ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Hiç kusura bakmayın ama bu kez “kitabın ortasından” söyleyeceğim: Siz akıllanmayacaksınız! Erdoğan’ı hak ediyorsunuz!
Tam 10 yıl önce, 28 Ekim sabahı İpek Medya’nın önünde Erdoğan rejiminin TOMA’ları belirdiğinde bizi yalnız bırakanlar hâlâ akıllanmadı. Onca acı tecrübeye rağmen, hâlâ rejimin söylemleriyle konuşuyorlar.
Bugün, Ekrem İmamoğlu’na yönelik operasyonun bir parçası olarak Tele 1’e kayyım atanması birçok çevrede infial yarattı. Ama soralım: Bu öfke gerçekten samimi mi? Çünkü bu film on yıl önce vizyona girmişti. Üstelik salon tıklım tıklım doluydu. Herkes izledi ama kimse sesini çıkarmadı.
28 Ekim 2015: Bir medya grubu canlı yayında gasp edildi
Tarihi 1 Kasım seçimlerine günler kalmıştı. İpek Medya Grubu’nun İstanbul Mecidiyeköy’deki genel merkezi sabahın erken saatlerinde polis ablukasına alındı. TOMA’lar, çevik kuvvet, savcılar, özel harekâtçılar…
Bir medya binasına giriyorlardı, terör yuvasına değil. Oysa tek suçumuz bağımsız yayıncılık yapmak, rejime biat etmemekti. Canlı yayında kapılar kırıldı, spikerler yerlerde sürüklendi, yayınlar karartıldı. Bugün TV susturuldu, Kanaltürk’ün stüdyosuna kayyım yerleşti, Bugün ve Millet gazeteleri “devlet mührüyle” kapatıldı.
Türkiye tarihinde ilk kez bir medya grubu silahların gölgesinde, milyonların gözü önünde canlı yayında gasp edildi. Ve ülkenin büyük bir kısmı sustu.
Sessizliğin müttefikleri
O gün ne CHP’den ciddi bir tepki geldi, ne MHP’den. “Biz karışmayalım, bu hükümetle Cemaat’in kavgası!” diyenler vardı. Sözde demokrat yazarlar “Ama onlar da zamanında bizi eleştirirdi!” diyerek yaşananları meşrulaştırdı.
Bazı solcular “Cemaat medyasıydı, oh olsun!” dedi. Hatta CHP’li Eren Erdem gibi, desteğe geliyormuş gibi yapıp aslında kayyımların işini ne kadar düzgün yaptığını denetlemeye gelenler bile vardı! (Bunu bizzat kendisi itiraf etti)
Sözde liberaller “Evet otoriterleşme var ama hak etmişlerdi!” diyerek ahlaki çöküşün kalemşörlüğünü yaptı. Böylece bir rejimin medya soykırımı toplumsal meşruiyet kazandı.
Bugün Tele 1’e kayyım atandığında “Basın özgürlüğü yok ediliyor!” diye bağıranların çoğu, o gün Bugün TV binasının önünden sessizce geçti!
Kimi yeni rejim medyasında iş bulma umuduna kapıldı. Kimi korkudan sustu. Ama sonuç aynıydı: Sessizlik, suça ortaklıktı.
İpek Medya baskını aslında bir genel provaydı. Zaman, Samanyolu, Cihan Haber Ajansı, Yarına Bakış, Meydan… Hepsi sırayla susturuldu. Her seferinde toplumun başka bir kesimi “Benim mahallem değil!” diyerek izledi. Oysa o gün anlaşılsaydı: Bir medya grubuna yapılan baskının hedefi sadece o grup değil, halkın gerçeğe ulaşma hakkıydı. Erdoğan rejimi bu bölünmüş muhalefet psikolojisini kullanarak devleti adım adım ele geçirdi.
Her yeni baskında biraz daha sessizlik, biraz daha korku, biraz daha karanlık yayıldı.
İkiyüzlülüğün anatomisi
Bugün “bağımsız basın” diye haykıranların çoğu, 2015’teki o baskınlarda üç maymunu oynamayı tercih etmişti. Bir kesim rejimle iyi geçinmenin “akıllıca” olduğunu sandı. Bazıları “Önce cemaat gitsin, sonra demokrasi gelir…” yanılgısına sarıldı. Ama demokrasi gittikten sonra hiçbir şeyin gelmeyeceğini anlayamadılar.
Şimdi o gün sustukları zulmün biçimi değişti, hedefi genişledi. Tele 1, Halk TV, Sözcü TV… Hepsi aynı sistemin yeni kurbanları. Rejim değişmedi, sadece hedef listesini güncelledi.
Bir ülkenin hafızası silinirken
Bugün Gazetesi’nin, Zaman Gazetesi’nin arşivi… Bugün TV, Kanaltürk, Samanyolu Haber, Cihan Ajansı’nın binlerce yayını, fotoğrafı, haberi… Hepsi dijital olarak yok edildi. Bu sadece bir medya grubuna değil, Türkiye’nin yakın tarihine yapılan bir beyin ameliyatıydı. Ve şimdi aynı şey Tele 1’in arşivine yapıldı. Youtube kanalı kapatıldı.
Fark şu: O gün arşivleri yok edenler alkışlanıyordu; bugün şikâyet edenler, o günkü sessizliklerini hatta desteklerini unutmuş görünüyor.
“2015’te sustuk ve hata ettik”
Kayyımlar, sansürler, lisans iptalleri…Bunlar sadece araç. Erdoğan rejimi on yıldır bir vicdan mühendisliği yürütüyor. Kimliğine göre insanları susturuyor, sessizliği normalleştiriyor.
Bu mühendisliğin en etkili malzemesi şu oldu: “Diğerine yapılan zulme susmak.”
Bugün Tele 1’e yapılan saldırıya samimiyetle karşı çıkan herkesin önce şu cümleyi kurması gerekiyor: “Biz 2015’te sustuk ve hata ettik.”
O günkü sessizlik bugünkü karanlığın tohumuydu. Eğer bu kez de “Bizim mahalle değil!” denirse, yarın kimsenin evi kalmayacak.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***







































