Yalova’da 3 polisimiz şehit oldu, 7 saat çatışma sürdü, teröristler canlı yayın yaptı! Ama İçişleri Bakanlığı hâlâ “klip” peşinde. Güvenlik bir gösteri sanatı değildir, liyakat ve istihbarat işidir.
NEDİM HAZAR | YORUM
Türkiye’de terörle mücadele süreci, son yıllarda sadece sahada verilen bir güvenlik operasyonu olmanın ötesine geçerek, iktidarın kriz yönetimi stratejileri ile toplumsal şeffaflık arasındaki derin kopuşun en belirgin sahası haline gelmiş durumda. Yalova’da 3 polis memurunun şehit olmasıyla sonuçlanan IŞİD baskını, bu kopuşun trajik bir yansıması olarak karşımızda duruyor. Operasyonların birer “dizi film” estetiğiyle ve yüksek prodüksiyonlu kurgularla sosyal medyada birer başarı öyküsü gibi sunulması, sahadaki gerçek zafiyetlerin üzerini örten bir halkla ilişkiler kalkanına dönüşmüş ne yazık ki!
Bu süreçte devreye sokulan yayın yasakları ve internet kısıtlamaları, toplumun doğru bilgi alma hakkını gasp ederken, acı haberlerin zamana yayılarak “alıştırma” yoluyla verilmesi, siyasi sorumluluğun üzerini örtme çabasından başka anlama gelmiyor. Geçmişteki ideolojik tanımlamaların ve stratejik hataların bugünkü güvenlik maliyeti gün gibi ortadayken; hem iktidarın bu acı tabloyu kutsal değerler üzerinden dramatize etmesi hem de ana muhalefetin bu kısır döngü içerisinde etkili bir denetleme mekanizması kuramaması, ülkedeki demokratik hesap verebilirlik krizini derinleştirmekte.
“Show” odaklı bakanlık
Türkiye’de kamu güvenliğinden sorumlu olan İçişleri Bakanlığı’nın son dönemdeki faaliyetleri, profesyonel bir güvenlik yönetiminden ziyade, yüksek bütçeli bir prodüksiyon şirketinin çalışma disiplinini andırıyor. Yalova’daki IŞİD baskınında görülen 7 saatlik çatışma ve teröristlerin canlı yayın yapabilme cüretine rağmen, resmi kanalların bu zafiyeti “şehadet” temalı kliplerle örtmeye çalışması, bu “show” odaklı anlayışın en somut örneği.
İletişim estetiği vs. saha gerçekliği
Bakanlığın sosyal medya hesapları, neredeyse her gün drone çekimleri, epik müzikler ve hızlı kurgularla bezenmiş, masum insanlara yapılan operasyon videoları servis etmekte. Ancak bu videoların estetik kalitesi ile sahadaki istihbarat ve operasyonel başarı arasındaki makas her geçen gün açılıyor.
Yalova’da yaşanan “amatör” süreç; devletin devasa gözetleme kapasitesinin ve teknolojik imkanlarının, sahada somut bir önleyici güce dönüşmediğini, aksine bu imkanların daha çok iç kamuoyuna yönelik bir “güç gösterisi” içerikli içerik üretimine tahsis edildiğini en net göstergesi.
“Drama Müdürü” olarak bakan!
Bir diğer nokta ise, şüphelilerin (ve bazen sonradan masumiyeti kanıtlanacak kişilerin) gözaltı süreçlerinin birer dizi film sahnesi gibi kurgulanarak paylaşılması. Hukukun üstünlüğü ve masumiyet karinesi gibi evrensel ilkeler, yerini “tıklanma” ve “sosyal medya etkileşimi” kaygısına bırakmış durumda.
Bu durum, devlet kurumlarını ağırbaşlı bir denetim mekanizması olmaktan çıkarıp, bakanı da adeta bir drama direktörüne dönüştürmekte. Bence hani olur ya Ali Yerlikaya görevden affını isterse TRT ona drama müdürlüğünde bir kadro açmalı!
Şu gerçeği kaç kere yazacağım daha: Güvenlik, bir gösteri sanatı değildir. Operasyonların başarısı, ne kadar çok beğeni aldığıyla değil, kaç canın kurtarıldığı ve terör odaklarının ne kadar sessiz ve derinden kurutulduğuyla ölçülür.
