriye dönelim ve dini kimlik açısından bakalım ailenin durumuna: Yıl 2017, hicret esnasında iki, 2021’de ise dört çocuklu Müslüman anne baba. Yıl 2050, Müslüman anne baba, iki Müslüman, bir deist ve bir Katolik Hıristiyan çocuk. Damatlardan birisi Müslüman, diğeri Hristiyan, gelinlerin biri dindar Katolik, diğeri de Zen Budist. Torunlar adına bir şey söylemek için henüz erken.
Şimdi sorumu soruyorum: Hazır mısınız böyle bir geleceğe? Benim tasvir ettiğim gibi olmayabilir ama üç aşağı beş yukarı yakın bir gelecekte böylesi manzaraların yaşanacağından kuşku yok. Rasyonel bir akıl rahatlıkla bu çıkarımı yapabilir. Delil isterseniz 50-60 yıl önceki göç dalgalarında Müslüman ülkelerden Batı ülkelerine göç etmiş ailelere bakın. Benim hayali tasvir yaparak dile getirdiğim manzarayı şu an bir gerçeklik olarak yaşıyorlar. Kim bilir yaklaşan bu Kurban Bayramında kaç hanede bu manzara ayniyle yaşanacak.
Bu tasvir üzerine bir de değerlendirme yazısı kaleme almam lazım. İnşallah haftaya yazacağım. O yazının girişi olsun diye tekrar edeyim sorumu: Hazır mısınız böyle bir geleceğe? Siz de yarın böyle bir manzara ile karşı karşıya gelirseniz çocuklarınızın dini tercihlerine saygılı davranabilecek ve yine evladım diye candan, içten, gönülden bağrınıza basabilecek misiniz onları?
Kaynak: Tr724