Zafer Kıraç [email protected]
Darbenin gerçekleştiği yıl 15 yaşındaydım, liseye yeni başlamıştım. Üç yıl sonra üniversite için İzmir’e geldiğimde daha hızlı ve belirgin biçimde tanışmaya başladım faşizmin yönettiği ülkemle, o süreçte darbeciler her yere yerleşmişlerdi, yurt müdürü emekli albaydı mesela.
Neyse…
40 yıl olmuş.
12 Eylül faşizminin filmleri yapıldı, oyunları oynandı, türküleri yakıldı, sanat ve edebiyatta yazıldı çizildi. Ne kaldı bilinmedik bilmiyorum. Vardır elbette çok derinlerde bir yerlerde anlatılmamış olanlar.
Bir sağdan bir soldan astık diye utanmadan bir ülkenin yurttaşlarının canıyla kanıyla, kendilerinin ve birilerinin çıkarları için acımasızca oyunlar oynayanların ‘bizim çocuklar darbeyi yapanlar’ denilerek kiralık tetikçi-katil olduklarını bile görmüştük.
Erdal Eren’i yaşını büyütüp asmak bile tek başına büyük bir suçken ve cezalandırılmaları gerekirken, bunu yapmayıp darbe yasalarının hükmünün sürmesine, darbecilerin sefa içinde yaşayıp gitmelerine boyun eğdim ve eğdik hepimiz, yazıklar olsun bize. Yargılayamadık, özür bile diletemedim, diletemedik.
650 bin kişi gözaltına alındı,
1 milyon 683 bin kişi fişlendi,
50 kişi idam edildi,
Açılan işkence soruşturma veya davası: 9.962 (1982-1988 arası)
171 kişi işkencede öldü.
YÜZ YETMİŞ BİR KİŞİ İŞKENCE EDİLEREK ÖLDÜRÜLDÜ!
İşkencecileri vicdanımızda mahkum etmeye devam edeceğiz… bu slogan çok güzel ama…
Ama işkenceye son verebilmenin en önemli yolu, işkenceyi kullananların cezasızlık zırhını elinden almak, onu bütün pisliğiyle ortada bırakmaktır.
40 yıllık utanç…
Yapamadım…
Yapamadık.
Aslında bugüne gelmek istiyorum bir an önce, 12 Eylül 2020 yılına.
Acelem var çünkü, acil acil acil durum var söylemeliyim hemen, yoksa geç kalıyorum yine, geç kalıyoruz. ‘Ey ahaliiii… duyduk duymadık demeyin… 12 Eylül işkenceleri devam ediyor hala… hala devam ediyor… duyduk duymadık demeyinnnnn!!!’
İşkenceye sıfır tolerans diyerek gelip, işkenceyi meşru kılma gayretleri başarılı oldu. Ezan, Bayrak, Vatan derken yine 12 Eylülde olduğu gibi büyük çoğunluk tarafından İŞKENCE kabul edilebilir oldu. Eyvah. Yine normalleşti işte kötülük. Sıradanlaştı işte bak kötülük… Eyvah yine idam tartışmaları… eyvah yine asacaklar işlerine gelmeyeni… eyvah çocukları asacaklar yine. Eyvahhh.
Ülkeyi yönetenlerin emriyle kılıç kuşanıp minbere çıkınca imam, şiddet normalleşir, ‘onlarrrrrrrrrrr’ diye birilerini nefret dolu bakışlarla hedef gösterirseniz televizyon ekranlarında, şiddet sıradanlaşır. Bütün bu şiddet kapalı kurumlara, alıkonulma yerlerine hızlıca ulaşır. Karakollarda dayak olur, hapishanelerde hücrede aklını yitirtirler mahpusa. Unutmayın bunu. Yukarda yüksek ses, bağırma çağırma, hakaret, aşağıda işkence olarak karşımıza çıkar, bunu hepimiz biliriz. En çok da bağırıp çağıranlar bilir neler olabileceğini.
İşkenceye sıfır tolerans diyenler, bu ülkenin yüz akı, insan hakları alanında çalışan sivil toplum örgütlerine karşı hep duyarsız oldular ve üstelik acımasızca saldırıp hedef gösterdiler.
