RIHA – Türkiye’nin yakın tarihinin “kara lekesi” olarak değerlendirdiği Pirsûs Katliamı’nın 10’uncu yılına girdiğini belirten avukat Serdil İzol, Türkiye gerçekten bir demokratikleşme sürecine girecekse tüm katliamların sorumlularının, koruyan ve kollayanların ceza alması gerektiğini belirtti.
Ülkede karanlık dehlizlerde bırakılan katliamlardan biri olan 20 Temmuz 2015 Pirsûs Katliamı 10’uncu yılında.Tüm dünyaya korku salan DAİŞ’in yenildiği Kobanê’deki yeniden inşa çalışmalarına katılmak ve çocuklara oyuncak götürmek için yola çıkan 33 sosyalist genç hala aydınlatılmamış bir saldırıyla katledildi. 10 yıl oldu ancak esas failler yargılanmadı, kamu görevlilerinin ihmali ve görevi kötüye kullanma suçlamalarından yargılanmalarının önüne geçildi. Ailelerin ise adalet talebi tıpkı acıları gibi taptaze.
ÇOCUKLARA OYUNCAK GÖTÜRÜLECEKTİ
Gençler, Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) öncülüğünde “Beraber savunduk, beraber inşa edeceğiz” kampanyası kapsamında yaz boyunca topladıkları oyuncakları Kobanêli çocuklara götürecek, kentteki yeniden inşa çalışmalarına katkı sunacaktı. Pirsûs’tan sınırın diğer yakasına geçmek isteyen gençler, türlü bahanelerle engellendi. Konakladıkları Amara Kültür Merkezi önünde hem engellemelere tepki gösterecek hem de Kobanê’nin yeniden inşa çalışmalarının önemine bir kez daha dikkat çekeceklerdi. Ancak açıklama yapıldığı sırada gençlerin arasına sızan DAİŞ’li Abdurrahman Alagöz, üzerindeki bombayı patlattı ve 33 kişi yaşamını yitirdi, 100’ün üzerinde kişi de yaralandı. Katliam öncesi alanda bulunmayan polis, saldırının hemen ardından Amara Kültür Merkezi önünde toplanan halka gaz bombalarıyla saldırdı.
Kürdistan ve Türkiye kentlerinde öfke ve tepki halkı sokağa taşıdı. Fakat tepki gösterenler de saldırıların hedefi oldu. Failler ise yıllarca süren yargılamalarda duruşma salonlarına dahi getirilmedi.
İKİ YIL SONRA AÇILAN DAVA
Saldırıyla ilgili soruşturmaya üç gün sonra (23 Temmuz 2015) “Dosya içerisinde bulunulan belgelerin incelenmesinin soruşturmanın amacını tehlikeye düşüreceği” gerekçesiyle gizlilik kararı getirildi. Yürütülen soruşturmanın ne aşamada olduğu uzun süre karanlıkta kaldı. Urfa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın katliamın üzerinden 18 ay geçtikten sonra hazırladığı iddianamede, biri tutuklu üç sanık hakkında 104’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Sanıklardan Yakup Şahin, Ankara Tren Garı Katliamı şüphelisi olarak tutuklu, diğer sanıklar Deniz Büyükçelebi ve İlhami Balı ise iddianameye göre Suriye’de idi.
Katliamla ilgili dava, 21 ay sonra 4 Mayıs Perşembe 2017’de Hilvan’daki Urfa Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü’nün içerisindeki Urfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı. Ancak adliyede sadece yaşamını yitirenlerin aileleri, yaralananlar ve avukatları vardı. Firari olmayan tek sanık olan Yakup Şahin, ailelerin taleplerine rağmen hiçbir duruşmaya getirilmedi. Kamu görevlilerinin ihmali ve görevi kötüye kullanma suçlamalarından yargılanmalarının büyük ölçüde önüne geçildi. Sembolik denebilecek kadar az sayıda kişiye ödül gibi cezalar verildi. Davaya katılanların soruşturmayı genişletme talepleri her seferinde reddedildi. Kamu görevlilerin 9 Ocak 2017’de yargılandığı davada, dönemin ilçe emniyet müdürü Mehmet Yapalıal hakkında “görevi ihmal ve kötüye kullanma” suçundan 7 bin 500 TL para cezası verildi, ceza 12 takside bölündü. Katliamın 22 Ekim 2021 tarihinde görülen 21’inci duruşmasında 34 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Yakup Şahin, savunmasında “kurban” seçildiğini iddia etti. Tepkiyle karşılanan karar, “katliamın üzerini örtme” olarak yorumlandı.