Duygusal manipülasyon
Bir operasyon zafiyetle sonuçlandığında veya şehit verildiğinde, aynı prodüksiyon ekibi bu kez “Şehitler ölmez!” ezgileri eşliğinde duygusal bir perde çekiyor. Bakanın utanmadan sıkılmadan yaptığı paylaşımda fon müziği kullanması bu serkeşliğin ispatı. Bence esas amaç, sadece bir yas ilanı değil, aynı zamanda olası bir hesap sorma sürecini duygusal bir abluka ile engelleme girişimidir. Kurgulanmış videolarla halka sunulan bu “güvenlik illüzyonu”, gerçek bir terör tehdidiyle karşılaşıldığında maalesef acı bir şekilde dağılıyor.
İktidarın güvenlik politikalarını birer “halkla ilişkiler” projesine dönüştürdüğü bir ortamda, bu stratejiyi bozması beklenen ana muhalefet partisi CHP, maalesef kendi iç labirentlerinde kaybolmuş bir görüntü sergilemeye devam ediyor. Yalova’da yaşanan ve ciddi istihbarat soru işaretleri barındıran IŞİD baskını gibi milli güvenliği ilgilendiren kriz anlarında dahi, CHP’nin enerjisinin büyük bir kısmını parti içi iktidar mücadelelerine, delege hesaplarına ve kurultay tartışmalarına harcaması, demokratik denetim mekanizmasında devasa bir boşluk yaratmaktadır.
CHP de sorumlu!
Önce şu tespiti yapmak zorundayız: Sadece kendi içine bakan, kendi kitlesi dışında kalanları umursamayan bir muhalefet, topluma körleşmiş demektir! CHP yönetimi, Erdoğan’ın kurguladığı hukuk oyunları, kendi içindeki “değişim” veya “statüko” kavgalarına o kadar odaklanmış ki; sokaktaki vatandaşın güvenlik kaygısını, internet daraltmalarını ve yayın yasaklarıyla karartılan gerçekleri gündemin birinci sırasına taşıyamamakta. Yalova’daki çatışmanın 7 saat sürmesi ve teröristlerin bu sürede propaganda yapabilmesi normal şartlarda bir hükümeti sarsacak bir skandalken, muhalefetin bu zafiyeti sadece cılız bir kınama mesajıyla geçiştirmesi, siyasi bir ataletin göstergesi.
Ve dolayısıyla bu tepkisiz muhalefet ve başta Özgür Özel olmak üzere CHP’nin bu “içe dönük” tutumu, iktidara kontrolsüz bir hareket alanı sağlıyor. İktidar; her türlü güvenlik zafiyetini şehadet retoriğiyle örtebileceğini, çünkü karşısında bu retoriği parçalayacak, gerçek soruları soracak (Örn: Bu teröristler oraya nasıl geldi? O kadar silah nasıl temin edildi? Canlı yayın yapacak kadar cüreti nasıl buluyorlar?) cesur ve organize bir muhalefet bloğu olmadığını bilmenin konforunu yaşamakta.
Acı ama itiraf etmek durumundayız; tüm bu yaşanan müessif hadiseler ülkedeki demokratik denetimin artık tamamen iflas ettiğinin ispatıdır. Öyledir, zira bir demokraside muhalefetin asli görevi, sadece seçim beklemek değil, halkın can güvenliğini ilgilendiren her olayda iktidardan hesap sormaktır. Ancak CHP’nin son dönemdeki performansı, bir “alternatif iktidar” odağı olmaktan ziyade, iktidarın çizdiği oyun sahasında kendi iç meseleleriyle oyalanan bir yapı izlenimi vermekte.
Bu durum, sadece CHP seçmeninde değil, ülkenin genelinde bir umutsuzluk dalgası oluşturduğunun ne yazık ki farkında bile olmadıkları gibi, “İktidarın her yaptığı yanına kâr kalıyor!” algısını besleyip duruyor!
Toparlıyorum; Yalova’da kaybettiğimiz 3 polis memuru, sadece bir terör saldırısının değil; aynı zamanda şov odaklı güvenlik anlayışının, şeffaflıktan uzak kriz yönetiminin ve asli görevini unutmuş bir muhalefet yapısının oluşturduğu çok boyutlu bir krizin kurbanlarıdır.
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey; operasyonları dizi film gibi kurgulayan bir “Drama Müdürlüğü” değil, liyakate dayalı bir güvenlik bürokrasisi ve bu bürokrasinin her adımını halk adına denetleyen diri bir muhalefettir. Nokta!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































