CANAN COŞKUN
[email protected]
@canancoskun
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in kardeşi Atilla Peker, Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürmeye gittiklerinde eski Özel Harekat’çı Korkut Eken’in kendisine “Evdeki herkesi öldürmende bir mahzur yok” dediğini söyledi.
Sedat Peker, 23 Mayıs’ta yayınladığı 7’nci videosunda 1996’da dönemin içişleri bakanı Mehmet Ağar ve Özel Harekat’çı Korkut Eken’in talebi üzerine çözüm ve barış yanlısı Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’yı öldürmesi için kardeşi Atilla Peker’i görevlendirdiğini söylemişti. Atilla Peker aynı gün Muğla’nın Fethiye ilçesinde ‘ruhsatsız silah bulundurmak’ suçlamasıyla gözaltına alınmış, bugün adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı.
Sahte kimlik ve silahla uçağa binmişler
Peker, Fethiye başsavcılığına ‘Kutlu Adalı’nın öldürülmesi hakkında’ başlıklı iki sayfalık bir dilekçe sundu. Dilekçede şunlar kaydedildi:
“Kardeşim reis Sedat Peker, beni 1996 yılı mart ya da nisan ayında aradı. Ankara Sheraton Otel’e gelmemi istedi. Ben de isteğine uyarak bulunduğu yere gittim. Orada Korkut Eken ile kendisinin bulunduğu ortamda ‘Kıbrıs’a Korkut Eken ile birlikte gitmem gerektiğini polis ve askerlerimizi şehit eden terörist kişilerin bulunduğunu ve bu kişilerin öldürülmesini gerektiğini’ söylediler. Ertesi gün Korkut Eken ile birlikte THY’nin tarifeli uçağıyla Kıbrıs’a gitmek üzere kontrol yapılmadan uçağa doğru geçerken önce memurlara cebinden çıkardığı birkaç kimlik arasından Mustafa kimliğini gösterdi ve kendini kaydettirdi. Korkut Eken bana Jeriko bir silah verdi ve ben belimde silah olmak suretiyle uçağa bindik.
‘Korkut Eken silahı kullanmayı öğretti‘
Kıbrıs’a indik, ismini hatırlamadığım bir otele yerleştik. Sonra aynı gün Kıbrıs’ta Sivil Savunma Daire Başkanlığı’na gittik. Orada kurmay albay Galip Mendi’yle tanıştım. Yardımcısı Enver Tosun yarbayla tanıştım. Sonrasında yan odada Korkut Eken Uzi marka bir silahı bana verdi, bu silahın nasıl kullanılacağını ve susturucusunun nasıl sökülüp takılacağını bana öğretti.
Adalı’nın evinin çevresinde keşif yapmışlar
Bir sonraki gün beyaz Renault Toros marka araçla Kutlu Adalı isimli şahsın akşam hava karardıktan sonra evinin çevresinde keşif yaptık. Hatırladığım kadarıyla evi yola yakın bahçeli bir evdi. Önünde ufak bir bahçesi vardı. Şahsın evinde kalabalık, dört-beş kişilik bir kalabalık olduğunu fark ettik. Bu nedenle içeri girmedik. O esnada benim belimde Jeriko silah ve elimde susturuculu Uzi marka silah vardı.
‘Hepsini öldürmende mahzur yok’
Ertesi gün tekrar geldik. Gündüzleri de evinin etrafında birkaç sefer keşifte bulunduk. Yine evden çok sesler geliyordu. Bunun üzerine Korkut komutan bana dedi ki ‘Üç kişi de olsa bunların hepsi PKK’lıdır. PKK’lı ile dost olan da PKK’lıdır. Hepsini öldürmende bir mahzur olmaz.’
‘Rütbeliler durdursun, bize teslim edilsin’
Üçüncü gün bir piyade albay alay komutanının makamına gittik. İsmini hatırlamadığım alay komutanından Korkut Eken, Kutlu Adalı isimli şahsın aracının güvendiği iki rütbeli tarafından durdurularak bize teslim edilmesinin sağlanmasını istedi. Bir-iki saat sonra şahsın durdurulduğu haberi geldiğinde biz de hızlı adımlarla alay komutanlığı binasından çıktık. Şahsın yanında 15 yaşlarında bir çocuk vardı. Kişi alayın içine sokulmuş olduğunu, etrafının da askerlerce sarılmış olduğunu görünce tekrar alay komutanının makamına geri döndük. Orada alay komutanını azarladı. ‘Ben sana böyle mi söyledim’ dedi. Sivil Savunma Daire Başkanlığı’na geri döndük ve ertesi gün de tekrar Türkiye’ye geri döndük. Ancak Korkut komutan bana ‘Atilla buraya geleceğiz’ dedi.
