NECİP F. BAHADIR | YORUM
Sıradan bir tarih değil; 17 Aralık… Bir dönüm noktası…
2013 yılıydı. Türkiye hiç alışık olmadığı bir haberle uyandı. AKP’nin 4 bakanına ‘yolsuzluk operasyonu’ yapılmıştı. Dehşet verici ayrıntılar bütün medyanın manşetlerini süsledi. AKP yönetimi şoktaydı. Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’di, “Dosya sağlam…” dediği kulislere yansıdı. Erdoğan istedi, 3 bakan istifa etti. Erdoğan Bayraktar direndi, ekranda “Başbakan da istifa etsin!” dediği duyuldu. Çok geçmeden de azledildi.
Bir ülkede 4 bakan yolsuzluk gerekçesiyle koltuğunu yitiriyorsa orada ‘ciddi sorun ve siyasi kriz var’ demektir. Ne o hükümet, ne de o siyasi parti iktidarda kalabilir. Bütün toplumlarda ‘yolsuzluk’ en ağır suçlar arasındadır.
Yüz kızartıcıdır… Tabii utanma duygusunu yitirmediyseniz…
AKP’li Özlem Zengin’in “Utanmıyoruz!” itirafı münferit çıkış değil, bir siyasi hareketin iç yüzünün deşifresiydi. Normal toplumlarda eğer hırsızlığın faili siyasetçiyse bedeli çok daha ağır olur. ‘Tüyü bitmemiş yetimin’ malına göz dikmenin yanı sıra ‘emanete ihanet’ de söz konusudur.
AKP iddiaların doğru olduğunun farkındaydı. Dosya boş değildi. Yandaşın önde gideni Cem Küçük, “4 bakanın rüşvet aldığı doğru…” diyecekti. ‘4 bakana birden’ operasyon bazı soru işaretlerini akla getirebilir ki AKP. “Bu bir darbe girişimi!” tezini ortaya attı.
Yolsuzluk/rüşvet boyutunu hiç dile getirmedi. Operasyonun odağında ‘bakanlar’ değil, Reza Zarrab diye ne idüğü belirsiz İranlı bir isim vardı. Polisin de yargının da takibinde olan Zarrab’tı… 4 Bakan Zarrab’la ‘rüşvet’ ilişkisine girdiği için yakayı ele verdi. Yoksa özellikle bakanlar takip edilmiş, haklarında dosya tutulmuş falan değil. Erdoğan operasyonun şokuyla, “O bir hayırsever işadamı!” demiş olsa da Zarrab’ın kirli yüzü kısa sürede ortaya çıktı.
Zarrab gibi birini ‘hayırsever’ diye nitelemenin, Türk bayrağı önünde ekranlarda konuşturmanın siyasi bedeli olmayacak mı? Olmadı maalesef… AKP yönetimi travmayı atlattıktan sonra ‘karşı operasyon’ başlattı. Polisler ve savcıları ‘hükümete darbeyle’ suçladı. Görevlerinden uzaklaştırdı. Yargıladı ve hapse attı. Dünyada belki bir ilki Türkiye’de yaşandı! Hırsızları, rüşvetçileri yakalayanlar cezalandırıldı. Rüşvet çarkını ortaya çıkaran yargı ve güvenlik birimleri işlerini yapmanın bedelini ağır ödedi. Birçoğu bugün güneşe ve bir avuç gökyüzüne hasret. Silivri’de mahpus…
Peki 4 Bakan nerede? Siyasete devam edebildi mi?
Madem ki AKP’nin dediği gibi haksız yere suçlandılar, bir darbeye maruz kaldılar; neden koltuklarına iade edilmediler? Bırakın bakanlığı, hiçbiri milletvekili bile yapılmadı. Egemen Bağış biraz ayrıcalıklıydı, diplomat oldu, ‘büyükelçi’ olarak Türkiye’yi temsil etti. Diğerleri kayıp…
Erdoğan Bayraktar çok sevdiği ‘inşaat’ işlerine devam ediyor olmalı… Zafer Çağlayan’ın bir daha sesi soluğu çıkmadı. Ortalıkta görünmedi. Zarrab’a, “Senin önüne ban yatarım!” diyen Muammer Güler de aynı şekilde… Buharlaştı.
17/25 Aralık soruşturmalarını yürüten emniyetçiler ve yargı mensupları yıllardır tutuklu.
AKP 4 bakanının masum olduğuna inansa onların hakkını, hukukunu korumaz mı? Toplum mağdura sahip çıkar, el üstünde tutar. Partiler de sever mağduru, siyasi getirisi vardır çünkü. Sandıkta oy olarak yansır. AKP yönetimi 4 bakanı siyasetten ve Ankara’dan uzaklaştırdı, çünkü suçlu olduklarını, rüşvete bulaştıklarını biliyordu.
