M. NEDİM HAZAR | YORUM
Sadece insanların değil toplumların nabzını, yaşayıp yaşamadığını ölçümlemenin de bazı yöntemleri vardır. Bir insanın nabzının atıyor olması sadece nefes alıp verdiğinin ve tıbben hayatta olduğunun kanıtıdır. Bir toplumun da yaşadığını anlamının yöntemleri vardır elbette. Bunlardan biri de toplumda hakim olan utanç hissiyatının varlığıdır. Utanma hissini kaybetmiş insan nasıl ahlaken ölmüş ise, utanmışlık hissini kaybetmiş toplumlar ölmüş, hatta çürümeye başlamıştır.
Özlem zengin malum, siyasi hayatı ahlaki zaaflarla dolu bir siyasetçi. Onu farklı kılan özelliklerinden birisi de geçmişin mağdurlarından olması. Her siyasal İslamcı gibi Zengin de, başındaki örtüyü her zaman bir mağduriyetin sembolü olarak tepe tepe kullanmıştır.
Ne ki, siyasal islamcı iktidarın 25 yıllık geçmişine baktığımızda mağdurların nasıl zalim, hatta geçmişin zalimlerinden de zalim olduklarını görmekteyiz. Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı bir tür zalimlik iktidarıdır esasen. Ve Özlem Zengin’in de muazzam bir pişkinlikle söylediği gibi, aynı zamanda bir utanmazlık iktidarıdır.
Yazıyı elbette kişiselleştirmek istemem ama bir insan, üstelik inançlı olduğu iddiasındaki bir insan, utanmazlığı nasıl böylesine yüceltir ve hatta gurur duyulacak bir haslete dönüştürmeye çabalar?
Sanırım iktidar bu kadar serkeş bir hale dönüştürebiliyor insanları.
Ne dedik; bir toplumun kalbinin atıp atmadığını anlamak için nabzına değil, utanma duygusuna bakılır. Çünkü utanma, insanın ruhundaki vicdan kasıdır; o kas zayıfladığında, çürüme kemikten değil, kalpten başlar. Artık hiçbir şeyin ayıp sayılmadığı bir çağdayız: Yalanın mahkeme kürsüsüne, arsızlığın kürsüye, kibrin mertebeye çıktığı bir çağ…
Utanmak, bir zamanlar onurlu bir yenilgiydi. Şimdi ise, egemenlerin gözünde bir zayıflık belirtisi.
“Utanmıyorsan dilediğini yap.” İnsanoğluna bin dört yüz yıl öncesinden bırakılmış bu uyarı, her çağın aynası. Çünkü utanmanın yokluğunda her şey mümkün olur: Hırsızlık, yalan, kayırma, zulüm. Utanma duygusu, kötülüğün son freniydi ve görüyoruz ki bugün artık o fren boşalmış durumda. Bu ülke, freni patlamış bir kamyon gibi, yokuş aşağı iniyor; direksiyonuna gurur oturmuş, gazına ar damarı basıyor.
Gurur…
Ne kolay söyleniyor, ne çok kirletiliyor. Gerçek gurur, emekten doğar; alın terinin, adaletin ve vicdanın çocuğudur. Fakat bu topraklarda artık “gurur” kelimesi bile utanmazlığın sığınağına dönüştü ne yazık ki. Hakkı yenmiş milyonların karşısında, torpille doldurulmuş kadroların önünde, “Gurur duyuyoruz!” diyebiliyor siyasal İslamcılar. İnsan, kendi yüzsüzlüğüyle bu denli barışık olabilir mi? Evet, eğer utanma duygusunu kalbinden kazımışsa, neden olmasın?
Bergman, bir röportajda “Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir.” demişti. Şimdi bu ülkeyi seyretseydi ne derdi? Belki de kurtuluşun eşiğinden değil, çürümenin orta yerinden konuştuğumuzu fark ederdi. Çünkü bizde utanç artık bir fazlalıkmış gibi görülüyor: Atanamayan öğretmenlerin çocukları intihar ederken, sınavsız makam koltuklarına kurulanlar, televizyonlarda “Utanmıyoruz, gurur duyuyoruz!” diyebiliyor.
Özlem Zengin’in bu sözü, sadece kişisel bir pervasızlık değil, bir rejimin ahlaki manifestosu bence. Evet bu iktidar utanmazlığıyla gurur duyan bir rejim inşa etti. Bu, “Biz ayrı bir sınıfız ve bundan utanmıyoruz.” deme cüreti aynı zamanda. O cüret, aynı zamanda bu ülkenin vicdanının cenaze ilanı olduğunu bilemeyecek kadar iktidar sarhoşluğu içindeler ne yazık ki! Artık torpil kutsal, liyakat günah; utanmaksa, muhalefete yakın olmanın işaretidir.
Merhum Sırrı Süreyya’nın dediği gibi, bir zamanlar “Allah utandırmasın!” diye dua edenler, şimdi utanmamayı kutsuyor. Demek ki dualar da zamanla bozulabiliyormuş; kutsalın sözü bile, iktidarın aynasında eğrilebiliyormuş.
Özlem Zengin’in akrabasına seslenip “Buralardaysan elini kaldır!” diyebilecek kadar utanmazlık eşiğini yukarı çekmiş bir figür olarak Türk siyasi tarihine geçmişti zaten. Özlem Zengin ismi siyasal İslamcı rejimin utanma damarının kesildiği yeri göstermesi açısından ibretlik bence.
Utanmak, elbette bir erdem. Çünkü utanç, insanlığın en önemli işareti ve savrulmanın son kırıntısı; yüreğin içindeki sağduyunun son yankısı. Bunun yerini “gurur” adıyla pazarlanan bir ukalalık aldığında, artık hakikat değil, iktidar kutsanıyor demektir. Ve toplumun aynasında, kendi yüzünü görmekten korkanlar parladığı bir topluma dönüşmüzşünüzdür!
Bugün bu ülke, yüzsüzlüğün yasasıyla yönetiliyor. Hadlerin yerini rütbeler, sınırların yerini yandaşlıklar aldı.
Ama unutmamak gerek: Utanma yeteneğini yitiren her toplum, eninde sonunda aynaya bile bakamaz hale gelir. O gün geldiğinde, o aynada görülecek tek şey, gururun külünden doğmuş bir utançsızlık imparatorluğudur.
Utanmaz Özlem’in çağı diye anılacak bu devir!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