İnsan Hakları Derneği’nin raporlarında yazanların gerçek olduğunu bilmemeleri mümkün değil…(1)
Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na yapılan işkence başvurularını bilmemeleri mümkün değil…(2)
Eğer ülkeyi yönetenler olarak işkenceye karşı mücadele edecekseniz İHD ve TİHV ile birlikte çalışmak zorundasınız başka yolu yok. Yurttaş size gelemiyor kötü muameleyi ve gördüğü işkenceyi anlatmak için, kalın duvarlar var aranızda, tel örgüler ve güvenlikçiler var…yurttaş size güvenmiyor, daha beteri sizin görmeyen gözleriniz, duymayan kulaklarınız var.
İnsan hakları savunucusu arkadaşlarım işkenceyi görünür kılmaya çalışıyorlar, inanılmaz zor bir süreci yaşayarak yapıyorlar bunu. Sonra raporlayıp önünüze getiriyorlar ve size sadece çözmek kalıyor aslında problemi. Önlemeye çalışmak, o kadar. Evet bu kadar kolay ama bunun yolu, işkence yapan ve yaptırana ceza verilmesinden geçiyor.
14 yaşında çocuk toprağın altına konulalı 3 gün olmamışken daha, annesini miting meydanlarında yuhalatıp emri ben verdim deniliyor ve ahaliye alkışlatıyorsanız kendinizi, emrinizdekiler neler yapmaz ki bir düşünün.
İşkence, yapanın kararı olmayabilir çoğu zaman, tabii rıza göstermesi, bu isteği, emri yerine getirmesi, bu insanlık suçuna ortak eder onu kuşkusuz, ama asıl bir irade vardır bunun yapılmasını onaylayan. Ona ulaşmak gerekir.
Fotograf 2
Utanç kaynağı insanlık suçu: İşkence
İşkencenin Önlenmesine Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi
‘İŞKENCE VE DİĞER ZALİMANE, GAYRİ İNSANİ VEYA KÜÇÜLTÜCÜ MUAMELE VEYA CEZAYA KARŞI SÖZLEŞME: Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1984 tarih ve 39/46 sayılı Kararıyla kabul edilip imza, onay ve katılıma açılmıştır. Sözleşme 27(1). maddeye uygun olarak 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi 25 Ocak 1988 tarihinde imzalamış ve 21 Nisan 1988 tarihinde bir beyan ve bir ihtirazi kayıtla onaylamıştır. 3441 Sayılı Onay Kanunu 29 Nisan 1988 gün ve 19799 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Bu Sözleşmeye Taraf olan Devletler;
Birleşmiş Milletler Antlaşmasında ilan edilen ilkelere uygun olarak insanlık aleminin tüm mensuplarının eşit ve vazgeçilmez haklarının tanınmasının, dünyada hürriyetin, adaletin ve barışın temelini oluşturduğunu düşünerek,
Bu hakların, kişinin haysiyetine bağlı olarak meydana geldiğini kabul ederek,
Devletlerin Birleşmiş Milletler Antlaşması ve özellikle 55. madde gereğince İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerine saygıyı dünyada yaymak ve bunlara uyma yükümlerini düşünerek,
Hiç kimsenin işkence veya zalimane, gayrı insani veya küçültücü muamele veya cezaya tabi tutulmamasını öngören, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 5. ve Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 7. maddelerini dikkate alarak,
Genel Kurul tarafından 9 Aralık 1975 tarihinde kabul edilen, İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayrı İnsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Tabi Tutulan Kimselerin Korunmaları Hakkında Beyannameyi keza dikkate alarak,
Bütün dünyada işkence ve diğer zalimane, gayrı insani veya küçültücü muamele veya cezaya karşı mücadeleyi daha etkinleştirmeyi arzulayarak,
…maddeler üzerinde anlaşmışlardır.’(3)
Mağdurlarını güçsüz kılmak, onuruna ve saygınlığına zarar vermek amacıyla başvurulan en acımasız yöntem olan işkence, kimi zaman öldürüyor kimi zamanda bıraktığı derin izlerle kişiyi fiziksel ve psikolojik problemlerle baş başa bırakıyor.
‘Hiç kimse işkence ya da zalimane, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da cezaya tabi tutulamaz.’
Ancak insan hakları örgütlerinin ve uluslararası kuruluşların pek çok ülkede sistematik işkenceye ilişkin ortaya koyduğu raporlar, insan haklarını hiçe sayan işkencenin dünya genelinde önlenemediğini gösteriyor.
Türkiye’de de önlenemiyor ve hızlıca artıyor. Hemen karşıma çıkanlar… yıl 1980 değil, 2020!
