Sedat Peker’in eski Cumhurbaşkanı danışmanı Adnan Tanrıverdi’nin kurduğu SADAT’ı işaret ederek Türkiye’den Suriye’ye giden tırlarla El Nusra’ya silah götürüldüğü iddiası, kamuoyunda ‘MİT tırları olayı’ olarak bilinen davayı yeniden gündeme getirdi. 1 Ocak 2014 ile 19 Ocak 2014’te Hatay ve Adana’da yakalanan tırlarda MİT mensuplarının silah taşıdığı ortaya çıkmış, bu silahların Suriye’deki yasadışı örgütlere götürüldüğü iddia edilmişti.
MİT tırlarıyla ilgili haberi ilk kez kamuoyuna duyuran dönemin Radikal gazetesi muhabiri Fatih Yağmur, hem olay günü hem de sonrasında yaşadıklarını anlattı. Ahval Post’ta yayınlanan (MİT TIR’ları haberini ilk veren gazeteci Fatih Yağmur anlatıyor: ‘Bunaltıldım, yalnız bırakıldım ve – YouTube) Sıcak Takip programında MİT tırları ve sonrasındaki süreci anlatan Fatih yağmur, nasıl işten çıkarıldığını ve yalnız bırakıldığını da aktardı.
MİT tırlarıyla ilk haber 1 Ocak 2014’te Radikal gazetesinin internet sitesinde Fatih Yağmur imzasıyla yayınlanmış, ardından Aydınlık gazetesi 21 Ocak 2014’te yine MİT tırlarının taşıdığı silahlar haber olmuş, üçüncü olarak da 29 Mayıs 2015’te Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştı.
Fatih Yağmur’un MİT tırları haberinin başından sonuna kadar geçen sürede yaşadıkları, işten çıkarılması ve sonraki sürece ilişkin açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
“HATAY VALİSİ CELALETTİN LEKESİZ ‘TIRLAR MİT’E AİT, BIRAKIN’ DİYE YAZDI, İLK KEZ KAYITLARA GEÇTİ”
“1 Ocak öncesinde de Suriye’ye gönderilen mühimmat olayları yaşanmıştı. Fakat 1 Ocak’tan sonrasını özel kılan 17 Aralık süreciyle başlayan Cemaat-AKP kavgası olmuştu. Ve 1 Ocak’ta yakalanan tırların ilk kez MİT tarafından kendilerine ait olduğunu açıklamasıyla ayyuka çıkmıştı.
Radikal gazetesindeydim. Öncesinde Suriye’ye giden silah yüklü tırlar, otobüsler, bunların haberlerini yapmıştım. Biz o dönem bunların MİT’e ait olduğunu bilmiyorduk. Hatta çok iyi hatırlıyorum, 7 Kasım 2013’tü dönemin Adana Valisi Avni Coş, sevinçle aramıştı. ‘Bir tır durdurduk 930 tane füze başlığı var içerisinde’, sevinç edasıyla anlatmıştı. Kendilerinin bile haberi yoktu çünkü o tarihlerde. 1 Ocak sonrası bunların artık MİT’e ait olduğu Cemaat tarafından da açıkça ifşa edildi, hükümet tarafından da kabul edilmeye başlandı.
Tır durdurulduğunda ilk başta hükümet bunu kabul etmedi, bunlar insani yardım tırı olduğu söyleniyordu. Savcı bırakmayınca, Celalettin Lekesiz dönemin Hatay Valisiydi, yazı gönderip ‘tırlar MİT’e ait bırakın’ diyor. Böylelikle devlet kayıtlarına ilk kez MİT’e ait tırın sevkiyatı yapmış olduğu geçmiş oluyordu.”
FATİH YAĞMUR HABERDEN NASIL HABERDAR OLDU?
“Tır ilk durdurulduğunda 1 Ocak’ta, akşama doğru 17 civarında durdurulmuştu. Hatay Kırıkhan-Reyhanlı yolu arasında. O bölgeye Adana terör mahkemeleri baktığı için oraya olayın intikali akşam 6.30 gibi falan oluyor. Tır durduruluyor. Saat 7 civarında da emniyetten bir kaynağım aradı beni. Bir tır durdurulduğunu, insani yardım denildiğini ama silah yüklü olduğuna dair ihbar geldiğini. Bu Adana tarafından gelen bir olay. Haber aldığımda, gazeteyle paylaştım, böyle bir olay olduğunu.