Erdoğan ve çevresi dışında AKP içinde bakanların yargıda hesap vermesini savunanlar ağırlıktaydı. Ahmet Davutoğlu ‘Yüce Divan’ politikasını savundu. Erdoğan ağırlığını koydu, 4 bakanı yargıdan kaçırdı.
Siyaset içine düştüğü çukurdan çıkış yolları arar. Hele Türkiye gibi siyasi ahlakı oturmamış ve gelişmemiş ülkelerde ‘Benim hırsızım iyidir’ anlayışıyla hareket eder. Ve sonuç aldığı da olur.
‘17 Aralık’ bu anlamda dünya hukuk ve siyaset tarihine geçen olumsuz örnek oldu. AKP bütün ahlak, hak, hukuk, adalet ilkelerini ters yüz ederek ‘hırsızı’ masum, yakalayanı ‘suçlu’ ilan etmeyi başardı. Devletin içindeki kirli odaklarla ‘işbirliği’ yaptı. En sağlam ve güçlü ortaklık ‘suç ortaklığıdır’. 17 Aralık sonrası inşa edilen yeni düzende ‘suç imparatorluğu’ iktidar oldu.
Burada en vahim olan toplumun yolsuzluğa ve rüşvete karşı duyarsızlığıdır. Önceki yıllarda hırsızlığın iddiası bile siyasetçiyi gözden düşürürken, AKP söz konusu olduğunda sağ ve muhafazakar kitleler ‘suçüstü’ halini ve ‘ortaya saçılan belge ve dökümanları’ görmezden/duymazdan geldi. Ya da ‘tolera’ etti, anlayışla karşıladı. ‘Benim hırsızım…’ dedi sahiplendi, bağrına bastı.
Literatüre ‘Çalıyorlar ama çalışıyorlar’ gibi bir kavram ve anlayış kazandırdı. Bunun da herhalde dünya siyaset ve hukuk tarihinde örneği yoktur. Camilerde sık sık tekrarlanan, “Kızım Fatıma da olsa…” mesajı sözde kaldı. 17 Aralık utancında en büyük pay topluma ait…
17 Aralık’tan sonra ‘yolsuzluk/rüşvet altın devrini’ yaşadı. Yarın bu gerçek tüm çıplaklıyla ortaya çıkacak. 17 Aralık’a kadar iyi kötü çekince vardı, deve hamuduyla götürülmezdi. Hırsızlar masum, yakalayanlar suçlu ilan edilince gem azıya alındı. Devletin, siyasetin, toplumun bütün ayarları bozuldu. Seçmen en azından 2014 yerel seçimlerinde AKP’ye uyarıda bulunabilirdi. Yapmadı, arkasında durdu. Erdoğan’ın en korktuğu seçimdi aslında. Bu tarihten sonra bir aile iktidarı kurdu.
Reza Zarrab, ABD’deki yargılamada, AKP’li bakanları rüşvete bağladığını itiraf etmişti.
Abdullah Gül de Bülent Arınç da siyasi anlamını yitirdi. Onun için 17 Aralık dönüm noktası… Cehennemin kapılarının açıldığı tarih… Ülke kaosa teslim oldu.
19 Mart Ekrem İmamoğlu operasyonunun inandırıcı bulunmamasının nedeni bu… Kirli ellerle, temiz operasyon yapılamaz. İlk taşı atacak olan masum olmalı ki bir karşılığı ve anlamı olsun.
17 Aralık Erdoğan ve çevresinin dediği gibi ‘siyasi darbeyse’ peki 19 Mart ne? Gerekçelerin daha fazlası söz konusu değil mi? Maksatın diploma, yolsuzluk falan olmadığının herkes farkında… İmamoğlu, Erdoğan’a rakip oldu. Başına gelmeyen kalmadı. Çünkü kazanma ihtimali en yüksek isimdi. 17 Aralık’ta bir Rıza Zarrab vardı. Paçalarından akıyordu kir. 19 Mart’ta kim var?
Evet, 17 Aralık’ın üzerinden 12 yıl geçmiş… Bu tarih bir dönüm noktasıydı. Gereği yapılmadı. Her şey rayından çıktı. Ekonomi perişan, sosyal doku tarumar oldu. Adalet güneşi battı. Devlet aygıtı çöktü, siyaset kendisini tüketti. Taşlar bağlandı, köpekler salıverildi. Meydan hırsızlara kaldı. Olan halka oldu. Ama toplum hak etti bunu… Şimdi suçu ve günahıyla yüzleşme zamanı. 17 Aralık utancı kolay silinmeyecek… Halkın daha ödeyeceği çok bedeller var…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































