KHK’lı akademisyen Murat Sevinç, “CHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler!” başlıklı yazısında Türkiye’de yargı ve siyaset alanında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Sevinç, AYM kararlarının uygulanmamasından geniş kapsamlı iddianamelere ve siyasi partilere yönelik muhtemel kapatma süreçlerine kadar pek çok tartışmanın, OHAL döneminde yürürlüğe konulan KHK uygulamalarının yarattığı koşullar sayesinde ortaya çıktığını söyledi.
Yazısında, Türkiye’nin siyasi gündeminin belli aralıklarla benzer döngüler oluşturduğunu ifade eden Sevinç, farklı dönemlerde hazırlanan hacimli iddianamelerin, tekrar eden suçlamaların ve benzer üslubun yıllar içinde değişmeden devam ettiğini belirtti. Ona göre değişen tek unsur, atılan adımların zaman içinde daha cesur ve sınır tanımaz bir nitelik kazanmasıydı. Sevinç, AYM ve AİHM kararlarının yerine getirilmemesinin de bu çerçevede ele alınması gerektiğini savundu.
Şehir plancısı Tayfun Kahraman hakkında verilen kararın, yalnızca yürütme organının değil, ilk derece mahkemelerinin de AYM kararlarını dikkate almamaya başladığını gösterdiğini öne süren Sevinç, bu durumun “yeni bir kırılma” olarak değil, uzun süredir devam eden bir sürecin sonucu olarak görülmesi gerektiğini yazdı.
Sevinç’in değerlendirmesinde KHK dönemi merkezi bir yer tuttu. OHAL KHK’leriyle on binlerce kişinin herhangi bir yargı denetimi olmaksızın görevinden uzaklaştırılmasının, Türkiye’de hukuk düzeninin ilerleyen yıllarda aldığı şekli belirleyen en kritik eşik olduğunu ifade etti. Toplumun bu uygulamalar karşısında sessiz kalmasının ve AYM’nin o dönemde OHAL KHK’lerini incelememe yönünde karar vermesinin, bugün yaşanan hukuki sorunların önünü açtığını savundu.
KHK ile ihraç edilen biri olarak kendi durumuna da değinen Sevinç, hakkındaki davaların sonuçlandırılmamasının bir “belirsizlik hâli” yarattığını ve bunun bir yönetim tekniği olarak kullanıldığını ileri sürdü. Bu yaklaşımın yalnızca KHK’lıları değil, geniş toplum kesimlerini kapsayan bir baskı aracı hâline geldiğini ifade etti.
Sevinç, 2007 sonrasındaki anayasa tartışmalarının giderek siyasi ittifakların kurulmasını ve sürdürülmesini sağlayan bir araç hâline dönüştüğünü, hukuk düzeninin de büyük ölçüde bu ihtiyaçlara göre şekillendiğini belirtti. Ülkenin giderek bir “adliye mekanizması”na dönüştüğünü ve kişi ile kurumların üzerinde sürekli bir yargı baskısının bulunduğunu söyledi.
Gündemde yer alan binlerce sayfalık iddianameyi de bu bağlamda değerlendiren Sevinç, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı bildirimin CHP hakkında olası bir kapatma tartışmasını yeniden gündeme taşıdığını söyledi. Ancak Sevinç’e göre tartışılması gereken temel soru, CHP’nin kapatılıp kapatılmayacağı değil; böyle bir sürecin siyasi iktidar açısından “yararlı” görülüp görülmeyeceğiydi.
Yazısını, Türkiye’nin bugünkü noktaya aşamalı bir süreç sonucunda geldiğini vurgulayarak sonlandıran Sevinç, atılan adımların toplumun tepkisine göre şekillendiğini ve bu nedenle “bir son nokta”dan söz etmenin mümkün olmadığını belirtti.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***








































