NECİP F. BAHADIR | YORUM
Aslında Erdoğan’ın ilk hedefi DEM’le ittifaktı. İmralı’yı ikna etti. Zaten elinin altındaydı. Fakat hesabı tutmadı. Öcalan ‘evet’ dedi, Selahattin Demirtaş itiraz etmekle kalmadı, isyan etti. Basit bir ‘hayır’ demedi. Ötesine geçti. Demirtaş grup kürsüsüne çıktı tarihe geçen o cümleyi söyledi; “Seni başkan yaptırmayacağız.”
Bu çıkıştan sonra Öcalan ile Demirtaş’ın arasını açıldı, kii hâlâ düzelmiş değil, limoni…
Hatta Ada’da bir görüşme sırasında Öcalan’ın milletvekili heyetine Demirtaş’tan söz ederken ‘sağ eliyle tabanca’ işareti yaptığı kulislere yansıdı. Bu açıkça ölüm sinyaliydi. Nedeni belli…. Demirtaş kontrolden çıkmış, adeta özerkliğini ilan etmişti. Ve Kürt sokağında bir yıldız gibi parlamıştı. Öcalan gibi isimlerin kabullenemeyeceği bir hal bu. Leyla Zana’nın da bu yüzden geri plana çekildiği söylenir.
Bir ara Erdoğan, Öcalan’ın bu tehdidini ‘açık etmiş’, kamuoyu önünde dile getirivermişti; “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek. Zannediyor ki her şey şu an toz pembe. Değil! Onların da kendi içlerinde ayrı bir hesaplaşmaları var. Ve bu hesaplaşmayı da yapacaklar…”
Tarih de vereyim bu sözleri 3 yıl önce 2022’de söyledi Erdoğan. Belki de Demirtaş’ın hapishane günleri onun hayrına oldu. Çünkü en ‘güvenli ve korunaklı’ yer hapishane…
Partinin adından söz ederken ‘DEM diyorum’ ama bunu eski türevleri anlayın… Çünkü parti çok sık isim değiştirmek zorunda kaldı. Kapatma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Ad, amblem değişikliğini yargıya karşı bir çalım ve ‘manevra’ olarak yaptı. Başarılı da oldu. Her defasında ayakta kalmayı başardı. Partinin adı değişti, yöneticileri yenilendi. Kimler geldi geçti! Fakat siyasetinde, duruşunda herhangi bir değişiklik olmadı. Bugünleri isim ve amblem değişikliği yine gündemde.
Adı bile kondu; ‘Demokratik Cumhuriyet Partisi” İsim babası Öcalan… Partinin başına da geçer mi? Şartlara bakar. Son hamlenin nedeni ‘barış süreci’… Artık ‘PKK’ diye bir örgüt yok, kendisini feshetti, sembolik de olsa silahlar yakıldı… Silahın yerini siyaset alacak. AKP PKK’nın siyasallaşmasına hukuki zemin hazırlayacak. PKK örgütten, partiye terfi edecek. Öcalan arka planda kalmayacak daha etkili ve görünür olacak. O yolun taşları döşenmekte…
Ben hala Demirtaş’ın ‘bir cümlelik’ toplantı kendi kararı mıydı yoksa birileri mi kulağına fısıldadı’ diye merak ederim. Parti yönetiminde bir istişarenin sonucu muydu? Yoksa gece düşündü taşındı, kendi irade ve inisiyatifiyle mi konuştu? Demirtaş’ın da siyaseti iyi bildiğini kabul etmek lazım. Bir emanetçi falan değildi. Koltuğunun sonuna kadar hakkını verdi. Partisinin oyunu yüzde 13’e kadar çıkardı. Önü açıktı.
O cümlenin hem Demirtaş’a hem de ülkeye bedeli ağır oldu. Erdoğan, doğrudan kendisini hedef alan hangi sözü görmezden geldi ki… Demirtaş’ın da ‘yanına bırakmadı!’ Hapishaneye gönderdi. Mahpusluğu 9 yılı buldu. İçeride bir başka yönü ortaya çıktı. Çok güzel hikaye kitapları yazdı. Bülent Arınç ‘çok etkilendi’. Çünkü yazdıkları hayal ürünü, kurgu değil, bir ülke gerçeği, Güneydoğu gerçekleriydi. Kaleminin hakkını verdi.
Her şeye rağmen ‘mahpusluk’ zordur, ölümle arasında ince bir çizgi vardır. Demirtaş anahtarın yerini aradı. 31 Mart seçimlerinde eşinin İstanbul adaylığı aslında AKP’ye veya Erdoğan’a ‘Konuşalım…’ mesajıydı. Fakat ilerleme sağlanamadı. Barış masası kurulmadı. Formül basitti, Demirtaş’ın eşi aday olacak, AKP İstanbul’u tekrar kazanacaktı. Karşılığında da Demirtaş özgür kalacaktı. Erdoğan, Öcalan’ı tercih etti.
Ülke de o cümlenin bedelini ağır ödedi. Erdoğan yeni ‘oyun planları’ geliştirdi. 15 Temmuz bunlardan biriydi. Koltuk ve iktidar uğruna veremeyeceği taviz yoktu. Hepsinden geçti. Dava ve ilkelerini bir çırpıda feda etti. Demokrasi ve hukuku askıya aldı. Olağanüstü iklim hâlâ hükmünü sürdürmekte. Siyasetin ve şartların olağan ve normal olduğu ortamda Erdoğan’ın hiç şansı olmaz. Hem toplum hem tarihe karşı tüm kredisini tüketti. O cümleden sonra ülkeye açık hapishaneye döndü.
