Gülen hareketine bağlı bir yurtta yöneticilik yaptığı için yargılanan ve aldığı cezası onanan kanser hastası Ayşe Özdoğan, cezaevine gönderilme riskiyle karşı karşıya. Eşi tutuklu olan Özdoğan’ın, hastalığı nedeniyle cezasının ertelenmesi çağrıları yapılıyor.
8 yaşında bir çocuğu olan Özdoğan, yargılandığı davada 9 yıl 1 ay hapis cezası aldı ve bu ceza Yargıtay tarafından onandı.
Özdoğan’a yargılanmasında kendisine isnat edilen suçlar özel bir yurtta yöneticilik yapmak, Bank Asya’da hesabının olması, dernek üyeliği, tanık ifadesi ve bylock mesajlaşma programını kullanması.
Sosyal medyada sesini duyurmaya çalışan Ayşe Özdoğan, “Bir yıl önce maxciller sinüs teşhisi kondu. Kemik ve doku nakli oldum. Şu anda hastalık beynime sıçradı. Yüzde 72 engelliyim. Bu şekilde cezaevinde yaşamak istemiyorum. Bu şekilde cezaevine girersem ölürüm. Lütfen sesime ses olun.” diyerek yardım çağrısında bulunuyor.
Kronos sitesine konuşan Özdoğan’ın ablası Emine Erdem, “Kardeşim 14 Aralık 2019’ta tutuklanmıştı. Birinci ameliyatını olduğunda, kanser teşhisi konulup ilk biopsi mahiyetindeki ameliyattan sonra tutuklandı, cezaevine götürüldü. 15 gün sonra tahliye olup büyük ameliyatını oldu. Adli tıp raporuyla cezaevinde kalamaz raporuyla tahliye edildi. Bir hafta sonra da ameliyat oldu. 26 Aralık 2019’da tahliye oldu, 2 Ocak 2020’de de ameliyat oldu.” diyor.
Gazeteci ve siyasetçilerden tepki
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve Gazeteci-Yazar Ayşe Hür cezaevine gönderilme riskiyle karşı karşıya olan kanser hastası Özdoğan’ın sağlık durumuna dikkat çekerek yetkililere çağrıda bulundu.
21. dönem İstanbul Milletvekili Nesrin Nas, Twitter paylaşımında “İşte bunun için Hak Adalet Demokrasi istiyoruz ve daha adil bir Türkiye için #hadi diyoruz.” diyerek Özdoğan’ın yeniden cezaevine gönderilecek olmasına tepki gösterdi.
Gazeteci Adem Özköse de sosyal medya paylaşımında “Kanser hastası Ayşe Özdoğan’ın hapis cezası cuma günü onanmış. Eğer ses çıkarmazsak ve gerekli müdahale yapılmazsa Ayşe Hanım bu haliyle cezaevine girecek. Lütfen ses verin! Bu durumdaki bir insan cezaevine değil tedaviye gitmeli.” mesajıyla tepkisini dile getirdi.
“Oğlum psikolojik tedavi görüyor, cezaevi şartlarında hayatta kalamam”
Özdoğan dayanılmaz ağrılar çektiğini ancak 8 yaşındaki oğlunun kendisini daha çok düşündürdüğünü ifade ediyor. Özdoğan, “Eşim cezaevinde, bizden güzel haberler bekliyor. Oğlum 2 gündür kimseyle konuşmuyor. Avukatımla konuşurken, oğlum konuşulanları duydu. ‘Anne polisler mi gelecek? Seni mi götürecekler? Babamın yanına mı gideceksin? Sana orada kim bakacak? Ya orda ölürsen?’ diye ağlamaya başladı. Çok çaresizim yetkilere sesleniyorum. Cezaevi şartlarında tüm bunlarla başa çıkamam. ” ifadelerini kullandı.
Özdoğan, devlet bürokratlarından, sivil toplum örgütlerinden ve aktivistlerden sesine kulak verilmesi çağrısında bulunuyor.
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra “FETÖ” ile iltisaklı olduğu gerekçesiyle on binlerce kişi görevden uzaklaştırıldı. Yüz binlerce kişi hakkında işlem yapıldı.
Hükümet, söz konusu darbe girişimden Fethullah Gülen’i sorumlu tutuyor.
