NECİP F. BAHADIR | YORUM
AKP, kuruluşunun 24. yılını kutladı. Neyle övünülecek icraatlerle mi? Hayallerini hayata geçirmesiyle mi? 23 yılı iktidarda geçti. Seçim kazanmak, iktidarda kalmak tek başarı ölçütüyse, evet AKP sandık zaferleri kazandı.
Peki ne yaptı iktidarda? Tek başına yönetti ülkeyi… 23 yılın ‘iktidar muhasebesini’ yapabildi mi? Şapkayı önüne alıp düşünebildi mi; “Hayal ettiğimiz ülke bu muydu?” diye. Oysa iddiası olan bir siyasi hareketti. Milli Görüş’ün içinden çıktı. ‘Kutsal’ saydığı bir ‘davası’ vardı Erdoğan ve arkadaşlarının. O davaya ne oldu?
Kuruluş yıldönümü gibi günler bir özeleştiri ve muhasebe zamanıdır. Artılar eksiler, başarılar başarısızlıklar konuşulur tartışılır. Sadece geçmişe bakılmaz, geleceğin yol haritası da çıkarılır. AKP’de bu var mıydı? Hayır… Ne özeleştiri ne muhasebe… Ne de sağlıklı değerlendirme…
Bolca gürültü, tekrarlanan nutuklar, içeriği boş sloganlar… Transferler öne çıktı. En çok da Aydın Büşükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu konuşuldu. Bir dönem milletvekilliği yaptı Çerçioğlu… 4 dönemdir de Adnan Menderes’in memleketi Aydın’ı yönetiyordu.
Partiler arası ilk transfer değil bu… Son da olmayacak. Soldan sağa veya sağdan sola geçişler her zaman siyasi olaydır. Geçiş veya dönüş keskindir. O virajı alabilmek herkesin harcı değildir.
Özlem Çerçioğlu neden CHP’den ayrıldı? Partisinin yıldızlarından biriydi. ‘Topluklu Efe’ diye nam saldı ve adeta efsaneleştirildi. Haksız da değildi. Sağın kalesi Aydın’da ‘yenilmez armada’ olmak büyük başarıydı. Genel başkanlığa aday olsa ‘hatırı sayılır’ oy ayırdı.
Peki neden koptu? CHP ile ‘kan uyuşmazlığı’ mı yaşardı? Parti yönetimiyle kavga mı etti?
Hayır, olsa bilinirdi. Çok ani oldu. Bir günde bitti her şey… O topuklarla nasıl bu keskin dönüşü yapabildi, kimse anlayamadı. Anladı aslında… Hapishane korkusu… CHP’li belediye başkanları ‘yolsuzluk’ bahanesiyle AKP’nin hedefi durumunda… Başta Ekrem İmamoğlu, onlarca başkan içeride… 4 dönem Aydın’ı yönetip de arkasında ‘işkilli dosyalar’ bırakmamak mümkün değil. Ne kadar temiz kalmaya çalışırsanız çalışın sistem sizi bir şekilde pisliğe bulaştırıyor. Siyasete ‘temiz kalmak’ mucize gibi bir şey. Hele de yerel iktidarda…
AKP’li belediyeler ‘yolsuzluğun kitabını’ yazdı. Ama kabak CHP’nin başına patladı. Adaletsiz olan bu. En çok yapan değil, bulaşanlar hapishanelerde… Kamu vicdanının da itirazı buna. Yoksa hiç kimse CHP’ye kefil değil. ‘İlk taşı atan günahsız olsaydı’ sorun olmazdı.
Özlem Çerçioğlu hapishane yerine, AKP’ye tercih etti. Konuşmasında da ‘Erdoğan’ın himayesine’ girdiğini dosta düşmana duyurdu. O dosyaları soruşturmayı artık hiçbir savcı cesaret edemez. Çoktan arşive postalandı. Günü kurtardı Çerçioğlu. Fakat vicdanlarda mahkum oldu. Niye parti değiştirdiğinin herkes farkında… ‘Gülhane Parkı’ndaki ceviz ağacı’ gibi…
O dosyalar bir gün raftan iner. AKP’nin iktidar günleri sayılı… Batan gemiye bindi. Titanic’in son yolcularından biri… O gemiden siyasi anlamda ‘sağ’ çıkabilmesi mümkün değil. İtibarını da geleceğini de yok etti. Oysa bir siyasetçi için hapishaneler sıçrama tahtasıydı. Siyasi olarak büyüyebilirdi. Ben AKP’ye transfer olanları ‘batan geminin yolcuları’ gibi görüyor ve yadırgıyorum.
Transferler, Çerçioğlu’nun katılımı AKP’ye ne kazandırır? Tabanı da transfer edebilirler mi? 31 Mart bozgununu durdurabilir mi? Buzdağına çarpan AKP gemisini batmaktan kurtarabilir mi? Hayır…
AKP’de çözülme başladı. Büyük kopuşlar olduğunu görmeyen yok. Erdoğan da farkında. Bütün anketler AKP’nin gerilemekte olduğunun kanıtı. Sokaktaki hava daha da ağır. AKP’ye hiç olmadığı kadar öfke var. Kötü ekonomiden canı yanan emekli ve asgari ücretlilerin ‘Reisi’ görecek gözleri yok.
