ANKARA – Faşizm araştırmalarıyla tanınan sosyolog-tarihçi Roger Griffin, Türk ve Kürt halkı arasında barış anlayışının filizlenmesinin sadece onlar için değil, dünya ve insanlık için hayati önemde olduğunu söyledi.
Sosyolog ve tarihçi Profesör Roger Griffin, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısı ile başlayan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne ilişkin Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’ne (DEM Parti) destek mesajı gönderdi. Faşizmle ilgili araştırma ve çalışmalarıyla tanınan Griffin, Türk ve Kürt halkı arasında barışın sağlanmasının tüm dünya halkları için hayati önemde olduğunu söyledi. Griffin mesajında, “Türklerle Kürtler arasında uzlaşma sağlamaya çalışan herkes desteklenmeli, takdir edilmeli, cesaretlendirilmeli; çünkü insanlık tarihi onları kahramanca ve destansı bir görevle donatmıştır” dedi.
‘SEÇİCİ’ BİR İYİLİK YAPISAL BİR KÖTÜLÜK ÜRETİYOR’
Modern dünyanın kendini biçimlendirdiği yönetsel sistemleri eleştiren Roger Griffin mesajında şu ifadelere yer verdi: “Modern dünya; ulusal, etnik, dini, dilsel, kültürel, biyolojik, coğrafi ya da ideolojik niteliklerle birbirine bağlandığı düşünülen hayali toplulukları öne çıkaran hareketler, politikacılar ve kültürel liderlerle dolu. Bu gruplar ‘insanlık’ pahasına kendi türünü yüceltiyor. Seçici bir iyilik; yapısal bir kötülük üretiyor. Böylece psikolojik yansıtma yoluyla yaratılan ‘öteki’, yine hayali olumsuz özelliklerle donatılıyor: zararlı, yozlaşmış, insanlıktan uzak ve hatta şeytani. Bu durum onların toplumdan dışlanmasını, baskı görmesini, işkence edilmesini ve öldürülmesini meşrulaştırıyor.
BU İNANÇ SİSTEMLERİ PATOLOJİK HALE GELİYOR
Bu köktenci, iyilik–kötülük (maniheist) zihniyeti nedeniyle insanlığın tüm kategorileri, rasyonelleştirilmiş ve teknokratik bir barbarlık sergileyen çağdaş toplumlarda sürekli olarak ‘ötekileştiriliyor’ ve insanlıktan çıkarılıyor. Oysa dinî geleneklerin Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Hinduizm, İslam ve Zerdüştlük ya da sosyalizm, komünizm, liberal demokrasi ve liberal milliyetçilik gibi seküler inanç sistemlerinin özünde taşıdığı, dünyayı ötekileştirmeden arındırma ve insanileştirme çabası ideal olarak bu sürece karşı işlemeliydi. Fakat bu inanç sistemleri patolojik hale geliyor; hayatın karmaşıklığını ve zenginliğini kucaklamak yerine ayrımcılığın ve şiddetin aracı oluyor. Sevgi nefrete dönüşüyor. Ortak bir insanlık fikrinden, paylaşılan bir gezegenden ve ortak bir biyosferden uzaklaşmanın pek çok örneği, Aziz Augustinus’un ‘incurvatus’ diye adlandırdığı zihniyetin belirtisidir. Daha çok Aziz Augustine olarak bilinen; Latince ve Berberice konuşan bu Cezayirli düşünür, hem pagan hem Hristiyan, hem Afrikalı hem Avrupalı dünyalar arasında yaşamıştı. Alman kabilelerinin istilası ve Roma İmparatorluğu’nun çöküşü sırasında, kendi çağında İsa’nın değerlerinden uzaklaşmayı gözlemleyerek ‘içe kıvrılmışlık’ anlamına gelen bu terimi ortaya attı. Onun çevresinde gördüğü bu bencilce ‘iyilikten uzaklaşma’ halinde, idealizm giderek kötü amaçlara yöneliyor ve merhamet yalnızca belirli gruplara ayrılıyordu. Bugünün ‘seçici hümanizmi’, yani bu ‘içe kıvrılmışlık’, insanlığın tam da varoluş mücadelesi verdiği bu kritik dönemde yaşadığı sayısız nefret ve şiddet olayında kendini gösteriyor.
‘İNSANLIK İÇİN HAYATİ ÖNEMDE’
Fakat içe kıvrılma insana özgü bir süreçtir ve bu nedenle tersine çevrilebilir. Çaba ve teşvikle; kabullenme, merhamet ve sevgi, intikam ve şiddet döngüsüne sıkışmış insanları bu dar bakış açısından kurtarabilir. Bu yüzden Türk ve Kürt halkları ile onların liderleri arasında barış ve anlayışın filizlenmesi sadece bu halklar için değil, Ortadoğu’da veya diasporalarında yaşayanlar için de aynı zamanda tüm dünya toplumu için, insanlık için hayati önemdedir. Bu, hem ampirik bir kanıt hem de türümüzün kendi eliyle yaratacağı toplumsal ve ekolojik felaketlerden kaçınmak için hâlâ vakit olduğuna dair ilham verici bir semboldür.
UMUT ETME ZAMANIDIR
Bu nedenle Türklerle Kürtler arasında uzlaşma sağlamaya çalışan herkes desteklenmeli, takdir edilmeli, cesaretlendirilmeli; çünkü insanlık tarihi onları kahramanca ve destansı bir görevle donatmıştır. Bu kişiler yalnızca kendi sevdiklerine, toplumlarına, devletlerine ve halklarına karşı değil, aynı zamanda hâlâ çatışmanın, önyargının ve karamsarlığın hüküm sürdüğü bütün insanlığa karşı sorumluluk taşıdıklarını bilmelidir. Bu; umutsuzluk ve acıya karşı ilham ve affedicilikle karşılık verme zamanıdır. İnsanlığın nefesini tutup ‘umut’ etme zamanıdır.”
ROGER GRİFFİİN KİMDİR?
31 Ocak 1948 doğumlu Roger Griffin, faşizm çalışmalarıyla tanınan İngiliz modern tarihçi ve siyaset teorisyenidir. Oxford Brookes Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapan Griffin, özellikle faşizmi “palingenetik ultranasyonalizm” — yani ulusun mitik bir “yeniden doğuşu” fikri — çerçevesinde tanımlayan teorisiyle uluslararası akademide geniş etki yaratmıştır. Oxford Üniversitesi’nde tamamladığı doktora çalışması, 1991’de yayımlanan ve alanın temel referans eserlerinden biri haline gelen The Nature of Fascism kitabının temelini oluşturmuştur. Araştırmaları yalnızca faşizmin doğasına değil, modern radikalizm, fanatizm, terörizm ve bireyin “kahramansı benlik” olarak dönüşümü gibi konulara da odaklanır. Bilimsel katkıları nedeniyle çeşitli kurumlarca onurlandırılan Griffin, çağdaş siyaset ideolojilerinin anlaşılmasına önemli katkı sağlayan önde gelen düşünürlerden biri olarak kabul edilir.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