MAHKEMENİN GEREKÇELİ KARARI
Mahkemenin 30 Kasım 2021’de açıklanan gerekçeli kararında, sanık Şahin’in canlı bomba Abdurrahman Alagöz ile olan bağlantılarına dair herhangi bir ifadeye yer verilmemesi dikkati çekti. Kararda, sanığa, “Tasarlayarak ve yangın, su baskını, tahrip, batırma, bombalama ya da nükleer, biolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme” suçundan 84 kez ağırlaştırılmış müebbet, “öldürmeye teşebbüsten” bin 890 yıl, “tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurmadan” 10 yıl ve 40 bin TL para cezası verildiği belirtildi.
Kararda, İçişleri Bakanlığı’nın 12 Ocak 2021 tarihinde “Sultanahmet ve Suruç saldırılarının patlayıcılarını temin eden DEAŞ’lı terörist yakalandı” başlığıyla servis ettiği açıklamada adı geçen Azzo Halaf Süleyman el Aggal ile saldırıyla bağlantısı bulunan Mahir el Aggal’ın dosyaya dahil edilmesi talebinin ret gerekçesine de yer verildi. Kararda, “Bahse konu kişinin gerek sanık Şahin, gerekse diğer sanıklar Deniz Büyükçelebi ve İlhami Balı hakkında beyanı olmadığı” gerekçesiyle ret edildiği kaydedildi.
‘FİRARİ’ SANIKLAR
Kararda, firari sanıklar İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi’nin aranmaları ve ifadelerinin alınmamış olması nedeniyle dosyalarının tefrikine karar verildiği kaydedildi.
Emniyet Genel Müdürlüğü, 104 kişinin yaşamını yitirdiği Ankara Garı Katliamı’nın emrini de veren ve kırmızı bültenle aranan firari sanık Bali için mahkemeye gönderdiği yazıda, Bali’nin Türkiye’nin denetimindeki İdlib’in Harabat köyünde yaşadığını aktarmıştı. Aynı cevap yazısında, bir diğer firari sanık Çelebi’nin de Şam’da cezaevinde olduğu bilgisine yer verilmişti. Firari sanıklardan Bali’nin ayrıca kırmızı bültenle arandığı 25 Temmuz 2016 tarihinde Konya Cihanbeyli Devlet Hastanesi’nde tedavi gördüğü de ortaya çıkmıştı.
TALEPLER HEP REDDEDİLDİ
Firari sanıklar Büyükçelebi ve Bali yönünden devam eden yargılamanın 2’nci duruşması 1 Haziran 2022’de görüldü. İçişleri Bakanlığı’nın 12 Ocak 2021 tarihinde “Sultanahmet ve Suruç saldırılarının patlayıcılarını temin eden DEAŞ’lı terörist yakalandı” başlığıyla servis ettiği açıklamada adı geçen Azzo Halaf Süleyman el Aggal, DAİŞ lideri Mustafa Dokumacı’nın eşi Ulkar Mamadova ile DAİŞ üyesi Muhammed Al Rashat tanık olarak duruşmaya katıldı.
Avukatlar, katliamın yaşandığı süreçte DAİŞ için “Bir grup öfkeli genç” tanımlaması yapan ve AKP’den ayrıldıktan sonra “Terörle mücadele konusunda bizi bugün eleştirenler, eski defterler açılırsa insan içine çıkamaz” açıklaması yapan dönemin başbakanı Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun dinlenmesini talep etti. Ayrıca son dönemde katliamın yaşandığı günlere dair açıklamalarda bulunan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın da dinlenmesi talep edildi. Ancak bu taleplerin hiçbiri kabul edilmedi.