‘Gümüşhane Cezaevinde Mustafa Kabakçıoğlu adında eski bir KHK’lı komiser yardımcısı, karantinaya alındığı günün sabahında hücresinde ölü bulundu.’
‘Tutuklu babasını son kez görebilmesi için sosyal medyada iki kez kampanya başlatılan kanser hastası tıp öğrencisi Ayşe Koca hayatını kaybetti.’
‘Kadınlar, Bakırköy Cezaevi önünde “Bu hapishanede cinsel işkence var” diye slogan attılar.’
‘Kızgın asfalta oturtulması, ayaklarının üstünün ve dizlerinin yanması, ters ve sıkı takılan kelepçe nedeniyle bileklerinin kesilmesi, kafalarının duvara vurulması sebebiyle başlarında yaralar oluşması, atılan tekmeler nedeniyle oluşan kaburga kırıkları veya çatlamaları veya aşırı şiddetli vurmalar, özellikle başa alınan darbeler nedeniyle kafatası kırıkları…’
‘Gözaltına alınan bir kişinin avukatı, müvekkilleriyle gözaltına alınmalarından üç gün sonra görüşebildiğini ve bu süre zarfında çok ağır kaba dayak, cinsel tacizin yanı sıra copla tecavüz girişimine maruz kaldıklarını anlatıyor.’
‘Müvekkillerinden birinin yaşadıklarını Adli Tıp raporuyla belgeleyebildiğini belirten avukat raporda, müvekkilinin kafasında, sağ böbreğinde, kaburgalarında darp izleri olduğu, ayrıca cinsel organında 0,5 cm çapında bir ‘cilt yırtığı’ bulunduğunu ve cinsel organlarının sıkılmak suretiyle işkenceye uğradığının anlaşıldığı bilgisine yer verildiğini aktardı.’
‘OHAL’le birlikte uzun gözaltı süreleri işkencenin önünü açtı. Avukat-müvekkil görüşmesi gizli yapılamıyor, işkence mağdurları açıkça konuşamıyor. Hatta o kadar sıradanlaştı ki bu durum, müvekkilinizle sohbet ediyorsunuz diyelim, oradan gardiyan laf atarak sohbete girebiliyor. Savunma hakkı falan kalmadı. 15 Temmuz günü yaşananlar nasıl meşru değilse, bugün yaşananlar da meşru değil. Biz sadece hukuk istiyoruz.’
‘Bir avukat hapishane içerisinde kapalı bir ortamda, kameraların önünde, üstelik cezaevinin yetkili bir kişisiyle görüşmesi sırasında bu kişinin talimatı üzerine işkenceye maruz kaldı. Bir avukat olarak ben bunu yaşarken, içeride müvekkilim ve onun gibi savunmasız durumda olan tutuklu insanlar çok daha ağır işkencelerle karşı karşıya kalıyorlar muhtemelen.’
‘Çorum Cezaevinde Celal Bülbül 72 yaşında, 2 yıldır tutuklu, 6 yıl 3 ay ceza aldı. Ciddi derecede sağlık problemleri mevcut, sürekli kullandığı ilaçları var ama artık ağrılarını geçirmiyor. Geçen hafta kaldığı koğuşun merdivenlerinden yuvarlanıp yaralanmış.’
Evet böyle onlarca, yüzlerce küçük düşürücü ve onur kırıcı davranış ya da İŞKENCE.
1988’de Uruguay’daki “Tıp Ahlakı ve İşkence Karşısında Hekimler” adlı seminerde Dr. Pablo Carlevaro’ya ait olduğu söylenen şu sözler unutulmamalıdır. “Dehşet gerilerde kalmalıdır, ama mahkum edilmeli, lanetlenmeli ve asla unutulmamalıdır.”
Türkiye’de tarafsız, bağımsız ve alanında yetkin insanlardan oluşan izleme mekanizmalarının hala oluşturulmamış olması, işkenceyi önleme konusunda ne kadar samimiyetsiz olunduğunu gösteriyor ve hepimiz yani bütün yurttaşlar adına suç işleniyor.
İşkencenin olmadığı bir ülkede yaşama hakkımı talep ediyor ve önleyici bütün tedbirlerin alınmasının geciktirilmemesi gerektiğini hatırlatıyorum.
İşkence bir insanlık suçudur!
İşkencesiz bir dünya mümkün!
* İnsan Hakları Çalışanı
2- www.ihd.org.tr