MAHMUT AKPINAR | YORUM
Beşeri ve siyasi coğrafyaları masa başında şekillendirme projeleri çoğu zaman umulmadık sonuçlar verir. Müreffeh Batı’ya Orta Doğu‘dan göçler önceden de vardı. Ancak kontrollü ve kabul edilebilir seviyedeydi. Ülkeler göçü “işgal” değil, “ucuz iş gücü”, “beyin ve sermaye göçü” olarak görüyordu. Bir dönem Almanya işçileri fiziki muayeneden, diş kontrolünden geçirerek alıyordu.
SSCB’nin dağılmasından sonra ABD liderliğindeki batı “Tarihin Sonu” diyerek ‘mutlak’ zaferini ilan etti. Siyasi/sosyal mühendislik gereği Müslüman coğrafyaların şekillendirilmesi gündeme alındı. Türedi cihadist örgütler gerekçe yapılarak Müslümanlar ve İslam düşmanlaştırıldı, şeytanlaştırıldı. Ortadoğu ülkeleri düzmece haberler üzerine ABD liderliğindeki Birleşik batılı güçler tarafından işgale maruz kaldılar.
Birinci Körfez Savaşı’nın üzerinden neredeyse 35 yıl geçti. Ortaya çıkan tablo, temel amacın İsrail’in çıkarlarını güvenceye almak olduğunu gösteriyor. Afganistan işgal edildi ve istikrarsızlaştırıldı. Irak işgal edildi parçalandı, Suriye işgal edildi parçalandı, Libya işgal edildi parçalandı. Halklar iç çatışmaların, yokluğun, yoksulluğun pençesine düştü, insanca hayat yaşamaya yetecek güvenlikten, refahtan, gıdadan mahrum hale geldiler. Oluşan kaos, güvensizlik, kıtlık önce Türkiye’ye, sonra Avrupa’ya kitlesel göçlere neden oldu.
Batıda, aşırı sağın yükselişini, göçmen düşmanlığını zirveye taşıyan sebepler arasında Suriye ağırlıklı göçü en başa koyabiliriz. Erdoğan’ın ‘koz’ olarak kullandığı Ortadoğu’lu göçmenler Avrupa’nın siyasi ve toplumsal kırılganlığını görünür hale getirdi. Avrupa ülkelerinin global ekonomiden aldığı payın düşmesi, refah kaybı, hayat pahalılığı, yükselen işsizlik göçmenlere öfkeyi yükseltti, aşırı sağ partilere yönelişi hızlandırdı. Popülist sağ siyasetçiler fırsatı değerlendirip oya tahvil ettiler. Geliştirdikleri sloganlarla, dışlayıcı söylemlerle tehlikeli şekilde iktidara yürüyorlar.
Son dönemde UK’de göçmen düşmanlığının keskin şekilde arttığını görüyorum. Normalde İngilizler oldukça kibardırlar, itham eden, sorgulayıcı ifadelerden kaçınırlar. İnsanların özeline, inançlarına, etnik kökenine dair soru sormamaya itina gösterirler.
Ancak son bir ay içinde taksiye aldığım İngiliz müşterilerden “Nerelisin?”, “Müslüman mısın?”, “Neden geldin? Ülkene dönmeyecek misin?” şeklinde sorulara muhatap oldum. Genelde 40 yaş üstü ve beyaz İngilizler ‘ülkelerinin işgale uğradığından’, ‘artık eski İngiltere olmadığından’ yakındılar. Buna “dur” demek gerektiğini ifade ettiler.
En rahatsız oldukları şey, Afganistan, Suriye gibi ülkelerden yasa dışı yollarla gelen genç, Müslüman göçmenlerin ekonomik amaçlarla iltica etmeleri, otellere yerleştirilmeleriydi.
İngiltere bu noktaya nasıl geldi?