Polisin ilk verdiği bilgi tırın İHH’ya ait olduğu yönündeydi. Bülent Yıldırım’ın başkanlığını yaptığı İnsani Yardım Vakfı (İHH). Dayanağı neydi dediğimizde tıra refakat eden aracın plakasını vermişlerdi, aracın tescil kaydının olduğu kişi Ahmet Demir. Olaydan iki hafta önce tescil edilmiş, ve bu kişinin İHH’nın yardım deposu sorumlusu olduğunu, tıra refakat eden araç sahibinin o olduğunu söylediler.”
“MİT MENSUPLARINA BENZEMİYOR BU KİŞİLER, EL KAİDE MİLİTANI GİBİ TİPLERİ VAR…”
“Haberi gazeteyle paylaştıktan sonra, yazalım hemen internetten verelim dediler. İlk başta İHH’nın yardım tırında silah yüklü olduğu iddia ediliyor diye verdik. Bunu kabul etmediler. İHH da kabul etmedi, savcılıkla görüştüm. Savcılık da İHH bağlantısı olmadığını söyledi. Hemen haberde düzelttik. Savcılık da tırdaki kişilerin MİT personeli olduğunu ama kimlik göstermediklerini ifade etti. Neden diye sorduğumda, zaten MİT mensuplarına benzemiyor bu kişiler, El Kaide militanı gibi tipleri var dedi.
Gazetede yayınladık, bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu. Sonra gazeteden telefon geldi, hükümet kabul etmiyor, tırın durdurulmadığını, inkar ediyor. Kaynağınla görüş bize fotoğraf göndersinler, tırın durdurulduğuna dair. Çünkü olay ilk başta kabul edilmedi, tır durdurulmadı diye. İHH bir yandan gazeteyi sıkıştırıyor. O arayıp tehditler savuruyor bana. Sonra haber müdürü aradı, böyle bir şey deniyor, böyle bir olay yok, istifanı isteyebiliriz haberin olsun dedi. Aynı gün.”
“SAVCI SENLE GÖRÜŞEMEZ ŞU ANDA NEDEN? MİT PERSONELİ SAVCIYA SİLAH ÇEKTİ…”
“Sosyal medyada ilk başta Cemaat’in şantajıyla yayınlıyor, hırsızlıktan kaydı var poliste o yüzden yayınlıyor, diye. Ben buna dava açtım sonra. Benim adıma hat çıkarılmış, bulunmadığım bir şehirde çalıntı bir telefona konulmuş, olay buydu. Bu kişiler Sabah’ın Özel İstihbarat servisindeki kişilerdi. Abdurrahman Şimşek, Ömer Adıyaman. Dava açtım ve bunlar mahkumiyete de konu oldu.
Ben o esnada panik halinde evdeyim. Haber müdürü sıkıştırıyor, gerekirse istifanı isteyebiliriz diyor. Ne yapacağımı şaşırdım. Büsbütün yalnız hissettim kendimi. Tek çare haber kaynağıyla görüşüp bir fotoğrafla bunu ispat etmek.
Aradım bir polis çıktı, şu an seninle görüşemezler. Neden? MİT’ten tim geldi, tır dorsesinin arkasına dizildiler hepsi kol kola girdi, MİT personeli savcıya silah çekti, atışma durumu var, senle görüşemezler dedi. Savcıya silah çektilerse bunlar bana ne yapmayacak endişesindeyim. Bir 30-40 dakika bağlantım koptu Adana-Hatay civarındakilerle. Gazete de sürekli sıkıştırıyor, ne oldu diye. İHH’nın basın sorumlusu, avukat arıyor, ne yapacağımı şaşırdım. Bilgisayarı telefonu kapattım.”
“LEKESİZ JANDARMAYI POLİSİ ÇEKİYOR SAVCI TEK BAŞINA KALIYOR”
“Sabah tekrar gazeteye gittim, kaynaklarımla irtibat kurdum. Fotoğraf vermediler ama bir tutanak gönderebiliriz, dediler. Ben durumumu anlattım, ispat etmem lazım, benim için onur meselesi oldu. Gizli bir belge aldım. Celalettin Lekesiz’in ‘Gizli’ ibareli tutanağı vardı. Onu Kırıkhan Kaymakamlığı’na gönderiyor. ‘Söz konusu tır MİT’e aittir, yük taşımasını yapan vs’ yapan diye bir tutanak. Jandarmaya bölgende el çektiriyor vali. Tırların önüne polisler de geliyor. Polisleri göndertince savcı tek başına kalıyor, o da dönüp evine gidiyor.”
