Danny Stewart, erkek arkadaşıyla buluşup yemeğe gitmek için New York metrosunda yürürken gözüne yerdeki bir bebek ilişti. O andan itibaren hayatının değiştiğini henüz bilmiyordu.
Günlerden 28 Ağustos 2020, saat akşam 20.30 suları…Metro, Chelsea’deki 14. Sokak istasyonunda durdu. 34 yaşındaki Danny Stewart, partneri 32 yaşındaki Pete Mercurio ile randevusuna geç kalmıştı.
Çift, üç yıl önce Pete’in oynadığı softball takımındaki bir ortak arkadaşları sayesinde tanışmışlardı. Danny bir süre Pete ve ev arkadaşının yaşadığı eve taşınmıştı ama o akşam Harlem’de başka birine kiraladığı kendi dairesine, birikmiş mektuplarını almaya gitmişti.
Danny istasyondan hızla çıkabilmek için koştururken gözüne bir şey ilişti.
“Yerde, duvara dayalı bir şey gördüm, oyuncak bebek sandım” diyor.
Anlamamıştı. Bir çocuk, bebeğini neden yere bırakırdı ki? Fakat merdivenlerden metro çıkışına doğru yürümeye devam etti.
“Bir kere daha arkama dönüp baktım ve o an bacaklarının kıpırdadığını fark ettim” diye anlatıyor.
Oyuncak sandığı şeyin gerçek bir bebek olduğunu anlayınca koşarak merdivenlerden aşağı indi. Koyu renk bir tişörte sarılmış olan bebeğin bacakları açıktaydı.
“Üzerinde giysi yoktu, sadece bu tişörte sarılmıştı. Göbek bağı hala kısmen duruyordu, bunu görünce yeni doğmuş olduğunu anladım. Bir iki günlük olabilir diye düşündüm” diyor.
Danny gözlerine inanmakta güçlük çekiyordu. Bir bebeğin nasıl olup da yere bırakılmış olabileceğini, bunu kimin yapabileceğini anlayamıyordu.
Küçük bebek çok sessiz ama kocaman açılmış gözleriyle gayet canlıydı.
“Başını kaldırıp baktı, ben de başını okşadım. Sonra bir süre mızıldandı. Hakikaten gerçek üstü bir durumdu. Gelip geçen insanların dikkatini çekmeye çalıştım ama kimse dönüp bakmıyordu.”
Danny “Polisi arayın, lütfen!” diye haykırdıysa da hemen kimse ilgilenmedi.
“Bir kadın ilgilendi ama o da İngilizce bilmiyordu, o yüzden ne dediğimi anlamıyordu. Muhtemelen deli olduğumu düşünmüştür.”
Daha herkesin cep telefonuyla gezdiği yıllara gelinmemişti ve Danny çocuğu kaldırmaya canı acıyabilir, bir yarası veya hastalığı olabilir düşüncesiyle cesaret edemedi. Sonunda merdivenlerden sokağa çıkıp, telefon kulübesinden acil yardım numarası 911’i aradı.
“Bir bebek buldum” dedi kekeleyerek. Sonra polise yerini söyledi ve bebeğin iyi olup olmadığını görmek için yeniden aşağıya koştu. Polis gelene kadar asırlar geçmiş gibi hissetti.
“Eminim sadece bir kaç dakika sürmüştür. Ama zaman durmuş gibiydi ve kalbim gümbür gümbür atıyordu. ‘Belki de birisi telefonla işletiyor diye düşünmüşlerdir, bana inanmamış olabilirler, başkasının da araması lazım’ diye düşündüm. O zaman aklıma Pete geldi.”
Yeniden merdivenleri hızla tırmanıp telefon kulübesine girdi ve bu kez cebindeki son bozuk paralarla Pete’e ulaşmayı başardı.
“Bir kere daha ona anlattım. Polisi aramasını söyledim” diyor.
O sırada evde bir aşağı bir yukarı dolaşarak randevularına geciken Danny’yi bekleyen Pete, bunları duyunca dehşete kapıldı.
“Çünkü Danny şaka yapmaz. Doğru olmayan bir şeyi söylemez” diyor.
Evden fırlayıp metro istasyonuna koştu. Vardığında polis bebeği almış sağlık kontrolü için hastaneye götürüyordu. Danny ifade verdikten sonra oradan ayrıldılar.
