YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Türkiye’de düşünmek fazla makbul bir şey değildir. Başkaları sizin yerinize nasılsa düşünür. Sizin düşünmenize ne gerek var? Düşününce insanlar başkalarının vardığı sonuçlardan farklı sonuçlara ulaşabilir. Düşünmek, tek tip (üniformist) toplumun altını oyar. Tekilliği çoğunluğa tercih eder. Bireyi vurgular. Çünkü her kimlik biriciklik üzerine kurulur. Yani başkalarından farklı olmak, birey olmanın temelidir. Düşünmek bu birey oluş macerasında giriş, gelişme ve sonuçtur. Varoluşun her anında, eğer orijinal olma kaygınız varsa, düşünmek zorundasınız. Düşündüğünüzde başkalarıyla aynı fikirlerde de olabilirsiniz. Ama esas mesele, olmama ihtimalinizdir. Bu ihtimal devleti rahatsız ediyor. Çünkü bu devlet herkesin devleti değildir. Bazılarının devletidir. Bazıları ibaresi, otomatikman herkesi kapsamayan anlamındadır. Farklı olanlar devlet gibi düşünecek. Yoksa susacak. Düşün, ama içinden düşün. Kendin bil, ama farklı görün. Türk devleti sizi buna iter. Bir süre sonra o farklı bakış da zaten kendiliğinden söner. Eğer düşündüğünüz vakit devletle farklı düşerseniz, cezalandırılırsınız. Devletin dediklerini kabul edeceksiniz.
Devlet ne gariptir ki bazen daha önce söylediklerinin tersini söylemeye başlar. Yani devleti daha farklı düşünenler ele geçirir. Ya da dönüştürür. Bu illa devrimci bir döngü sağlamaz. İlerici olmak zorunda değildir. Çünkü devletin başına kim geçerse geçsin, kendi gibi düşünenlerin kontrolünü sağlamaya çalışır. Kimler üzerinde? Kendi gibi düşünmeyenler üzerinde! Böylece bir kısırdöngü baş gösterir. Daha önce başkalarını düşünceleri yüzünden takibat altına alanlar, bu kez kendileri hâkim düşüncenin kurbanı olurlar. Ava giderken avlanırlar. Mağduriyet bitmez. Ya da, mağduriyeti biten, başkalarını mağdur etmeye başlar. Dahası, daha önce kendisinin mağdur edilmiş olmasını, artık kendi ceberutluğuna dayanak kılmaya başlamıştır. Böylece artık yeni bir diskur oluşur. Devletin ana akım yaklaşımları değişir. Fakat devlet aynı devlet olarak kalır. Dahası devletin karakteristik özellikleri de değişmez.
Ben Türkiye tarihinde devletin tüm düşüncelere eşit yaklaştığı, tarafsız olduğu, inançlar ve kanaatler karşısında nötr bir pozisyonda kaldığı bir dönemi hatırlamam. Türkiye’de devlet hiç herkesin devleti olmadı. Hep birilerinin devleti oldu. Dolayısıyla birilerinin devleti de olmadı. Devlet onu kim kontrol ediyorsa onun düşüncelerini benimsedi. Onun düşüncelerinin dışında olan düşünceleri ise sistem dışılığın yasadışılığında boğdu. Yansız olamadığınca ceberutlaştı. Tarafsızlaşamadıkça zulmü arttı. Bu sorunların temelinde hep düşüncenin hür olmaması vardı!
Türkiye’de bir “suç” var: “Türkiye Cumhuriyet Devletini, hükümetini, yargı organlarını ve devletin emniyet teşkilatını aşağılama”. Bu, çok standart bir Türkiye Cumhuriyeti uygulamasıdır. İktidarlardan bağımsız, devletin ana karakteristik özelliklerinin başında gelir. Dahası sosyolojik durumu da yansıtır. Çünkü Türkiye’nin de dâhil olduğu Ortadoğu siyasi kültüründe farklılık tehlikelidir. Dahası başıbozukluktur. Üniformist toplumun altını oyduğu gerekçesiyle toplumda hoş karşılanmaz. Bir tür Frenk alışkanlığı gibidir. Mankurtlaşmaktır. Müslüman mahallesinde salyangoz satmak, ukalalık, küstahlık, büyükleri saymamak, yerini bilmemek, aşırıya kaçmak, Türkiye realitesinden uzak olmaktır. Daha bir sürü başka bir şeydir. Yani toplumca meşru görülmez. Baba otoritesine karşı çıkmak gibi, devlet otoritesine karşı çıkmak da farklı düşünmekle, çelişmekle, beklenen dışı hareket etmekle başlar. Devleti, hükümeti, yargı organlarını, devletin emniyet teşkilatını aşağılayamazsın arkadaş derler. Aşağılamanın kanunda bir tanımı yoktur. Olamaz da. Annesine sövmekle, “Doğru değildir bence” demek arasında bir yerlerde, istedikleri gibi şekillendirir, paketler, minareyi usturupluca kılıfına uydururlar. Böylece sizi nötralize ederler. Mostralık ettikleri oranda da sizin gibi ayrık otlarının çıkmasına engel olurlar. Sizi gören başka potansiyel bireyler, böylece hizaya gelir. Niyetleri varsa da, devletle farklı düşmekten vazgeçer. Siner, pusar, korkar. Başka olmayı bırakır, herkes gibi olamasa da, herkes gibiymiş gibi yapmaya başlar. Böylece sahte bir yaşam kurar. Düşüncelerle pratikler bir farklılaşmaya görsün; artık o insana istediğiniz her şeyi yaptırabilirsiniz. Bir defa benimsedi mi, bitti. Artık kendi neredeydi, onu da hatırlamaz. “Sahi, esas ben kimdim?” Bu, devleti inanılmaz güçlendiren bir şeydir. Çünkü bir süre sonra, artık bireylerin bileşkesi olmaktan çıkmış, betonlaşmış bir devlet var olur. “Siz daha iyi bilirsiniz!” “Siz nasıl uygun görürseniz!” Bu ille de diğerlerinin sizden iyi bildiği ya da diğerlerinin uygun gördüğünün doğru olduğu anlamına gelmez. Ama itaati sağlar. Gerisi devleti idare edenleri de fazla bağlamaz zaten. Onların derdi sizin daha fazla özgürleşmeniz mi zannettiniz? Onlara göre fazla özgürlük zaten matah bir şey değildir. Birey olmak bencillikle, isyankârlıkla, ihanetle, otoriteye karşı gelmekle aynı kapıya çıkar. Ve böylece onlara göre TC Devleti, sonsuza kadar payidar kalır. Varoluşunu garanti altına alır. Daha güvende olur.