“YAYINLAMAK İSTEMEDİLER”
“Belgeyi götürdüm gazetemle paylaştım. Haber müdürüm baktı, yayın kurulana götürdü, kendi aralarında tartıştılar. Genel Yayın Yönetmeninden çok haberim yok Eyüp Can’dı. 1 Ocak gecesi haber müdürümüz demişti ki ‘Bunu Eyüp’e söylersek yayınlamaz’ demişti, o yüzden kendi internet servisiyle paylaşmıştı. Yayın toplantısında konuşulduğunu söyledi, yayınlamayabiliriz denmiş. Yayın Koordinatörü vardı, isim vermek istemiyorum Türkiye’deler, onların da canını sıkmak istemiyorum. Birkaç kişi konuşup yayınlamayacaklarını söylediler. O anki sinirle geceden biriken şeylerle o an sinirlenip biraz da küfürlü, tehdit edildim, belgesini getiriyorum size, tırların MİT’e ait olduğuna dair, yayınlamıyorsunuz. O sinirle ayrıldım. Yarım saat sonra aradı, gel yaz haberi dedi. Yazarken sinirden gözümden yaş geldi. O tır devlet sırrı çıktı diye. O şekilde tırların MİT’e ait olduğu ilk kez belgelenmiş oldu. 1 ve 2 Ocak’ta devam haberler şeklinde yayınlandı. 3 Ocak’ta da basılı gazetede de manşette çıktı.”
“SONRA HAYATIM KARARDI, KABUS DOLU GÜNLER BAŞLADI”
“1 Ocak’ta aslında haber ilk bana gelmemiş. Haber kaynaklarımla konuştum başka bir muhabire, onların arası çok iyiydi, biliyordum ismini de, isim vermeyeceğim Türkiye’de o da şu an. Telefonuna ulaşamayınca bunu yayınlasa herhalde Radikal yayınlar diyor. Adana Emniyeti’ndeki kaynağım da ben tanıyorum diyor, o şekilde beni arıyorlar. Haber aslında ilk bana gelmemişti. Tartışmalar vs oldu ama 19 Ocak’a herhangi bir şey olmadı. Tır olayında açıkçası ben yayınlanacağını beklemiyordum. Ne de olsa yayınlamayacaklar, üstüme düşeni yazıp haberimi atayım rahatlığı vardı. Sonra hayatım karardı, kabus dolu günler başladı.”
“DENİZ ZEYREK BENİMLE İLGİLİ MİT’TEN BİLGİ NOTU GETİRMİŞ”
“Aynı gün bahçede sigara içiyordum, haber müdürüm aradı nerdesin dedi. Çık yukarı gel dedi. Çıktık konuştuk. Kusura bakma sana bir kötü haberim var. Senin işten çıkarılmanı istiyor Erdoğan. Bu konuda ciddi baskı var, ne yapabiliriz, şu anda kesin bir şey yok, başka formüller arıyoruz ama kovulabilirsin, haberin olsun, dedi. Ben de neden diye sordum. Tır haberlerinden dolayı olduğunu, Deniz Zeyrek’in MİT’ten haber getirdiğini, benimle ilgili bilgi tutanağı getirdiğini, bu tutanakta benim haber aldığım polis savcıların cemaatçi olduğu, cemaatçilerin bana haber verdiğini, benim de yayınladığımı söylemişler. İsmini Başbakan’a rapor olarak bile sunmuş Hakan Fidan. Bilgi notunu. Ayrıca Mehmet Ali Yalçındağ, ona da başbakanlıktan gelmiş ismin. İki üç kaynaktan gelmiş. Şimdi öğreniyoruz ki daha önce ismin birkaç kaynaktan gelmiş ama kabul etmemişler, direnmişler, ama Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra şimdi direnemiyorlar, ne olacağına bakacağız dediler.”
