AHMET KEMAL GENÇ | YORUM
Ortadoğu’nun neredeyse tüm rejimleri aynı sorunun etrafında dönüyor: “Bölünür müyüz, ele geçirilir miyiz?”
Bu korkuya teslim oldukça demokrasilerini askıya aldılar, toplumsal çoğulculuğu bastırdılar, ordularını kutsallaştırdılar. Fakat korkunun devleti yönetmesine izin vermek, her defasında o devleti içeriden çürüttü.
Bugün Pakistan bunun en güncel örneği; fakat benzer bir psikoz, Tahran’dan Şam’a, Bağdat’tan Ankara’ya, Kahire’ye kadar pek çok başkentte de yaşanıyor.
Eğer bu döngü kırılmazsa, Ortadoğu devletlerinin korktuğu şey – bölünme, çözülme, zayıflama , el değiştirme– bir kehanet değil, kendi politikalarının kaçınılmaz sonucu oluyor. Suriye ibretlik bir örnek.
Pakistan kendi eserinin esiri
Bütün dünya Gazze’ye kilitlenmişken, Pakistan ile Afganistan arasında haftalardır süren sınır çatışmaları artık neredeyse “rutin” hale geldi. Sınır hattında top sesleri susmuyor; karşılıklı hava saldırıları, onlarca ölü ve yaralıyla sonuçlanıyor.
Geçtiğimiz hafta Pakistan Hava Kuvvetleri, Kabil yakınlarını bombaladı. Taliban da misilleme yaptı. İslamabad, “200 Taliban militanını öldürdük.” dedi; Kabil yönetimi ise “58 Pakistan askeri öldü.” açıklamasını yaptı. Adeta sessiz bir savaş devam ediyor.
Pakistan iç politikası bu tabloyu kaldıramıyor: Ekonomik kriz, siyasi çalkantı, Çin’e artan bağımlılık, ABD ile bozulan ilişkiler, Hindistan ile yaşanan gerilim ülkeyi içten içe çürütüyor. Bu tablo, dost görünen iki Müslüman komşunun daha düşman safında yer aldığı bir döneme işaret ediyor.
Peki bu çatışmalar sadece sınır ihlallerinden mi ibaret? Yoksa Pakistan’ın 100 yıldır taşıdığı bir “korkunun” yeni bir formatı mı?
Durand Hattı, Britanya’nın ektiği tohumlar Ortadoğu’da kriz doğuruyor
1893’te Britanya sömürge yönetimi, Afganistan ile Hindistan (yani bugünkü Pakistan) arasına “Durand Hattı” denilen bir sınır çizdi. Bu hat, Peştun kabilelerini ikiye böldü: Yaklaşık 20 milyon Peştun Afganistan’da, 40 milyon kadarı ise Pakistan’da kaldı.
Aslında Afganistan hiçbir zaman bu sınırı tanımadı. Peştun kabileleri için “sınır” kağıt üzerinde kaldı, aşiret bağları, ticaret yolları, hatta evlilikler hâlâ sınır ötesi sürdü. Bu nedenle Durand Hattı, Afganistan’ın modern tarihinde “ulusal onur meselesi”, Pakistan içinse “güvenlik kâbusu” oldu.
Keşmir sorunu benzer bir problem, 1947’de Hindistan ve Pakistan’ın bölünmesiyle Müslüman çoğunluklu Keşmir bölgesinin paylaşımına dair anlaşmazlık iki ülke arasında hâlâ çözülememiş tarihî, etnik ve siyasi bir çatışma alanı. Bu tarz sınır etnik sorunlar bir çok yerde yeni bir oyun kurmak için elde bir koz olarak tutuluyor.
Pakistan’ın kurucu travması “Peştunistan” korkusu
Pakistan 1947’de kurulduğunda, devletin en derin korkusu belliydi: Ya bir gün Afganistan’daki Peştunlar, Pakistan’dakilerle birleşmek isterse?
Bu korku, ülkenin siyasal karakterini biçimlendirdi. Pakistan hiçbir zaman tam anlamıyla demokratik bir sistem kuramadı. Ordu siyasetin merkezine yerleşti; “bölünmeyi önlemek” her şeyin üstünde bir ulusal hedefe dönüştü.
İslamabad, Afganistan’ın güçlü ve bağımsız bir devlet olmasını istemedi. Çünkü istikrarlı bir Afganistan, “Peştunistan” fikrini yeniden canlandırabilirdi. Bu nedenle Pakistan, komşusunun sürekli kriz içinde kalmasını tercih etti ve o krizleri yönetebilmek için radikal grupları kullanmaya başladı.
Taliban, kontrollü kaostan kontrolsüz krize
1980’lerde Sovyetler’e karşı ABD destekli mücahit direnişi Pakistan üzerinden yürütüldü. O dönemde kurulan medrese ağları, istihbarat hatları ve milis gruplar, daha sonra Taliban’ın doğumuna zemin hazırladı.
1994’te Taliban sahneye çıktığında, Pakistan onu kendi “stratejik derinliği” olarak gördü: Afganistan’da Peştun çoğunluklu, sözde İslamcı bir yönetim, İslamabad’ın çıkarına hizmet edecekti.
Fakat 1996’da Taliban iktidara geldikten sonra işler değişti. Hareket Pakistan’ın kontrolünden çıktı; El Kaide sahneye girdi; 11 Eylül saldırıları Pakistan’ın “vekâlet savaşı” siyasetini bitirdi çünkü karşıda ABD ve NATO vardı. 2021’de ABD çekilip ve Taliban yeniden iktidara geldiğinde Pakistan bir kez daha sevindi ama bu sevinç kısa sürdü.
Çünkü Taliban yeni yönetimi İslamabad’a değil, Kabil’e hesap veriyordu. Üstelik Pakistan’ın ortaya çıkardığı militan altyapıdan kopan gruplar, “Tahrik-i Taliban Pakistan (TTP)” adıyla örgütlenip bu kez İslamabad’a karşı silah kuşandı.
Peştun kimliği yeniden gündemde
2025 itibarıyla Durand Hattı boyunca yaşanan çatışmalar, basit sınır ihlallerinin ötesinde bir kimlik mücadelesine dönüştü. Pakistan’daki Peştun bölgelerinde ise özerklik ve kimlik talepleri giderek artıyor. Pakistan’ın Afganistan’ı “kontrollü kaos” halinde tutma politikası, bugün kendi sınırlarında kontrolsüz bir güvenlik krizine dönüşmüş durumda.
Ordu, geçmişte desteklediği militan yapılarla savaşmak zorunda. Peştun kimliği ise yok olmak yerine yeni siyasal bir dile kavuşuyor. Pakistan, yıllarca kendi çıkarı için beslediği yapının hedefi haline gelmiş oldu.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***