ADEM YAVUZ ARSLAN | HABER ANALİZ
15 Temmuz 2016 ‘darbe’ girişiminin 9. yıldönümünde ortaya çıkan kritik bir bilgi, bugüne kadar sürdürülen resmî söylemi kökten değiştirebilir. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ittifak ortaklarının yıllardır tekrarladığı, davalara ve resmî belgelere giren şekliyle darbenin ilk işareti, Kara Havacılık Okulu’nda görevli Binbaşı Osman Karaca’nın 15 Temmuz günü saat 14.20’de MİT’e giderek yaptığı ihbarla ortaya çıkmıştı. İddianamelere göre MİT, Karaca’nın ifadesini aldıktan sonra üzerine kayıt cihazı yerleştirip birliğine geri gönderdi.
Resmî anlatı şunu söylüyordu: “(Dönemin) MİT Müsteşarı Hakan Fidan Genelkurmay’a gidince “darbeciler” paniğe kapıldı ve planladıkları gece yarısı darbesini akşam saatlerine çekerek erkene almak zorunda kaldılar. Bu panik de darbenin başarısız olmasına neden oldu.”
Genelkurmay Çatı Davası’nın gerekçeli kararında şu ifadeler yer alıyor: “15 Temmuz 2016 tarihinde öğle saatlerinde, Kara Havacılık Komutanlığı’nda darbe girişimi kapsamında görevlendirilen pilotlardan Osman Karaca, Milli İstihbarat Teşkilatı’na giderek, 14 Temmuz günü Cemaat mensubu olduğunu bildiği bir pilot tarafından arandığını, CH-47 Chinook helikopterinin kabul töreni nedeniyle gösteri uçuşu yapılacağı, 15 Temmuz günü 19.00’dan itibaren izinsiz uçuşlar olacağı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın alınacağı ve başka bir yarbayın da bu uçuşlara destek vereceği yönünde bilgi aldığını beyan etti.”
Yani Erdoğan rejiminin anlatısına göre, “vatansever” (ihbarcı) Binbaşı Karaca, kendisine verilen görevi içine sindiremeyip MİT’e giderek ihbarda bulunmuş, MİT de ilk kez gördüğü bu subayın söylediklerine dayanarak harekete geçmişti. Resmî söylemde Osman Karaca’nın ekran ekran dolaştırılması, mahkemelerde tanık olarak dinlenmesi gerekirdi.
Ancak tam tersi oldu. İhbarcı Osman Karaca ortadan kayboldu. Ne savcılar ne de hâkimler onu görebildi. Önce KHK ile “Cemaatçi” diye TSK’dan ihraç edildi. Sonra KHK’sı iptal edilerek MİT kadrosuna alındı. Ardından tamamen izini kaybettirdi.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan defalarca mahkemeye “müşteki” olarak giderken, Karaca hiçbir mahkemede ifade vermedi. Eski Ankara Başsavcısı Harun Kodalak ve Savcı Necip Cem İşçimen’in Ankara Hakimevi’nde aldığı gayriresmî ifade ise hiçbir dosyada yer bulamadı. Her iki savcı da sonrasında pasif görevlere alındı.
Kara Havacılık iddianamesini hazırlayan Savcı Alparslan Karabay, ihbarcı subay Karaca’nın ifadesini almak istese de başaramadı. Böylece iddianame, en kritik ismin ifadesi olmadan hazırlandı. TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’ndan da özellikle kaçırıldı.
Geçmeden önce Karaca’ya dair birkaç önemli detayı daha ekleyelim: Gerçek adı Osman Küçükkaraca idi. 15 Temmuz sonrası MİT’e alınarak adı “Osman Karaca” olarak değiştirildi. Cemaat ile bağları ortaokul yıllarına kadar uzansa da, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrasında Cemaat’le yollarını ayırdığı biliniyor.
Bu ayrıntı önemli çünkü resmî söylemle çelişiyor: Eğer gerçekten darbe planlanıyorsa, neden yıllardır Cemaat’le mesafeli bir subaya en kritik görev veriliyor? Üstelik görev, resmî anlatıya göre ona son anda, Binbaşı Deniz Aldemir tarafından veriliyor. Aldemir ise mahkemede böyle bir görev vermediğini söylüyor.