“VUSLAT HANIM ÜZÜLÜYORUM AMA DİRENEMİYORUM DEMİŞ”
“14 Ağustos, Cumhurbaşkanlığı seçiminden dört gün sonra, birçok formül sunduk, senin pasif bir göreve getirilip Adana Bölge Müdürlüğü’nde çalışmanı, gelirini kaybetmemeni önerdik ama bunu bile kabul etmiyorlar, sigorta kaydında ismini bile görmek istemiyorlar, bu kadar net söylediler. Mecburen çıkaracağız dediler, Vuslat hanım direnemiyormuş. Vuslat Doğan Sabancı. Çok üzülüyorum ama bu kararı, üstümüze daha çok gelecekler demiş. Ve 15 Ağustos 2014’te çıkışım verildi. O tarihe kadar haber yazarken, arkandayız sonuna kadar endişe etme diyorlardı. Korkma arkandayız diyorlar, Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra büsbütün ortada bıraktılar.”
“SAVCILAR SİLAH KAÇAKÇILIĞI OLARAK BAKIYORDU OLAYA”
Sedat Peker’in açıklamalarıyla yeniden gündeme gelmesine ilişkin Fatih Yağmur, “Haklılığım ortaya çıktıkça sevinçliyim ama bir mafya babasının söylediğiyle umursamıyorum açıkçası” dedi. Hapiste yatan savcılar için de Yağmur, “Savcılar hala tutuklu. Kendileri de tutuklanmadan önce sık sık görüşüyordum, işten atıldıktan sonra. Endişeleri şuydu: Onların görüşü de Sedat Peker’in görüşünden farklı değildi. Onlar bu işin devlet işi olmadığını dosyayı tamamen bir silah kaçakçılığı olarak gördüklerini beyan ediyorlardı. Savcı oldukları için belki o devlet kültüründen dolayı devleti suçlamak istemiyor olabilirlerdi ama hep bir silah kaçakçılığından söz ederlerdi” yanıtını verdi.
“9 KİLOGRAM SAF EROİN ÇIKTI ARABA BAGAJINDAN”
Yağmur, MİT tırlarıyla ilgili dikkat çekmeyen bir ayrıntıyı da şu sözlerle açıkladı: “19 Ocak’ta durdurulan tırlarda hatırlarsanız Cumhuriyet’te Can Dündar’ın yayınladığı görüntüde bir Audi marka araç vardı, MİT’çilerin refakat ettiği. Kimse çok dikkat etmedi ama o görüntülerde bagajından bir siyah poşet çıkıyor. Siyah poşetin içerisinde asker konuşunca, eldiven ver diyor, beyaz diyor, toz var içinde. Sonra ben bunu araştırmıştım, sormuştum soruşturma makamlarına da görevli askerlere de. Bunun içerisinden 9 kilogram saf eroin çıktı dediler. Tırın ilk başlangıç noktası da bir uyuşturucu kaçakçılığı soruşturmasından çıkıyor zaten. Orada kırk iki kişi dinleniyor, dinlenen yanılmıyorsam 6 ya da 9 kişi MİT personeli çıkıyor, bu şekilde ihbar geliyor.”
“O TIRA DOKUNMUŞ, DEĞMİŞ HİÇ KİMSE GÜN YÜZÜ GÖRMEDİ”
Fatih Yağmur, hem kendisinin hem de MİT tırlarıyla ilişkili asker, polis savcı, hatta bomba imha timinde bulunan köpeğin dahi sürüldüğünü anlatarak, “O tıra dokunmuş, değmiş hiç kimse bir daha gün yüzü görmedi dedi. Yağmur, şöyle konuştu: “Tırların içerisinde de o zaman sorumlu asker demişti bana, ‘Biz ilk dorseyi açtığımızda ilaç kutuları çıktı, altında mühimmat çıktı, en altta da altın vardı.’ Bu da şunu gösteriyor, bir ticaret var burada. Yapılan ticaretin karşılığı olarak silah ve altın gönderiliyor, deniliyor. Bugün baktığımız zaman savcılar da askerler de hatta soruşturmada bomba imha timinde görevli köpek bile sürüldü, Elazığ’a mı Malatya’ya mı. O tıra dokunmuş, değmiş hiç kimse gün yüzü görmedi. Gazeteciler dışarıda bir Can Dündar bir ben. Onun dışında herkes cezaevinde şu anda. Hepsinin haklılığı bir gün anlaşılacaktır. Ortaya çıkan bu silah uyuşturucu petrol kaçakçılığı her ne ise gelecekte açık bir şekilde aydınlanacağını düşünüyorum.”