Suç örgütlerinden kleptokratik rejimlere kadar evrensel kural: “Patrondan çalamazsın.”dır. AKP’li Mücahit Birinci’nin 2 milyon dolarlık rüşvet girişimi bu kuralı çiğnedi ve sonunu getirdi. Daha düne kadar “istediğim her şeyi yapabilirim” havasında gezen adam, bugün ölü babasının ruhuna sığınıyor. Çünkü emanetçilik sisteminde “ortak” olmak diye bir şey yoktur…
M. NEDİM HAZAR | YORUM
Mafya filmlerinde gördüğümüz “hırsızdan çalmak” kuralı gerçek yaşamda da işliyor. Suç örgütlerinden kleptokratik rejimlere kadar her yerde aynı mantık: “Her şeyi yapabilirsin ama patrondan çalamazsın.”
Bu kuralı çiğneyenlerin sonu hep aynıdır…
Aslında bu konuda daha önce bir yazı yazmıştım. Vesilesi farklıydı tabii. Yazı şurada.
Russell Crowe’un oynadığı Kraven: The Hunter filmindeki çarpıcı bir sahne üzerinden yürümüştük. Suç lordu olan karakter, oğlu için fidye isteyenlere şöyle der: “Asla ödemem. Mesele para değil, bir suç lordu böylesi hamlelere pabuç bırakmaz! Racon kesilecekse ben keserim.”
Bu sadece bir film sahnesi değildi, suç dünyasının en temel kuralını özetliyordu: İç hiyerarşiye mutlak saygı istenir!
Suç örgütlerinde, mafyadan terör örgütlerine, uyuşturucu çetelerinden kleptokratik rejimlere kadar her yerde aynı mantık işler. İç hırsızlık en büyük günahtır.
Sebebi ise son derece basittir aslında.
Dış düşmanla savaşabilirsin ama içerideki hain (!) seni arkadan vurur. Güven temeli çökünce örgütün tamamen dağılır.
Bunun bilimsel kökenleri de var elbette. Kriminoloji araştırmaları gösteriyor ki, organize suç gruplarında yaşanan iç hırsızlık olayları örgütün dağılmasında en önemli faktör. Çünkü bir elebaşının en büyük korkusu, dış tehditlerin yanı sıra içeriden gelen ihanetlerdir.
Kleptokrasi (hırsızlar iktidarı) sistemlerinde temel problem şudur: Çaldığın parayı saklamak için birine güvenmek zorundasın, ama hırsız olduğun için kimseye güvenemezsin.
Çözüm ise emanetçilik sistemi.
Aslında tanım, Tayyip Erdoğan rejimini özetler nitelikte.
Bu sistemde patron açıktan mal sahibi olamayacağından, güvendiği kişilerin üzerine malları yapıyor. Emanetçi, “Bu mallar benim değil, sadece koruyorum. İstendiğinde geri vereceğim.” mantığıyla hareket ediyor.
Evet, kritik nokta şu: Emanetçi asla mal sahibi değil. Sadece geçici koruyucu.
Ancak şeytan işte, öyle durduğu yerde durmuyor. Emanetçi bir süre sonra ufak ufak tırtıklamaya başlıyor.
“Yakalanırsam yerine koyarım!” rahatlığı var başlarda. Gel gör ki, hırsızlık öyle bir şey ki, bağımlılık yapıyor ve bu tırtıklama giderek büyümeye başlıyor. Büyüme ise yakalanmanın ilk adımı.
“Peynir küçülünce fare savaşır!” analojisi burada devreye giriyor. Normal şartlarda, iki fare bir peynir paylaştığında barış vardır. Dört fare aynı peyniri paylaştığında gerginlik başlıyor. Sekiz fare aynı peyniri paylaştığında savaş kaçınılmaz oluyor.
Rejim düzlemine çekecek olursak; ekonomi büyürken herkes doyuyor, küçük tırtıklamalar görmezden geliniyor. Ama pasta küçülünce her kuruş önemli hale geliyor. Eskiden tolere edilen davranışlar artık büyük suç sayılıyor.
Gelelim tırtıkçı Mücahit’in öyküsüne.
Komik bir adamdı Yavuz Bahadıroğlu. Adil-i Mutlak’ın önüne gitti, şimdi onun hakkında bir şey dememiz doğru olmaz. Ancak kendi ismi takma olan (Niyazi Birinci idi gerçek ismi) birinin “Cemaat kod isim kullanıyor, bu ahlaksızlık!” nevinden şeyler söylemesi kalmış aklımda. Oğlu ise 1974 Rize doğumlu Mücahit Birinci.