HDP’den TBMM Başkanlığına hasta mahpuslar ile ilgili görüşme talebi
Hakların Demokrati Partisi (HDP) “bir kısmı ölüm riski içerisinde olan hasta mahpusların insani koşullarda tedavi olmalarının sağlanmadığını” belirterek bunun genel toplumsal bir sorun olduğu açıklamasında bulundu.
Hasta mahkumların sağlık hakkı ile yaşam hakkının ihlal edildiğini belirten HDP, derhal çözüm üretilmesi çağrısı yaptı.
HDP’nin Meclis’e sunduğu görüşme talebinde şu ifadeler yer aldı:
“Hasta tutuklular açısından; tutukluluğun bir “önlem” olduğu hususu göz ardı edilmekte, tutuksuz yargılanmalarına yönelik hiçbir inisiyatif geliştirilmemektedir. Tutuklama bir ceza değil, bir tedbirdir. Bu nedenle hasta tutuklular açısından seçenek yaptırımların öncelenmesi, yaşam hakkının korunması açısından elzemdir. Ancak ne yazık ki, hayatlarının belki de son günlerini yakınları ile geçirmeleri gereken hasta tutuklular, cezaevinin hijyenden ve sağlık için elverişli tüm koşullardan yoksun, gerekli ve yeterli sağlık imkânlarının olmadığı, psikolojik desteğin ise hiç verilmediği ortamında, ezaya maruz bırakılmaktadırlar. Bu bahisle ceza mevzuatında derhal bir düzenleme yapılması şarttır. Hasta hükümlüler açısından cezanın ertelenmesini mümkün kılacak çeşitli mekanizmaların yaşama geçirilmemesi ise, hasta hükümlülerin cezalarını ağırlaştırılmış şekilde infaz etmelerinin dayatılması manasına gelmektedir. Geçtiğimiz yıl infaz mevzuatında yapılan düzenlemelerle korona hastalığı gerekçe edilerek kısmi tahliyeler sağlanmıştı. Fakat ne var ki bu uygulama eşitsiz bir şekilde yaşama geçirilmiş, çok sayıda hasta hükümlü cezaevinde iken yaşamını yitirmiştir. Cezaevinde sayıları günden güne artan ve hastalıkları giderek geri dönülemez boyutlara ulaşan hasta mahpuslara dair iktidarın bir çare üretmediği açıktır. Bu bahisle konunun muhatabı olan Adalet Bakanlığının yürüttüğü politikaların irdelenmesi ve hasta mahpusların yaşam hakkının güvence altına alınması gerekçesiyle genel görüşme talep etme zarureti hasıl olmuştur. Parlamentonun da bu talebi kabul etmesi, yaşam hakkının korunması için bir görev niteliğindedir.”
Avrupa Konseyi: Avrupa’da en yüksek tutuklu, hükümlü ve şartlı tahliye oranı Türkiye’de
Haziran ayı başında Avrupa Konseyi tarafından yayımlanan bir rapora göre Türkiye Avrupa genelinde en yüksek şartlı tahliye edilmiş, tutuklu ya da hükümlü oranına sahip ülke.
Her yıl Lozan Üniversitesi tarafından Avrupa Konseyi için hazırlanan çalışmaya göre 31 Ocak 2020 itibariyle Türkiye’de her yüz bin kişiden 984’ü (Yüzde 0,98) ya hapishanede ya da şartlı tahliye edilmiş durumda bulunuyor.
Bu oran Avrupa ortalaması olan her yüz bin kişide 265’in üç katından daha yüksek bir oran.
Rapora göre 2019 ve 2020 yıllarında Türkiye’de şartlı olarak tahliye edilenle yüzde 6,1 oranında arttı. 31 Ocak 2020 itibariyle en yüksek şartlı tahliye oranına sahip ülkeler sırasıya Polonya (643), Türkiye (627), Letonya (568), ve Gürcistan (562) oldu.
Şartlı tahliyelerde Avrupa ortalaması her yüz binde 149 kişi düzeyinde.
Çalışmaya göre Gürcistan, Letonya ve Türkiye’de görülen hem hapis hem de şartlı tahliye oranlarındaki yükseklik topluma kazandırma yöntemi olarak görülen şartlı tahliyelerin bu ülkelerde hapishanelere alternatif değil ilave bir cezalandırma yöntemi olarak kullanıldığının göstergesi olabilir.