NECİP F. BAHADIR | YORUM
35 yıl sonra yatay geçişi ‘usülsüz’ dendi, diploması iptal edildi. Yetmedi. Oysa kafiydi. Diplomasız birinin cumhurbaşkanlığına aday olması imkansızdı. 19 Mart’ta yolsuzluk operasyonu başladı, Ekrem İmamoğlu önce gözaltına alındı sonra tutuklandı. Silivri zindanına atıldı. Aylarca ‘hırsız, yolsuz’ diye propaganda yapıldı. Hem diplomasız, hem mahpustu ama bu da yetmedi. Günün sonunda ‘siyasi casuslukla’ da suçlandı ve bir kez daha tutuklandı…
Yargının bile isteye altına imza koyduğu o kadar çok hukuktan uzak kararı var ki… Yani anlayacağınız ‘Dreyfus’ adayı bir iki kişi filan değil. Yüzlerce belki, binlerce mağdur, masum… Hapishaneler ‘Dreyfus potansiyeli’ taşıyan mahpus ve mahkumlarla dolu. Kuşkusuz İmamoğlu da onlardan biri… İmamoğlu sıradan bir isim değil. Hikayesinin daha fazla ses getirmesi, iç ve dış kamuoyunda yankılanması gayet doğal.
‘İmamoğlu neden hedefe kondu sorusu’ anlamsız aslında. Gerçeğin herkes farkında… Bırakın siyasi çevreleri, sokaktaki vatandaş bile olayın iç yüzünü biliyor. Yine de soralım; Cumhurbaşkanı adayı olmasaydı, başına bunlar gelir miydi?
Meselenin en can alıcı noktası burası…
İstanbul’da Erdoğan’ı 4 kez yendi ve cumhurbaşkanlığında Erdoğan’a rakip oldu. Sıradan bir rakip değil, ciddi, kazanma ihtimali yüksek rakip… Erdoğan’ın hiç istemediği durum bu… Çok adaylı seçim olsun ama karşısına kazanma potansiyeli taşıyan bir rakip çıkmasın! Erdoğan bunu istiyor… Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi göstermelik sandık ve seçim… Hayali bu. Ancak bu kadar demokrat!
Türkiye yıllardır böyle bir ismin yönetimi altında. Erdoğan’ın İmamoğlu’na takmasını başka sebeplere bağlanamaz. Keşke bir ‘dürüstlük’ veya ‘yolsuzluk derdi’ olsa… Gerçek anlamda ‘temiz eller’ operasyonu başlatabilmek için önce kendi elinin temiz olması lazım.
Aylar geçti, İmamoğlu hakkında iddianame hazırlanmadı. Sonbaharda bekleniyordu. AKP’li Şamil Tayyar tarih vermiş, ‘Ekim gibi…’ demişti. Henüz ortada iddianame yok. Bol bol AKP medyasının iddiaları var. İddianame de farklı olmayacak. İddia etmek kolay, sayfalarca metin yazmak da hiç zor değil. Ortaya somut delil konabilecek mi? Okuyan taraflı tarafsız herkes “Tamam… 19 Mart operasyonu boşuna değilmiş!” diyebilecek mi?
AKP ve yandaşının ‘tamam’ demesi yetmez. Mesele ‘yolsuzluk’ falan değil, İmamoğlu’nun önünü kesmek, yarışamaz hale getirmek…
Peki casus iddiaları? İddiaların odağındaki isim Hüseyin Gün… Dosya Mart’ta açılmış, ihbarcının ifadesi alınmış. Gün, 30 Haziran’da gözaltına alınmış ve 4 Temmuz’da tutuklanmış. Sorgu, ifade tutanaklara yüzlerce sayfa… İddiaların demlenmesi istenmiş. Bu arada Hüseyin Gün ‘itirafçı’ olmuş. “Ben İngiliz ajanıyım!” demiş. İlişkilerini anlatmış.
Yandaş medyaya bakılırsa sadece İngiltere değil çalıştığı ülke… CIA, F.tö, PKK… Ne ararsan var. Hüseyin Gün’ün ayak izi İmamoğlu’na kadar uzanmış. Necati Özkan’la irtibat kurmuş. Merdan Yanardağ’la mesajlaşmış. ‘Manevi annem’ dediği bir kadınla İBB’ye ‘hayırlı olsun’ ziyaretine gitmiş. Dosyada İmamoğlu’la birlikte çektirdiği fotoğraf (altta) bu görüşmeden…
Casusluk çok ciddi bir suçlama… Çok iyi belgelenmesi gerekir. Faaliyetleri sırasında ‘suçüstü yakalanması’ gerekir. Sadece filmlerde değil gerçek hayatta da böyle…
Elde ne var?
İmamoğlu ile Hüseyin Gün’ün birlikte çektirdikleri bir fotoğraf karesi. Bu yeterli değil. Önüne çıkanla poz veren siyasetçilerin her kesimden kişiyle fotoğrafı bulunabilir. Süleyman Soylu’nun Devlet Bahçeli’nin suç örgütü liderleriyle sarmaş-dolaş fotoğrafları onları suçlu yaptı mı? Sadece soru işareti düşürdü.