Aslında Erdoğan ülkeyi zehirlemeden önce, kendi halinde tarihi kahramanlık hikayeleri, romanları yazan biriydi. Vakta ki, AKİT gazetesinde köşe yazarlığı yapmaya başladı, akıl ve vicdan şakulü kaydı. Bu kaymanın ödülünü havuz medyasında sık sık boy göstermesiyle almaya başladı. Erdoğan’ın vesilesiyle şirazesi kayan bir başka zavallı Mustafa Armağan’ın TVNet’te “Derin Tarih” programında Atatürk’e doğrudan saldırmanın ödülünü ise, oğlunu siyaset alanına iterek aldı. 2021’de öldüğünde cenazesine Erdoğan katılmış ve şöyle demişti: “Yavuz Bahadıroğlu, kalemini Sırat-ı Müstakim üzere yaşadı ve yaşattı…”
Bence oldukça iddialı laflar. Hele ki bunu söyleyene bakılırsa!
Oğul Mücahit Birinci’yi takip edelim şimdi. Siyaset basamakları jet hızıyla tırmandı tırtıkçı Mücahit.
2012: AKP Beylikdüzü İlçe Başkan Yardımcısı
2014: Beylikdüzü AKP Meclis Üyesi
Babası oğlunun belediye başkanı olmasını istiyordu ama Mücahit kendisinden beklenenden çok daha yüksek performans gösterince sarayın gözüne girmişti.
2019: Meclis Grup Başkan Vekili
Ve nihayet kariyerinin tepe noktası: AKP MKYK Üyesi
Ve fakat siyasette yer edinip, kendini güçlü hissettikçe skandal üzerine skandala imza attı oğul Mücahit. Belki de babasının ikazıyla -emin değilim- sınırlarını bildiği için kimse ona ilişmiyordu. Mesela Louis Vuitton atkısıyla gündeme gelecekti. 20 bin liralık marka atkıyla poz verip eleştirilince yazdıkları: “Biz kimiz de o atkıyı takabiliyoruz dimi… Mütedeyyinler kim ki… Bu azgın azınlığa göre biz kapıcılarız!”
‘Naci Ağbal’ krizinde de topa girmişti. Merkez Bankası Başkanı’nın neden görevden alındığı sorulunca: “Alışacaksınız, alışacaksınız!”
Kadınları “kasaplık et” diye tanımlayan meczup Halil Konakçı’ya, “İmam’a yapılan tehditler topyekûn ayaklarımızın altındadır!” diyerek Ömer Çelik jargonu kullanabildiğini bile gösterdi Saray’a…
2011-2020 arası klasik Ponzi şeması ile “10 milyon yatır, 100 milyon al” vaadiyle AKP çevrelerinden milyarlarca dolar para toplayan dolandırıcı grubun avukatlığını üstlenmekte sakınca göremeyecek kadar gözü karartmıştı.
Sınır belliydi, patronun alanına girme yeter!
Babasının vefatından sonra tamamen kontrol dışına çıkmaya başladı mücahit. Saray’da kendisi hakkındaki şikayetlerin arttığını duyuyor ama önemsemiyordu. “Baba Dostu” Tayyip reisi ona kıyamazdı. Ancak, açgözlülük onu da sınırın eşiğine getirip, aştırmıştı.
Çizgiyi geçen hamle
Ağustos 2025’te tutuklu iş insanı Murat Kapki’ye cezaevinde şu teklifi yapıyor: “Ekrem İmamoğlu ve Murat Ongun’a dokunan yalan ifade üstüne iki milyon dolar ver, seni dışarı çıkartırım.”
Bu tek cümle, “patrondan çalma” kuralının çiğnenmesinin mükemmel örneğiydi.
Peki hangi kuralı çiğnemişti tırtıkçı Mücahit?
Mücahit Birinci’nin yaptığı, sistemin bir değil üç ayrı temel kuralını aynı anda çiğnemekti. İlk ve en büyük hatası, Erdoğan’dan izin almadan hareket etmesiydi. “Ben AKP’liyim, ben yaparım!” yanılgısıyla kendi inisiyatifleriyle 2 milyon dolarlık teklif yapması, “patrondan habersiz iş yapma” kuralını çiğnemek bir yana direkt olarak “Patrondan çalma” suçuydu.
Hani o güne kadar, küçük tırtıklar ile FETÖ borsasından kendince voliyi vuruyordu ama işi CHP’ye de yayması, onun artık çiğnenmesiydi. Televizyon programlarında yorum yapmanın kendisine sınırsız dokunulmazlık sağlayacağını zannetmesi ve MKYK üyeliğinin kendini koruyacağını düşünmesi tam bir büyüklük yanılgısıydı.
İkinci büyük günahı ise sistemin kendisini ifşa etmesi oldu. Sadece kendi kirli işini yapmıyordu, “yalan ifade üstüne para” formülünü açık açık deşifre ederek tüm sistemi tehlikeye atıyordu. Patronun adını kendi pis oyunlarına bulaştırması, sistemin gizli kalması gereken işleyişini ortaya çıkarması affedilemez bir hataydı.