Demirtaş, Erdoğan’la ‘ittifak’ yapsaydı acaba Türkiye daha normal mi olurdu? Demokrasi ve hukuktan bu kadar uzaklaşmaz mıydı? Bu soruların cevabını zaman zaman düşünürüm. DEM ve Demirtaş, MHP gibi ‘demokrasi ve hukuk’ fukarası değildi. Özgürlüklerden bu kadar kolay vazgeçmez. Onun için Demirtaş’a ‘o cümleyi’ kimin söylettiğini merak eder dururum. O gün çok alkışlandı ama uzun vadede ülkenin hayrına olmadı.
Erdoğan için tek seçenek kalmıştı, MHP… Bahçeli’yi yanına çekmesi hiç zor değildi. MHP veya Bahçeli’yle dirsek temasında olan çevre ve güç odakları için de bu bir fırsattı. Sandıkta gitmeyeceği görüldü. Yanında Bahçeli gibi bir ismin bulunması ‘yeni imkanlar’ demekti. İki taraf için de ‘kazan kazana’ dönüşebilirdi.
Nitekim de öyle oldu. Koltuk ve hazine Erdoğan’da kaldı, yargı ve emniyeti Bahçeligiller aldı.
İktidar sadece ‘bozmaz’ aynı zamanda yıpratır. AKP’nin kuruluş felsefesinden uzaklaşması tabanda hoşnutsuzluklara neden oldu. Erdoğan’ın desteği azaldı. MHP her türlü ‘ilkesizliğine’ rağmen oy oranını korudu. Nasıl başarabildiğini en anlayabildim ne de izah edebildim. ‘Üç hilal aşkını’ anlıyorum fakat MHP’nin varoluşuna ters politikalara parti tabanının bu kadar kredi açacağını hesap edemedim.
Kimse de edemedi. Kim derdi ki Bahçeli, Öcalan’a ‘kurucu önder’ diyecek ve ‘gülücükler’ gönderecek? Ve de bu normal karşılanacak.
Erdoğan’a artık MHP yetmiyor. ‘Cumhur İttifakıyla’ seçim kazanmak imkansız gibi bir şey. Yeni destek ve payandalar lazım. Yoksa ayakta kalması mümkün değil. 31 Mart seçimleri Erdoğan’ın felaketi oldu. Tabii o kazananların yanına bırakmazdı, bırakmadı da… Ekrem İmamoğlu ile birlikte 10’un üzerinde belediye başkanı hapiste… Erdoğan’ın 31 Mart rövanşı bu… Siyasetten anladığı bu… Normal şartlarda politika yapabilmesi mümkün değil. Şartları zorlamak en iyi bildiği şey…
‘Erdoğan’da oyun bitmez!’ Fakat o da bir yere kadar… Deniz tükendi. Sonu göründü. Bitmeyecek sanılan ‘iktidar yıllarının’ sonuna geldi. İktidar güneşi batmak üzere… “Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluyorsa orada güneş batıyor demektir”
Gölgelerin büyüklüğü korkutmasın sizi. Güneş gurûpta olduğu için… Son ve tek umudu Öcalan kaldı. Şimdi onun ipine sarıldı. Öcalan DEM’i tam kontrol edebilir mi? Demirtaş faktörü yabana atılabilir mi? Kürt sokağı AKP’ye teslim olur mu? Öcalan’ın her dediğine ‘evet’ der mi? Siyaset söz konusu olunca zor.
Öcalan’ın Erdoğan ve AKP’yle ilişkisi DEM ve Kürt seçmende soru işaretleri oluşturmaya başladı bile… Büyük kopuş ve çözülmeler sürpriz olmaz. Erdoğan’a en az artı ‘yüzde 10’ lazım. AKP ile flörte giren DEM ne bütünlüğünü muhafaza edebilir ne de oy oranını koruyabilir. Öcalan, Erdoğan için ‘son umut’ fakat evdeki hesabın çarşıya uyması imkansız. Bir kaç dönem DEM’de siyaset ve yöneticilik yapan Ayhan Bilgen, AKP ile anlaştı, kendisini ayrıştırdı, parti falan kurdu. Sonuç hezimet ve bozgun oldu. Kürt toplumu en bilinçli ve siyasi seçmen… Hesabını kitabını iyi bilir. DEM gibi partileri her türlü tehlike ve riske rağmen var etmesi bunun kanıtı.
Tayyip Erdoğan, Kızılcahamam konuşmasıyla ‘son hamlesini’ yaptı. ‘AKP, MHP ve DEM’ üçlemesini cümle aleme ilan etti, kamuoyunu duyurdu. “Üç parti beraber yürüyeceğiz!” dedi. Hangi yolda, nasıl yürüyeceklerini henüz dile getirmedi. Kıbrıs’tan dönerken de İmralı’ya gülücükler göndermeyi ihmal etmedi; “Şu anda İmralı bu konuyla ilgili her türlü desteği verdi, veriyor. İşin bu boyutu çok çok önemli…”
Erdoğan’ı Öcalan da kurtaramaz…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***