‘Tutuklama kararı’ sonra İstanbul Başsavcılığının yaptığı bir açıklama var. Metin ilginç ifadelerle dolu… ‘Somut delil’ koymuyor artaya, suçüstü halinden de söz etmiyor. Şöyle bir cümle bir yargı mensubunun kaleminden sadır olabilir mi; “Örgüt lideri Ekrem İmamoğlu’nun CHP’nin yasadışı yöntemlerle ele geçirilerek cumhurbaşkanlığı adaylığı için fon oluşturmak ve bu amaç doğrultusunda mali nitelikli suçları işleme amacını matuf ‘İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütünün casusluk faaliyetleri kapsamında başta İstanbul ilindeki vatandaşlarımızın kişisel verilerinin yabancı ülke istihbarat birimlerine aktarılması eylemleri gerekçesiyle…”
İmamoğlu’nun CHP genel başkanlığına gözünü dikmesi yargıyı ne ilgilendirir. ‘Ele geçirmek’ de ne demek? Aday olur, kazanırsa partinin başına geçer… ‘Yasa dışı yollar’ söz konusuymuş. Neymiş onlar? Bir parti yasa dışı yollarla nasıl ele geçirilir? Var mı bir örneği? Delegenin oyunu çıkar karşılığı lehe çevirmek mi ‘yasa dışı’ yol? Türk siyasetinin yabancısı olduğu bir durum mu bu? Nitekim yargı bunu soruşturdu. Sonuca tesir edecek ‘suç unsuruna’ rastlanmadı. Özgür Özel’in seçildiği kurultayı ne iptal etti, ne de yok hükmünde saydı. Parti içi mücadele ne zamandır yargının meselesi oldu?
Ekrem İmamoğlu CHP’yi ele geçirip de ne yapacakmış? ‘Cumhurbaşkanı adayı’ olacakmış. Başsavcılık söylüyor bunu… Olamaz mı? İmamoğlu bunun ‘fon oluşturmaya’ yeltenmiş… Casusluk bunun neresinde? Metin son cümlesinde… “İstanbul’da yaşayanların kişisel verilerinin yabancı istihbarat birimlerine aktarılması…”
Casusluğa dayanak yapılan gerekçe bu… Veri aktarılması… İmamoğlu mu aktarmış? Bu yönde talimat mı vermiş? Herhangi bir bilgi yok. İmamoğlu’na bu yönde sorulmuş soru da yok…
Dilek İmamoğlu eşinin casusluk iddiasıyla itham edilmesi karşısında, “Roma’yı da Ekrem yaktı…” diye tepki gösterdi. Ekrem İmamoğlu da, “Roma’yı yakmış olma iddiası bile bu saçmalıklardan daha gerçek…” dedi. CHP lideri Özgür Özel de çok öfkeli: “AKP iktidarı casusluk iddiasıyla işi siyasi mücadeleden, siyasi savaşa, psikolojik harbe çevirdi…”
Ne mücadelesi, Erdoğan rakip olarak gördüğü İmamoğlu ve CHP’ye savaş açalı aylar oldu. Özel yeni mi farkına vardı? Biraz geç olmadı mı?
İmamoğlu’nun bir cümlesi var ki… AKP zulüm politikaları bundan daha iyi özetlenemez; “Bu canavarlaşmış sistemde sadece sıranızı beklersiniz, dişleri bedeninize geçtiğinde uyanırsınız ama iş işten geçmiş olur…”
Doğru ve yerinde bir tespit… Acaba CHP’ye de özeleştiri var mı bu ifadede? CHP canavarın dişleri bedenine değince ancak uyanabildi. Ve iş işten de geçti. Hapishaneler CHP’li belediye başkanlarıyla dolu…
İddialar, açıklamalar, yandaş medyanın kara propaganda amaçlı yayınları ‘casusluk iddiasını’ desteklemekten çok uzak… Zaten mesele de casusluk falan değil. Yoksa İmamoğlu’nun ‘İngiliz casusu’ diye tutuklandığı gün İngiltere Başbakanı Starmer Ankara’ya davet edilir, önüne kırmızı halı serilir miydi? Starmer’e, “İçişlerimize karışma…” falan denmez miydi?
İddia ağır ama dosya çok zayıf… Bağlantı yok denecek kadar cılız. Suçüstü yok, somut delil yok… Sadece iddia var.
Evet, casusluk iddiasından sonra Ekrem İmamoğlu’nun ‘Türkiye’nin Dreyfus’u potansiyeli taşıdığını söylemek yanlış olmaz. Anadolu’nun dört bir yanında Dreyfus’lar çok da Emile Zola’lar eksik… Zola yok denecek kadar az. Medya ve toplumun adalet hassasiyeti de öyle… Acı ama Türkiye, 19. yüzyıl Fransa’sından bile geri… Neylersin ki adaletin tecellisi için bazen tarihin hükmünü beklemek gerekiyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***







