“Polis araçları hareket ederken Danny’ye dönüp, ‘Biliyor musun, hayatın boyunca bu bebekle aranda bir bağ olacak’ dediğimi hatırlıyorum” diyor:
“Danny ‘Nasıl yani?’ dedi. ‘Eh’ dedim, ‘Çocuk eninde sonunda bir gün bulunduğu gecenin hikayesini öğrenecek ve onu bulan kişiyi bulmak isteyecek. Belki nereye gönderildiğini izleyip, bugünün yıl dönümlerinde her yıl ona hediye göndermenin bir yolunu bulabiliriz.”
Ertesi gün metroda bulunan bebeğin hikayesi bütün haberlerde duyuruldu.
Danny televizyonlara röportajlar verirken bir muhabir “3,5 kiloluk bebeği bulan iyiliksever insanın” Danny Stewert olduğunu söylüyordu.
Bir başka haberde Hispanik (Latin Amerika kökenli) görünen bebeğin bir tutam koyu renk saçı da olduğu duyuldu.
Danny bebeğin nasıl olduğunu öğrenmek istiyordu. Götürüldüğü hastaneye giderek bilgi almak istedi ama başaramadı.
Danny ve Pete günlük yaşamlarına geri döndüler. Danny sosyal danışmanlık yapıyor, Pete ise oyun yazarı ve internet tasarımcısı olarak çalışıyordu.
Fakat çok zaman geçmeden Aile Mahkemesi’ndeki bir duruşmaya katılması için Danny’ye Çocuk Koruma Dairesi’nden celp geldi.
2000 yılının Aralık ayında yapılan duruşmada yargıç Danny’ye duruşma boyunca salonda kalmasını söyledi. Polis memurlarının ifade vermesinden sonra yargıç bir kez daha Danny’ye seslendi.
“Yargıç ‘Bay Stewart, size durumu anlatmak istiyorum. Bir bebeğin sokağa bırakılması durumunda, öncelikle ve hızla, önce geçici olarak bakacak bir aileye verir, sonra onu evlat edinebilecek bir aile bulmaya çalışırız’ dedi. Ben tam ‘Evet mantıklı’ diye düşünürken, yargıç bu sefer ‘Siz bu çocuğu evlat edinmeyi ister misiniz?’ diye sordu.”
Danny etrafa baktı. Bütün gözler üzerindeydi.
“Ben dahil mahkeme salonundakilerin çoğunun ağzı bir karış açık kalmıştı sanırım” diyor.
“Evet isterim, ama bunun kolay olduğunu sanmıyorum” dedi ama yargıç gülümseyerek “Kolay olabilir” diye cevap verdi.
Yargıcın sorusu çok ani ve beklenmedikti ama Danny ve Pete’e, olayı duyan bir çok arkadaş ve tanıdıkları neden bebeği alıp o gece eve getirmediklerini sormuştu. Ama Danny bunun bu kadar basit olamayacağını biliyordu.
Bir bebeğin evlat edinilmesi, gönüllü olan ebeveynlerin geçmişi ve yeterliliklerinin kontrol edildiği 6 ila 9 aylık bir süreç gerektiriyordu.
Danny, “Evlat edinmeyi daha önce düşünmemiştim. Ama bir yandan da bu bebekle bir bağ hissediyor ve bunun bir fırsat, bir hediye olduğunu düşünmekten kendimi alamıyordum. Böyle bir hediyeye nasıl hayır denilebilirdi ki?” diyor.
Mahkeme salonundan çıkışta Danny, Pete’i arayarak haberi verdi.
Pete “İlk tepkim ‘Yoo, yo istemiyorsun. Hemen mahkeme salonuna dön ve yargıca hata yaptığını söyle. Hayır de’ demekti” diyor.
İzleyen bir hafta boyunca Danny’ye göre “hararetli tartışmalar”, Pete’e bakılırsa “ateşli kavgalar” yaşandı.
Pete, “Hayatımı değiştirmek istemiyordum. Halimden memnundum ve bebek her şeyi değiştirecekti” diyor:
“Paramız yoktu, yerimiz yoktu. Hala evi başkasıyla paylaşıyorduk. Ayrıca ona biraz öfkeliydim. Nasıl bana danışmadan evet diyebilmişti?”
Bebek sorunsalı neredeyse ayrılmalarına yol açacaktı:
“Danny bir noktada ‘Ben bu işi yapacağım, sen katılsan da katılmasan da’ dedi. Ben de ‘Bebeği ilişkimize tercih mi ediyorsun? dedim.”
