NECİP F. BAHADIR | YORUM
Biraz ‘devam yazısı’ gibi olacak ama yazmak zorundayım. O yürek yakan mektuba nasıl ilgisiz kalabilirim! Karar’da gördüm, ağır ağır okudum. Boğazım düğümlendi, gözlerim nemlendi. Erdoğan’a kaç kez ‘aynaya bakma’ çağrısı yapmıştım. ‘Ayinesi iştir kişinin laf değil’ sözünü hatırlattım. Eyleme dönmedikten sonra sözün bir değeri yok.
Lafı herkes söyler. Sokaktaki insan da tepki ve itirazını sözcüklere yükleyebilir. İktidar sahipleri sözle değil, icraatle iş yapar. “Lafla peynir gemisi yürümez!” İktidar gemisi hiç yürümez. Sadece siyaset yapılır, toplum aldatılır.
Gazze konusunda Erdoğan ne yaptı Allah aşkına?
Onca sözün, mesajın bir değeri oldu mu? İsrail’i durduracak şekilde ‘posta’ koyabildi mi?. Netanyahu’yu milim geriletebildi mi?. Gazze’ye ‘tatil bölgesi’ yapmayı planlayan Trump’a söz geçirebildi mi?
Sözde diplomasi, telefon görüşmeleri Gazze’nin hangi derdine ilaç oldu? Yardım koridoru açabildi mi? İslam dünyasını harekete geçirebildi mi? Hayır, Gazze hassasiyeti ‘lafta kaldı’. Siyasetine ‘sermaye ve malzeme’ oldu. Utanmadan yerel seçimlerde “İstanbul düşerse Gazze düşer!” gibi akla ziyan argümanlar kullandı. Erdoğan için Filistin ve Gazze istismar aracı oldu.
Dünya lideriymiş! Asrın önderiymiş! Ululemr imiş! Ümmetin halifesiymiş! Dünya siyasetine yön veriyormuş! Trump ve Putin’le dostluğundan Türkiye’ye, İslam dünyasına bir gram fayda geldi mi? Sadece fotoğraf ve slogan…
Ne oldu, Rusya – Ukrayna arabuluculuğu? Uzaktan izlemedik mi? Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki görüşmelerde bile Erdoğan’a bir sandalye veya tabure konmadı. Ne dünya, ne bölge lideri? İçerideki masumlara güç ve otorite gösterisi yapmak kolay. Edirne’nin ötesinde o gücü gören var mı? Hangi derde derman oldu?
Filistinli alim, tekerlekli sandalyede ‘felçli’ Şeyh Ahmet Yasin vardı. İsrail füzeyle vurdu, o haline bile tahammül edemedi. Yasin’in bir sözünü gördüm. “İslam ümmetinin hali benim şu felçli halim gibidir!” diyordu; “Dilinden başka hiçbir yerini hareket ettiremiyor…”
Ne doğru bir tespit. Hükümet medyasından bir ‘meczup yazarı’ hatırlıyorum, ekranda Gazze trajedisini tartışırken telefonuna baktı, “Çok önemli bir kulis geldi!” dedi ve flaşı patlattı; “Şu an Gazze’deyiz!”
Mesaj Saray’dan gelmiş… Haydi ismini de vereyim, Yusuf Kaplan’dı o isim. Hala Gazze’de miyiz?
Filistinli doktorun ‘acı gerçekleri’ en yalın haliyle ‘dile getirdiği’ mektubu okurken ‘çaresizliğin’ ne menem bir şey olduğunu fark ettim. Erdoğan’a hitap ediyordu. Adı Sahr Hamad…
Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı 300’e doğru gidiyor!
Kuşatma altındaki Gazze şeridinin kuzey bölgesinde, bombalar altında görev yapıyor. Kemal Advan Hastanesi Müdürü… Mektubu gazeteci Muhammed Ebu Tagıya ‘kanalıyla’ paylaştı.
Beştepe’ye ulaştı mı? Yoksa kamuoyu yoluyla ulaşması mı tercih edildi? Bilmiyorum. Bir danışmanı herhalde Erdoğan’ın önüne koyar… Emin değilim ama koymalı… Bir özeleştiri için bundan daha iyi imkan olabilir mi?
Mektubu yazan bir muhalif değil, Erdoğan karışı hiç değil… Şöyle bir cümle var; “Bu sözler, size güvenmiş, sizden yardım beklemiş bir sevenin sitem dolu sözleridir. Biz sevmediğimizden hesap sormayız…”
Beklenti yüksek olunca ‘hayal kırıklığı’ da ağır oluyor. Erdoğan’ın ‘sözünün adamı’ olmadığını Filistinliler de gördü. Bir de içeride koltuğu ve iktidarı için nelerden geçtiğini bir bilseler… Davayı nasıl sattığını, köklerinden nasıl koptuğunu, dostlarını nasıl harcadığını fark etseler… Sıra onlara da gelecek. Gerçekler er geç ortaya çıkar.