Dahası, darbeden önce görev dağılımı yapıldığı biliniyor. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Gökhan Şahin Sönmezateş’e “Erdoğan’ı alma/yakalama” görevini günler öncesinden vermişti. 8 Temmuz’da uçuş görevleri pilotlara bildirilmişti. Ancak nedense Karaca’ya en kritik görev hem son gün hem de Cemaat’ten ayrılmış biri olarak veriliyor!
Yine anlatıya göre MİT, Karaca’yı dinledikten sonra üzerine kayıt cihazı yerleştirip birliğine gönderdi. Bu kayıtlara dair ise hâlâ hiçbir bilgi ortaya çıkmış değil. Belki de Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ın duyulmasını istenmeyen konuşmaları kaydedildi?
Gelelim en kritik detaya…
Kurdoğlu Cemaati, özellikle Kara Havacılık Komutanlığı içinde örgütlü bir yapılanmaydı. Bu gruba mensup bazı helikopter pilotları MİT’e transfer edildi. Böylece Osman Karaca da bu kanaldan MİT ile irtibat kurdu.
Edindiğim bilgilere göre Osman Karaca, 2015’in Aralık sonu veya 2016’nın Ocak başında elinde bir CD ile MİT yerleşkesine giderek çok önemli bilgiler vermek istediğini söyledi. Görüşme odasına alındı, sorgulandı. Görüşme hem kamera ile kaydedildi hem de tutanak tutuldu.
İhbarcı Binbaşı Karaca bu görüşmede, dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın darbe planladığını, bazı askerlere harekât planları hazırlattığını, bu planlara dair bilgilerin CD’de olduğunu söyleyerek CD’yi teslim etti. MİT personeli de bu bilgileri tutanağa geçirdi ve arşivledi.
Bu ne anlama geliyor?
Her şeyden önce, 15 Temmuz’un bir kumpas olduğuna dair yeni ve güçlü bir delil daha ortaya çıkmış oluyor. Olayın fitilini ateşleyen yapı, MİT’in kendisi! Çünkü böyle bir bilgiye ulaşan bir istihbarat teşkilatının refleksi, derhal önlem almak olurdu. Ama tam tersi yaşandı. Harekete geçmek bir yana, Hulusi Akar’a dokunulmadı. Aksine terfi ettirildi, ödüllendirildi.
15 Temmuz’da darbeden haberi dahi olmayan binlerce askere, polise hatta öğretmenlere, doktorlara bile işkence edildi…
Bu da gösteriyor ki ya MİT ve Akar birlikte çalışıyordu ya da Karaca’nın “darbe planı CD’si” sadece bir mizansendi. Bu mizansenin amacı da, “Akar süreçten rahatsız, müdahale edebilir!” algısını oluşturmak olabilir. Nitekim “Spoiler” belgeselinde de Akar’ın rahatsızlık belirttiği ve müdahale sinyali verdiği aktarılıyor. Böylece MİT’ten sızan bilgiyle Akar’ın “ciddiyeti” pekiştirilmiş oluyordu.
Bu durumda Karaca, 15 Temmuz günü saat 14.20’de “tesadüfen” MİT’e giden biri değil. Aylar öncesinden MİT elemanı yapılmış ve kumpasın düğmesine basan isim. Adeta oyunun başlama vuruşunu yapan kişi.
Peki o CD ve tutanak nerede?
Devlet arşiv mantığında hiçbir kritik belge kaybolmaz. Mutlaka yedeği vardır. Dolayısıyla bu CD ve tutanağın bir kopyasının MİT arşivinde hâlâ mevcut olduğu kuvvetle muhtemel. Hatta bu görüşmeye tanıklık eden MİT personelinin, adil bir mahkeme karşısında konuşacağı günler de gelecektir.
Özetle: Erdoğan rejiminin “Vatansever bir subay darbeyi MİT’e ihbar etti!” söylemi, Erdoğan’ın “Darbeyi eniştemden öğrendim!” yalanı gibi sadece bir kamuflajdan ibaret.
Son bir not: 15 Temmuz’da hayatını kaybeden 251 kişinin hatırasına saygı duyan, olayın perde arkasını anlamaya çalışan “15 Temmuz Platformu”, çok kıymetli bir çalışmaya imza attı. “15 Temmuz’un kumpas olduğuna dair 100 delil” başlığıyla resmî söylemi çürüten verileri tek tek sıraladılar.
Herkesin incelemesinde fayda var: https://medium.com/@platform15temmuz
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***