DURUŞMA YILDA İKİ KEZ GÖRÜLDÜ
Katliamın üzerinden geçen süre zarfında yılda iki kez görülen davada defalarca kez heyetler değiştirildi. Katliam öncesi ve sonrasına ait görüntüler dava dosyasına 3 buçuk yıl sonra eklendi. Üstelik görüntülerde katliam sonrasına ilişkin 5 saatlik kısmın kesildiği ortaya çıktı. Eksik görüntülerle ilgili bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadı. Firari sanıklar Deniz Büyükçelebi ve İlhami Bali yönünden devam eden davanın 29 Nisan 2025’te görülen 8’inci duruşmasında ilk defa avukatların bir talebi kabul edilerek, olay gününe dair görüntülerin bilirkişiye gönderilmesine karar vererek, bir sonraki duruşmayı 27 Kasım 2025 tarihine erteledi.
Davanın avukatlarından Serdil İzol, 10’uncu yılına giren katliama ve yargılama sürecine dair değerlendirmelerde bulundu.
YAKIN TARİHİN ‘KARA LEKESİ’
Katliamın Türkiye’nin yakın tarihinin “kara lekesi” olduğunu belirten İzol, müdahil avukatlar olarak 10 yıldır sürecin canlı tanıkları olduklarını söyledi. İzol, “33 düş yolcusu Kobanê’nin yeniden inşasını yapmak ve yıkılan bir şehre umut aşılamak için bir araya gelmişlerdi. Yanlarında oyuncaklar, kitaplar vardı. Yüreklerinde ise dayanışmanın saf inancı. Fakat o sabah insanlığa dair umutlar o bahçede patlayan bir bombayla birlikte paramparça edildi. 10 yıllık süreçte yargılama yapılıyormuş gibi bir izlenim yaratıldı. Ancak yargılamanın gerçekten ilerlemediğini gördük. Katillerin yargılanması yerine adliye koridorlarında adaletin nasıl sağlanmadığını gördük” diye belirtti.
SANIK SANDALYELERİ BOŞ KALDI
Ailelerin, yakınlarının ve hak savunucularının dosyanın takipçisi olduğunu dile getiren İzol, “Bulduğumuz bütün deliller mahkemelerde karartılmak istendi. 10 yıl içerisinde sanık sandalyeleri boş kalırken, mahkemeye sunmuş olduğumuz deliller ve araştırılmasını istediğimiz her şey reddedildi” dedi. Yargılama boyunca bir davanın üzerinin nasıl örtüldüğünü, suçluların, faillerin nasıl kurtarıldığına şahitlik ettiklerini vurgulayan İzol, şöyle devam etti: “Dava süreci boyunca ‘Bu katliam önlenebilir miydi?’, ‘Bu katliamı yapanlar yargılanabilir miydi?’, ‘Bu katliamın sorumluları ceza alabilir miydi?’ sorularına cevap bulamadık. Yargılama aşamasında sunmuş olduğumuz delilerin hiçbiri araştırılmadığı gibi 10 yıl sonra olayın görüntülerinin bilirkişiye gönderilmesi için karar aldırabildik. Ancak daha dosyaya giren 3 buçuk saatlik bir görüntü kaybının kimler tarafından gönderilmediği ve neden bu görüntülerin bir kopyasının mahkemeye gönderilmediğinin sebebini bilmiyoruz. Sormamıza rağmen buna bir karşılık bulamadık. Devlet yetkililerinin sorumluluk taşıdığı faillerle ilgili emniyetin göndermiş olduğu belgelerin sahteliğine ve faillerin korunduğuna dair yaptığımız suç duyuruları reddedildi. Ama davanın takipçiyiz.”
KATLİAMLAR AYDINLATILMALI
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısının ardından başlayan sürece değinen İzol, bir adımında Pirsûs Katliamı’nın aydınlatılması olduğunu söyledi. İzol, “Türkiye gerçekten bir demokratikleşme sürecine girecekse, bu katliamların faillerinin ortaya çıkartılması şarttır. Yeni bir sürece başlamak için bütün katliamların sorumlularının, koruyan ve kollayanların ceza alması gerektiği kanaatindeyiz. Kamu vicdanı ancak bu şekilde rahat olabilecek” ifadelerini kullandı.
MA / Ceylan Şahinli
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***