Türkiye kökenli Alman gazeteci Deniz Yücel’in 6 aydan 2 yıla kadar hapsi isteniyor. Neden? Çünkü Yücel Die Welt gazetesindeki yazılarından birinde “Ermeni soykırımı” demiş. Savunmasında “Soykırıma basketbol maçı diyecek değilim” diyor. Devlet de “Vay, demek öyle ha, gel bakalım!” demiş. Çünkü devlete göre soykırım olmadı. Fikri falan olmaz bu işin diyor devlet. Sen kimsin ki koskoca devletin 100 yıldır benimsediği, benimsettiği, endoktrine ettiği bir propaganda çalışmasıyla çelişeceksin? Erdoğan Deniz Yücel’den nefret ediyor. Ne demiş Yücel için: “Bu adam terörist, gazeteci değil ve Alman yönetimi ne yazık ki, benim bakanlarımı böyle bir teröristle aynı teraziye oturtuyor. Sıkıntı burada. Almanya Başbakanı Angela Merkel, bana ‘Serbest bırakırsanız memnun oluruz’ dedi. Dedim ki o gazeteci değil terörist. Deniz Yücel bir ay Almanya Başkonsolosluğu’nda saklandı. Bu adam terörist, gazeteci değil”. Tabi böylece olan oluyor, Deniz Yücel TC denen devletin gazabına uğruyor. Bir yıl tutuklu kalıyor. Sonunda Almanya’nın inanılmaz baskısı sayesinde, İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi 16 Şubat 2018’de Yücel’in tahliyesine karar veriyor. Yücel tahliye olduktan hemen sonra apar topar Almanya’ya gidiyor.
Ne demiştik? Türkiye’de düşünmek fazla makbul bir şey değildir. Başkaları sizin yerinize nasılsa düşünür. Sizin düşünmenize ne gerek var? Söyledim ya; Türkiye’de devlet diskuruyla çelişmek, Müslüman mahallesinde salyangoz satmak, ukalalık, küstahlık, büyükleri saymamak, yerini bilmemek, aşırıya kaçmak, Türkiye realitesinden uzak olmaktır. Daha bir sürü başa bela açan şeydir. Düşünmenin başlı başına “devlet güvenliğini tehdit eden bir fiil” addedildiği bir yer, Orwell vari bir distopyadan başka bir şey değildir. Bu tür bir yerde bir ot gibi var olabilir, ama bir insan gibi yaşayamazsınız. Çoğunluğun tekilliği bastırdığı bir yerde ilerleme olmaz. Konformizmin – kamuflajın – hayatta kalma sanatı haline geldiği bir toplumda gerçek ahlak yerleşmez. Biat ve sinme davranışlarının kurumsallaştığı bir sosyolojiden dik duran, orijinal olan, evrensel olan, ruh içeren, yaratıcı olabilen hiçbir şey çıkmaz. Filozofun dediği gibi, “hiç kimse çelişkiden ölmedi”, ama birçokları bu nedenle hapse girdi, giriyor ve hatta hala hapistedir. Türkiye tarihi, düşünce suçlarıyla doludur. Türkiye hapishaneleri düşünce suçlularıyla doludur. Türkiye düşünce çölü, düşünce cehennemi, düşünce mezarlığı, düşünce hapishanesi bir yerdir. Türkiye düşünmenin tehlikeli olduğu, düşüncenin yasak olduğu bir ülkedir. Türkiye düşünmemenin makbul olduğu, düşünmeyenin rahat ettiği, düşünmüyor olmanın güvenlikle doğrudan korelasyonunun olduğu bir diyardır.
Düşünmek var olmaktır. Farklı düşünmek bir haktır. Farklı düşünüyor olmak, başkalarından farklı olabileceğiniz en önemli insani özelliğinizdir. René Descartes daha 1637’de bunu ortaya koydu: “cogito ergo sum”. Düşünüyorum, o halde varım! Düşüncenin ne olduğunu, ne manaya geldiğini idrak edemeyen Türkiye ile evrensel uygarlık arasındaki gelişmişlik farkı 384 yıldır. Düşüncenizi bastıran bir devlet, esasında sizin var oluşunuzun önündeki en büyük tehdittir. Ama üzülmeyin, hür düşünce bu tür devletlerin tümünü tarihe gömmeyi başardı. Er geç Türkiye’de de olacak olan budur!