Üçüncü ve belki de en tehlikeli hatası ise kendini sistemin ortağı görmesiydi. Oysa emanetçilik sisteminde “ortak” olmak diye bir şey yoktu. Sen sadece kullanılan bir araçsındır, geçici bir hizmetkar olabilirsin! Ama Birinci, televizyon yorumculuğunun verdiği şöhretle kendini büyük görmüş, MKYK üyeliğinin kendine dokunulmazlık verdiğini sanmıştı. Bu yanılgının bedeli ağır oldu bittabi.
CHP lideri Özgür Özel’in belgeleriyle olayı kamuoyuna açıklaması, sistemde alarm zillerini çaldı. Daha Özel açıklamasını yaptığı gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçti ve Mücahit Birinci hakkında soruşturma başlattı. Sistem hiç vakit kaybetmedi. AKP yönetimi aynı hızla Birinci’yi kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk etti.
Ama asıl ilginç olan Mücahit Birinci’nin tepkisiydi. Daha birkaç gün önce televizyonlarda “her şeyi yapabilirim” havasında gezen, herkesi tehdit eden adam, sistemin üzerine geldiğini anlayınca anında teslim oldu. Disiplin süreci bile beklenmedi, kendisi derhal istifa ettiğini açıkladı. Bunu yaparken de, yiğitliğine leke sürüldüğünü kabullenemiyor babından Nedim Şener gibi iktidar paspaslarına atar yaptı.
Hasılı, sistem mesajını vermiş, Birinci de almıştı. Sıra ölü babasının ruhundan istimdat eylemeye gelmişti. 17 Ağustos 2025’te Mücahit Birinci’nin istifa tweet’i tam bir “af dileme” metni oldu:
“Ben Sayın Cumhurbaşkanımızı bir baba dostu, büyük bir Lider, benim penceremden Müminlerin Emini olarak görmeye devam edeceğim. Bundan sonra da nerede ve ne zaman ihtiyaç olursa, Liderimin yanında durmaktan bir an için bile tereddüt etmeyeceğim bilinmelidir. Tüm kardeşlerime hakkım helaldir. Vesselam.”
Buradaki “Baba dostu” ifadesi çok kritik. Babası 4 yıl önce öldü ama hâlâ ona sığınıyordu tırtıkçı Mücahit. Tweet’te şunu demek istiyordu aslında Tayyip reisine:
“Hatırla, babam senin çok yakın dostundu”
“Cenazesine bile katılmıştın”
“O’nun hatırına beni affet”
“Hakkım helaldir” ise “Sizden bir şey istemiyorum, lütfen bırakın sadece gideyim”
“Vesselam”, ise,“Son söz, artık sessizliğe gömülüyorum”
Bu tweet aslında “ölü baba kartı” oynama çabasından başka bir şey değildi. Çünkü o iki günlük kısa süre içerisinde kendisinden önce patrondan çalanların neler yaşadığı, tecrübeliler tarafından ona iletilmişti. Damadına acımayan Erdoğan, onun gözünün yaşına mı bakacaktı yani?
Tırtıkçı Mücahit Birinci vakası, “Patrondan Çalamazsın” kuralının yaşanan belki de en küçük versiyonuydu. 2 milyon dolar AKP Kleptokrasisi için çerez parası bile değildi. Binali Yıldırım ve mahdumu, Fuat Oktay, Süleyman Soylu’nun çaldıklarının karşısında esamisi bile okunamazdı ama kural kuraldı işte!
Patronun mesajı ise gayet açıktı:
Diğer AKP’lilere: “Bakın Mücahit’in haline. Sakın kendinizi büyük görmeyin. Sizin hiçbiriniz güvende değilsiniz.”
Emanetçilere: “En küçük işlerde bile patrondan izin almak zorundasınız. Kendi inisiyatifinizle hareket etme hakkınız yok.”
Topluma: “MKYK üyesi bile olsan, televizyonlarda yorum yapsan bile, sistem sana güç verdiği gibi anında alabilir.”
Eh bize de bu hikayeden bir ibret dersi çıkarmak kalıyor. Daha birkaç gün öncesine kadar önüne gelen herkesi tehdit eden, “her şeyi yapabilirim” havasındaki bir emanetçi, bugün süt dökmüş kediye dönüşebiliyor işte.
Bu yazının ana fikri ise şu: Mücahit Birinci vakası kleptokratik sistemlerde “patrondan çalmanın olağan sonu”nun mükemmel örneğidir. Çünkü patrondan çalarsan, sonun her zaman aynıdır: Yok olup gitmek…
Vesselam…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***