Pete Danny’ye “New York’ta tek başına çocuk büyütme maceranda iyi şanslar” gibisinden “korkunç” şeyler söylediğini hatırlıyor.
Buna rağmen, içinde bu bebek işinin olmasını umarsızca arzu eden bir yan da olduğunu söylüyor.
Sonunda Danny Pete’i, bebeği geçici olarak yanında kaldığı ailenin evinde birlikte ziyaret etmeye ikna etti.
Gittiklerinde buranın bebek için ideal bir yer olmadığını hemen fark ettiler. Göbeğinden aşağısı bacaklarına kadar olduğu gibi pişik olmuş ve yer yer iltihaplanmıştı.
Onlara eşlik eden sosyal danışman, geçici bakıcı anne ile konuşurken bebek sandalyesini Danny ve Pete’in önüne doğru itmişti.
Bebek kocaman gözleriyle onlara baktı. Danny gözlerini hiç kırpmadığını ve çok sessiz olduğunu fark etti.
Bebeği kucağına ilk kez aldı aldı ve “Hatırladın mı beni?” dedi.
Sıra Pete’e gelip bebeği kollarına aldığında “o an bir sıcaklık” hissetti:
“Parmağımı bütün eliyle kavrayıp sıkıca tuttu. Bana bakıyordu, ben de ona bakıyordum ve sanki parmağımdan kalbime, kafama giden bir yol bulmuştu ve bana o anda onun babalarından biri olabileceğimi gösteriyordu.”
O günden sonra evlat edinme süreci hızlandı. Ev ziyaretleri, Danny ve Pete hakkında araştırmalar ve cevap istenen bir çok soru.
Danny ve Pete’e bebeği yanlarına almalarının aylar sürebileceği söylenmişti, hazırlık yapmaya zamanları olacağını düşündüler.
Fakat 20 Aralık’ta bebeği evlat edinmek istediklerini resmen bildirecekleri bir duruşmaya katılmaları gerekiyordu. Aynı yargıçtı. Önündeki takvimi inceledi.
“Sonra yine bize baktı ve ‘Tatili onunla geçirmeye ne dersiniz?’ dedi. Sanırım ikimiz de başımızı sallayarak evet dedik ama içimden ‘Ne tatili?’ diyordum. Çünkü Noel’i kastediyorsa sadece birkaç gün kalmıştı.”
Fakat yargıç hakikaten de Noel’i kastetmişti ve hemen sosyal danışmana ve hukukçulara bebeği iki gün içinde teslim etmeye hazırlanmaları için talimatlar yağdırdı.
Eve gidince Pete ailesini arayarak yardım istedi.
Onlara zaten evlat edinme planlarını anlatmış ve tam desteklerini almıştı.
“Ona Kevin adını vereceğimizi söyledim ve annem ağlamaya başladı çünkü benden önce doğan ama doğum sırasında ölen bebeğinin adı Kevin olacaktı. Tuhaf bir şekilde Kevin onlara, eşcinsel oğullarından torun olarak geri gelmiş olacaktı.”
Hazırlık için sadece iki günleri vardı. Büyük bir telaşla çalıştılar. Pete’in ailesi ihtiyaç duyulabilecek her şeyi almak için büyük bir alışverişe çıktı. Danny ve Pete hızla çocuk sahibi olacak ebeveynler için yazılmış kitapları okumaya giriştiler. Beşik, kutular dolusu bebek bezi evi doldurdu.
22 Aralık Cuma günü sabah saat 09.00’da Danny ve Pete, Kevin’i geçici bakım acentasından aldılar, bir battaniyeye sarıp sarmaladılar ve metroya binerek evlerine götürdüler.
Danny, “Kar yağmaya başlamıştı. İyice büyülü bir ana dönüştü” diyor.
Bir aile olarak ilk akşamlarıydı.
Danny, “Galiba ilk defa bir nefes aldık. Bunun gerçekten olduğunu bir tür hayretle kavrıyorduk” diyor.
Kevin, Pete’in göğsünde uyuyakalmıştı.
Yargıcın planı aslında Kevin’in Noel tatilini Danny ve Pete ile geçirip sonra işlemler tamamlanıncaya kadar yeniden geçici aileye gönderilmesiydi. Ama Danny ve Pete bebeğin kendileriyle kalmasının mümkün olup olmadığını sordular. 27 Aralık günü sosyal danışman iyi haberi verdi: Kevin, evlat edinme süreci tamamlanıncaya kadar onlarla kalabilecekti.