‘Yedirmezük…’ günleri mazi oldu. Fatura doğrudan Reis’e kesildi. Erdoğan bir siyaset kurdu olmasına rağmen kötü gidişe ‘dur’ diyemedi. Neşter vuramadı. Pansiyon tedbirlerle geçiştirmeye çalıştı. Çerçioğlu’nun AKP’ye kazandıracağı hiçbir şey yok. Fayda şöyle dursun aksine zararı olur. Ve olacak… Çerçioğlu omurgasızlığın, AKP de ilkesizliğin kitabını yazdı. ‘Yargı siyaset’ ilişkisini belgeledi.
AKP’nin Çerçioğlu’na değil ‘Bülent Arınç, Abdullah Gül…’ gibi isimleri ‘transfer etmesine’ ihtiyacı var. Nasıl yani mi? Arınç ve Gül gibi isimler resmen olmasa da ‘gönül ve dava’ olarak partiden koptu. Erdoğan partiyi başka yere götürdü. Kuruluş felsefesinden uzaklaştırı. Köklerinden kopardı. Yanında birlikte yola çıktıklarından kimse kalmadı. Mehmet Uçum’lar, Mehmet Ali Çelebi’lere yol yürüyor. Bir kolunda Devlet Bahçeli ve diğerinde Doğu Perinçek…
AKP bu değildi. Sözde ‘erdemliler’ hareketiydi. Bugünkü görüntü ‘tezeğe üşüşen sinekler’ gibi… O çok suçladığı 1930 ve 40’ların ‘CHP tek parti’ yıllarına rahmet okuttu. 28 Şubatları arattı. Demokrasi ve hukuk darbe dönemlerinden beter hale geldi. Adalet ve huzur ülkeyi terk etti. 23 yılın sonunda manzara bir enkaz yığını ve sosyal ve siyasi bir kaostan farksız. Toplum adeta ‘silahsız iç savaş’ halinde… Sosyal bir Sevr söz konusu… Anadolu parçalara ayrılmış. Beylikler dönemi gibi… Bir fetret ve çöküş…
Bırakın muhalifleri AKP kendi bünyesiden çıkmış Mehmet Metiner’in yazılarına tahammül edemedi. Metiner, Yeni Şafak’taki yazılarına son vermek zorunda kaldı. Kendi iradesiyle mi? Hayır. Yazması istenmedi. Erdoğan çizgisinden milim sapmamıştı Metiner. İslamcı geleneğine rağmen lideri kutsuyordu. Hatta hızını alamadı, ortağı Devlet Bahçeli’yi göklere çıkardı, ondan sürekli ‘Bilge Lider’ diye söz etti. Metiner’in bile yazı yazamadığı bir Türkiye…
Özgürlükler öylesine daraldı. Konuşmak yasak, yazmak yasak, tartışmak yasak, düşünmek yasak… Partinin kurucularından Beşir Atalay bir kâğıt gibi buruşturulup kenara atıldı. Üniversite kampüsündeki ismine bile tahammül edilemedi. Hani ‘Reis’in haberi yoktu’, kaç gün geçti, tabela geri geldi mi? Bu muydu hayali AKP’nin?
Bülent Arınç tekrar dönebilir mi? Sözgelimi Cumhurbaşkanı Yardımcısı olabilir mi? Bazı sinyaller yok değil. Erdoğan’ın tabanıyla tekrar köprü kurmasının başka yolu kalmadı. Parti içinde ve toplumun değişik kesimlerinde açılan ve kabuk bağlamayan yaraları Arınç’la sarmak pekala akla gelebilir. ‘Tükürdüğü testiden su içmekten’ başta çaresi yok. Uçum’la siyaset mi yapılır? ‘Gel…’ diyebilir. Zorda çünkü. Bugünlerde bir ‘kabine revizyonu’ niye olmasın. Sonbahara yeni sayfalar açarak girmek…
Siyasette Meclis’in yeni yasama dönemine başladığı ‘sonbahar’ başlangıç kabul edilir. Bahçeli de Öcalan açılımını Ekim’in ilk günü yapmıştı. Erdoğan ‘sonbahara’ böyle bir anlam yükleyebilir. Gerçekleşmeyen ‘revizyon’ beklentileri karşılık bulabilir. Bir yenilenme ve tazelenme ‘paradigma değişikliğine’ sebep olursa ülke için de hayırlı sonuçlar doğurabilir. Hayır, umutlu ve iyimser değilim… Uzaktan Ankara’ya bakarken ‘zihin ekzersizi’ yapıyorum. Siyasetin sürprizleri pek sevdiğini ve sık sık ters köşe yaptığını da biliyorum.
Evet, AKP 24. yılını Özlem Çerçioğlu’yla kutladı. Oysa ihtiyacı olan Arınç ve Gül gibi isimlerdi. Köklerine ve kuruluş felsefesine dönüştü. Bir siyasi tövbeydi. Demokrasi ve hukuka inancını yeniden tazelemesiydi. Sözde değil, özde… Muhtaç olduğu kudret dışarıda değil, damarlarında mevcuttu.
Dert belli, çare belli… Hastalık belli, ilaç belli…
Bunun için siyasi feraset falan gerekmiyor. Her bakan görüyor sorunu. Erdoğan veya AKP için öze dönüş mümkün mü? Niye olmasın? Hani gemi batıyordu? AKP gibi bir devin batışı zaman alır. Taka değil ki Titanic… Vedası grup vaktinin güzelliğini niye andırmasın? Sonuçta, tövbe kapısı açık…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***