Bir süre önce 14 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz edildi. Yakalanan şahsın kanaldan geçerek İngiltere’ye sığınmış genç bir Afganistanlı olduğu, mültecilere tahsis edilen otelde kaldığı ortaya çıktı. Göçmenler hakkında zaten bir duyarlılık vardı ama bu olay, Reform UK Partisinin kışkırtmasıyla infiale sebep oldu. Aşırı sağcı muhalif lider Nigel Farage her gün göçmenleri hedef aldı. “İngiltere’yi geri alacağız! Göçmenleri göndereceğiz! Pasaportları bile iptal edeceğiz!” şeklinde radikal söylemler geliştirdi.
Tedavüle sokulan sert dil ekonomik sıkıntı yaşayan orta-alt sınıflarda, kırsal bölgelerde göçmenlere tepkiyi artırdı. Beyaz İngilizlerin tamamında farklı seviyelerde göçmen düşmanlığını gözlemlemek mümkün. Bazıları, “Göçmene ihtiyacımız var ama yasadışı göçü önlemeliyiz, kontrollü göç almalıyız!” derken, eğitim ve gelir seviyesi düşük İngilizler “Hepsini göndereceğiz!” demeye, doğrudan göçmenleri hedef alıp “Ülkene niye dönmüyorsun?” diye sorgulamaya başladılar.
Bugünlerde sokaklarda Birleşik Krallık bayrağı değil, İngiltere bayrakları asılı. beyazların yaşadığı bazı kentlerde ve kırsalda her elektrik direğinde bayrak görmek mümkün. Nigel Farage oluşan gergin atmosferi siyasi çıkarı için ilkesizce kullanıyor, sürekli göçmen düşmanlığı yapıyor, popülizmin dibine vuruyor ve halkı etkiliyor.
Birleşik Krallık‘ta şu anda Reform UK‘nin birinci olduğu konuşuluyor. Bu yükselişte diğer siyasi partilerin denenmiş ve başarısız olmalarının katkısı büyük. Geçen yıl iktidara gelen İşçi Partisi’nin köklü sorunlara, ekonomik problemlere çözüm geliştiştirememesi, Başbakan Keir Starmer’ın donuk ve silik olması seçmeni Reform UK’nin popülist siyasetine yöneltiyor.
Nigel Farage’in partisi Reform UK geçen yıl yapılan genel seçimlerde ciddi bir sıçrama yapmış ve yüzde 14.3 oy almıştı. Ama UK’de dar bölge sistemi olduğu için ancak 5 milletvekili çıkarabildi. Fakat 2025 Mayıs’ta yapılan yerel ara seçimlerde yüzde 32 oy alarak herkesi şaşırttı. Şu sıralar birinci parti olduğunu iddia ediyor.
Geçen yılki seçimlerde İşçi Partisi yüzde 33.7 oyla 411 sandalye kazanarak iktidara gelmiş, muhafazakar parti ise yüzde 23.7 oyla 121 sandalyeye inmiş ve muhalefete düşmüştü.
Başbakan Keir Starmer parti içinde ve dışında eleştiriliyor. Ülkedeki popülaritesi yüzde 27. Yakın zamana kadar marjinal bir parti olan Reform UK’nin lideri Nigel Farage’ın popülaritesi yüzde 37 ile bütün siyasetçilerin üstünde. Muhafazakar partili eski başbakan Rishi Sunak’ın popülaritesi dahi yüzde 33 ile başbakandan yüksek. (https://yougov.co.uk/ratings/politics/popularity/politicians-political-figures/all)
İngiltere siyaseti giderek ısınıyor. Havayı iyi koklayan Nigel Farage “geleceğin başbakanı” olarak görülüyor ve erken seçim talep ediyor. Halkın duymaktan hoşlanacağı popülist vaatlerde bulunuyor.
Sadece İngiltere’de değil, bütün Batı’da, özellikle Avrupa’da göçmen meselesi en önemli kriz ve kırılma sebebi. İstikrarsızlaştırılmış Orta Doğu‘dan İsrail memnun, zira çevresindeki ‘düşman’ ülkeler parçalandı, etkisizleştirildi. Suriye İsrail’in arka bahçesine dönüşüyor. Ama işgallere destek veren Avrupa ülkeleri sonucun bir bumeranga dönüşüp kendilerini vuracağını hesap etmemişlerdi.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***