Manhattan Aile Mahkemesi 2001’de 11 Eylül saldırılarının hedefindeki ikiz kulelere çok yakındı. Bu olay süreci geciktirdi ama sonunda 17 Aralık 2002 günü Kevin artık resmen Danny ve Pete’in çocuğu olmuştu.
Danny Pete ve Kevin kısa sürede bir aile düzeni kurdu. Danny Kevin’in kitaplara bayıldığını hatırlıyor. Her gece ona uyumadan önce kitap okuyor ya da şarkı söylüyorlardı.
Pete Kevin’in bulunuşunun hikayesini resimli bir kitap haline getirdi ve Kevin üç ya da dört yaşına geldiğinde geceleri ona bu kitabı okuyorlardı.
Pete, “En çok bu kitabı seviyordu” diyor ve ekliyor:
“Bazı geceler ve günler bir kaç kere okurduk. Kevin’i sık sık kendi kendine bu kitabın sayfalarını çevirirken ve ezberlediği kelimeleri söylemeye çalışırken bulurduk. Dünyanın en tatlı görüntüsüydü.”
Kevin aslında bir yıl kadar bu kitabın kendi hikayesini anlattığını anlamamıştı. Ama anladığında o kadar gururlanmış ve heyecanlanmıştı ki kitabı okula götürüp sınıfta anlatmıştı
Aynı zamanda biyolojik ailesinin kim olabileceğini de merak ediyordu:
“Ara sıra, dışardaysak gelen geçen insanlara bakardı. Veya lokantadaysak bazen birini işaret eder ‘Şuradaki kadın benimle aynı renkte’ derdi. Fakat bunu çok sürdürmedi. Bir süre sonra bunlar azaldı.”
Kevin 10 yaşına geldiğinde Pete bir gün onu okula götürürken dönüp “Pete babasıyla Danny babasının” önceki gece neler konuştuğunu bilip bilmediğini sordu.
2011 yılıydı ve New York, ABD’de eşcinsel evliliğin yasal statüye kavuştuğu 6. eyalet olmuştu.
Aslında Danny ve Pete zaten kendilerini evli sayıyordu ama şimdi buna bir resmiyet kazandıracaklardı.
Kevin çok heyecanlandı ve babasına dönüp “İnsanları yargıçlar mı evlendiriyor?” diye sordu.
Bu sözlerden ilhan alan Pete Manhattan Aile Mahkemesi’ne bir e mektup göndererek, Kevin’i evlat edinmelerini sağlayan yargıcın nikahlarını kıyıp kıyamayacağını sordu. İki saat sonra yargıç “Çok mutlu olurum” yanıtını yolladı.
Danny törende mutluluk ve şaşkınlık duygularına boğulduğunu hatırlıyor.
“Bizim bir aile olmamızın sebebi olan kadın, bizim nikahımızı kıyıyordu. Çember tamamlanmıştı” diyor.
Kevin şimdi 20 yaşında. Üniversitede matematik ve bilgisayar mühendisliği okuyor. Danny’nin metro istasyonunda bulduğu minnacık bebeğin boyu artık iki babasından da uzun.
Frizbi oynamayı seviyor, maraton konuyor ve 14 yaşından beri Ulusal Dans Enstitüsü’nde dans eğitimi alıyor.
Pete Kevin’in bir şey öğrenmek istediği zaman gidip hemen öğrendiğini anlatıyor. Bu şekilde gitar ve piyano çalmayı da öğrenmiş kendi kendine.
Pete, “Hep saygılı bir çocuk oldu. Başkalarını anlıyor ve merhametli. Duygularını çok açığa vurmuyor. Gözlemci. İlgi toplamaya çalışmıyor. Ama aynı zamanda sessiz bir lider. Çok komik de olabiliyor” diyor.
Ailece parklara gidiyor, birlikte kano yapıyor ya da en sevdikleri beyzbol takımı New York Mets’in maçlarını izliyorlar.
Şimdi 55 yaşına gelen Danny, “Hayatımın başka nasıl olabileceğini hayal bile edemiyorum. Hayatım çok daha zengin ve doyurucu oldu. Çocuk benim dünyamı, dünyaya bakışımı, bütün bir merceği değiştirdi” diye ekliyor.
Pete ise bundan 20 yıl önce baba olma fikrini imkansız bulurken şimdi ebeveyn olmama fikrini düşünemediğini söylüyor:
“Oğlum hayatıma girmeden önce bu kadar derin bir sevginin varlığından haberdar değildim.”
KAYNAK. BBC TÜRKÇE