‘Cezaevinden gardiyan ve askerlerle Korkut Eken’in yanına gittik’
Sonrasında ben bir yaralama nedeniyle Paşakapısı Cezaevi’nde bulunduğum sırada beni cezaevinde yanmda bulunan cep telefonundan arayarak kendisinin Klasis Otel’de kaldığını, ziyarete geleceğini söyledi. Ben de ‘Abi cumartesi-pazar ziyaret yok. Ben hastaneye çıkacağım. Sizi Klasis Otel’e ziyaretinize geleceğim’ dedim. O tarihte cezaevinin hastane için ring aracı yoktu. Bu şekilde taksiyle gardiyan ve askerler eşliğinde hastaneye gittim. Hastane çıkışında iki sivil araç gelmesini sağladım ve bulunduğu Silivri Klasis Otel’e bu araçlarla, bir gardiyan ve askerlerle gittik. Erlere ve gardiyana lobide oturmalarını söyledim.
Korkut komutanın olduğu odaya çıktım. Odada reis Sedat Peker ve birkaç kişinin olduğunu gördüm. Korkut Eken astsubay ve uzman çavuşun alnından öperek ‘Atilla’yı getirdiğiniz için teşekkür ederim’ dedi. Bana hitaben gülerek ‘Atilla biz Kıbrıs işini hallettik biliyor musun’ dedi (Diken’in notu: Adalı’nın öldürüldüğünü kastediyor, cinayet tarihi 6 Temmuz 1996). Sonra sabaha doğru cezaevi sayımından önce cezaevine döndüm. Adı geçen şahıslarla her platformda yüzleşmeye de hazırım. Videoda anlatılanla ilgili görgüm bundan ibarettir.”
Peker’in 7’nci videosunda ilgili bölümün tamamı şöyleydi: 1996’da (Kıbrıslı gazeteci) Kutlu Adalı’nın cinayetine değineceğiz dedik, söz namus… Korkut Eken’le Mehmet Ağar’la hep beraberiz (O dönem Ağar içişleri bakanıydı, Eken de emniyete bağlı özel harekatın başıydı). O zaman genciz, vatanseveriz… Bana dedi ki ‘Kıbrıs’ta bir adam var, bu Kıbrıs’ı Rumlara satmak istiyor. Bana iki profesyonel bul.’ Bi doldur boşalt, bi doldur boşalt bizi… ‘Kendi öz kardeşimi vereceğim’ sana dedim. ‘Atilla Peker’i…’ dedim, ‘Çok iyidir bu işte, uzmandır. Sokaklardan yetişti.’ THY biletlerden bakabilirler; Korkut Eken ve Atilla Yıldırım bu cinayetten ne kadar önce gittiler… Ama yüce Allah o insanın kanını bize nasip etmedi. Ya adam namuslu adam, bugünleri görmüş, bunun için çalışmış, Rumlara ülkeyi satacağı falan yok. Hep böyle yapıyorlar; vatanseverlik vatanseverlik milleti coşturuyorlar, herkesin birbirine sokuyorlar. Aradan zaman geçti, döndüler üç dört gün sonra… Korkut abi dedi, ‘Tekrardan gideceğiz.’ Sonradan bunlara bağlı başka bir ekip öldürmüş. Karşılaştık Korkut abiyle.. ‘Abi..’ dedim, ‘Halloldu o iş…’ Ben öldürsem öldürdüm derdim. Allaha yemin olsun, söyle oldu. Orada bir yeri soymuşlar, adam bunu yazıyor, kumarın, uyuşturucunun Kıbrıs’ı gitgiden ele geçirdiğini anlatıyor… ‘Kıbrıs’ı Rumlara satıyor’ diyorlar…”
Kutlu Adalı kimdir?
1935’te Lefkoşa’da doğdu. 1961-1972 yıllarında Rauf Denktaş’ın özel kalemiydi. Daha sonraki yıllarda ise en önemli muhalifi oldu, Kıbrıs’ın bağımsızlığını savundu. 6 Temmuz 1996 günü evinin önünde vurularak öldürüldü. Kıbrıs’ın kuzeyinde, Türkiye’ye bağlı olarak görev yapan güvenlik makamlarının başlattığı soruşturma sonuç vermedi ve cinayeti kimin işlediği belirlenemedi. Eşi İlkay Adalı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine dava açtı. 31 Mart 2005’te mahkeme, cinayet hakkında yeterli ve inandırıcı araştırma yapılmadığı gerekçesiyle Türkiye’yi mahkûm etti. Cinayet, Adalı’nın ikon müzesi olarak bilinen, ‘paha biçilmez’ eski eserlerin yer aldığı St. Barnabas Manastırı’na silahlı bir baskınını araştırdığı günlere denk geldi. Baskın, 14 Mart 1996’yı 15 Mart’a bağlayan gece gerçekleşti; manastırdaki üç nöbetçiyi saf dışı edip bir odaya kilitleyen maskeli ve silahlı kişilerin neler çaldığı açığa çıkarılamadı. Adalı, baskından dokuz gün sonra, 23 Mart günü baskında ‘KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı’na bağlı araçların kullanıldığını açıkladı. Adalı, ölümünden iki gün önce meşhur ‘Sopa ve Sıpa’ yazısını kaleme almış, “Anavatan-Yavruvatan politikası, gelen Türk giden Türk, ölen Türk, öldüren Türk politikasını doğurmuştur” demişti (Yenidüzen Gazetesi’nden alınmıştır).