Filistin’in bağrından gelen ‘tarihi bir mektup’ bu… Hiç araya girmeden sizi Doktor Hamad’ın ‘dokunaklı ve ibret dolu’ satırlarıyla baş başa bırakıyorum. Muhatabı Erdoğan… Tarihe düşülmüş bir not. Kanla yazılmış. Yarın Erdoğan’ın iktidar yıllarını yazacaklar için çok iyi malzeme… Buyurun okuyun;
“Bismillahirrahmanirrahim… “De ki: Çalışın! Allah da, Resûlü de, müminler de yaptıklarınızı görecektir.” (Tevbe: 105)
“Sayın Cumhurbaşkanı, sizi sevdik, sizin için hep zafer diledik, hakkın bayrağını yükseltmenizi istedik, sizi mazlumların yanında bildik, ama… Ancak, tüm bu katliam, tehcir ve açlıktan sonra, Gazze’nin en zor anında –en azından sessizlikle ya da eylemsizlikle– Türkiye’nin geri çekildiğini, dünyanın en acımasız ve en vahşi ordusu olan Nazi İsrail ordusunun karşısında yalnız bırakıldığımızı görmek bizi şaşırttı ve derince üzdü.
Sayın Cumhurbaşkanı, uluslararası kurumlar nezdindeki diplomatik girişimlerinizi bir kenara bırakın; zira geçmişten bugüne ne kanı durdurabildiler ne de katliamları engelleyebildiler…
Siz uluslararası hukuka saygı gösterdiniz, peki Allah’ın hukuku nerede? Peygamberinin (s.a.v.) sünneti nerede? Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) şu sözünü işitmediniz mi?: “Her kim, bir Müslümanın haysiyetinin ayaklar altına alındığı ve onurunun çiğnendiği bir yerde onu yüzüstü bırakırsa, Allah da onu, yardım beklediği bir günde yalnız bırakır. Kim de bir Müslümanın onurunun çiğnendiği bir yerde yardımına koşarsa, Allah da ona yardım etmek istediği bir günde yardım eder.”
Gazze’de altı yüz günü aşkın süredir süren katliam, yıkım ve kuşatma altında binlerce şehit, on binlerce yaralı verildi. Bir halk, dünyanın gözleri önünde bir yandan ateşle, diğer yandan açlık ve kuşatmayla yok ediliyor. Bunu görmüyor musunuz? Bu zulmün sürmesi sizin bize sırt çevirmeniz değil midir? Allah’ın emrettiği iman kardeşliği nerede? Konuşmada dile getirdiğiniz kardeşlik görevi nerede? Mescid-i Aksa ve mukaddes topraklarla ilgili üzerinize farz olan sorumluluğunuz nerede?
Vallahi Sayın Cumhurbaşkanı, sizden askerî bir destek istemedik –ki o da bir haktır – sadece su, gıda ve zalimi engelleyip mazlumu kurtaracak gerçek bir yardım koridoru ve adımları istedik. Oysa zalimler, tüm silah ve destek unsurlarını suçluya ve zalime ulaştırırken, siz bize bir şişe su, bir parça ekmek bile ulaştıramadınız…!
Allah katında sizi neyle sorgulayacağız? Çocuklarımızın kanıyla mı? Katliamlarla mı? Yoksa gerçek anlamda sessizliğinizle mi? Bir zamanlar Netanyahu’ya şöyle demiştiniz: “Kaç kişinin daha ölmesini istiyorsun ki bu savaşı durdurasın?” Bugün ben size soruyorum: Kaç şehit daha vermemiz gerekiyor ki siz Sultan Abdülhamid gibi bir duruş sergileyesiniz?
Tarih şunu yazacak: Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde, Gazze katledildi ve buna engel olmadı. Sana olan sevgimiz Allah içindi, fakat bugün sen de diğer Arap ve İslam dünyasındaki diğer liderler gibisin artık. Biz uluslararası arenada ve dünya hesaplarına göre zayıfız olabilir; ama Allah katında ve onun yardımıyla çok ama çok güçlüyüz…
Buluşma yerimiz, hakların kaybolmadığı yerdir… Allah’ın huzurudur… Şahit olsun ki Allah, sen bizi yüzüstü bıraktın ve biz seni, Allah katında hasmımız ilan ediyoruz.
Tüm sevgimize rağmen, senin döneminde Gazze yok edildi. 60 binden fazla insan öldürüldü, sen ise sadece izliyorsun… Zafer Allah’tandır, insanlardan değil. Sözleriniz ve tüm nutuklar boğazlardan öteye geçmedi…
Maalesef, kandırıldık…
Son olarak, sevgili kardeşim; seni Allah’ın şu ayetinde adı geçenlerden olmaktan sakınırım: “Allah, savaşa çıkmalarını istemediği kimseleri geride bıraktı ve onları caydırdı…”
Ve seni Peygamberimizin ümmetine dair söylediği şu sözde geçenlerden olmaktan da sakınırım: “Sayınız çok olacak ama sel köpüğü gibi dağınık olacaksınız…”
Allah sizi bu imtihanda yardımcısız bırakmasın. “Ve muhakkak ki hesaplaşma yeri Allah katındadır.”
Evet, Erdoğan buyurun yüzleşin gerçeklerle? Siyaset belki yalan dolanla ve propagandayla yürüyebilir ama hayat asla…
Eli kalem tutan bir Gazzeli hakikati böyle yüzüne çarpıverir! Tarih ensenden yakalayıverir…!
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***