Sahte kimlikler, hayali şirketler, akademik maskeler… MİT’in cemaat mensuplarına kurduğu tuzak nasıl işledi? İngiltere merkezli “Ricerca Research” şirketinin arkasında kimler saklı? Cemaat içindeki gazeteci ve akademisyenler bilerek ya da bilmeyerek buna nasıl alet oldular? İstihbaratçı akademisyen ve “organik entelektüeller” nasıl operasyonun akademik meşrulaştırmasını sağlamaya çalıştı?
M. NEDİM HAZAR | YORUM
Analitik ilminde şöyle bir yöntem vardır; sonuçtan sebebe gitme…
Modern sosyal bilimler metodolojisinde, bir araştırmanın sonuçlarını inceleyerek o araştırmanın gerçek amaçlarını, hedeflerini ve metodolojik tercihlerini çözümlemek mümkün. “Açık Toplum” teorisiyle bildiğimiz, Avusturya doğumlu Britanyalı filozof Karl Popper’un tam simetrisidir bu yöntem. Malum Popper “varsayımsal-tümdengelimci” yöntemini bilim dünyasına kazandırmıştı. Bizim bahsini etmeye çalıştığımız yöntem Arthur Conan Doyle’un kurgu dehası Sherlock Holmes’un “geriye dönük muhakeme” (retroductive reasoning) ilkesine çok benzer bir şey esasen.
Pekiyi hermeneutik (yorumlama) ilminin piri filozof Hans-Georg Gadamer’i bilir misiniz?
Yaklaşık yirmi yıl önce kaybettiğimiz Martin Heidegger’in öğrencisi olan bu değerli Alman bilim insanına ait bir kavram da işimizi kolaylaştırabilir. Gadamer’in”anlam ufukları”nın birleşmesi kavramı, metinlerin sadece yazıldıkları dönemin değil, aynı zamanda yazarlarının bilinçli veya bilinçsiz niyetlerinin de ipuçlarını taşıdığını savunur. Bu bağlamda, bir araştırmanın sonuç raporunu analiz ederek, o araştırmanın başlangıçtaki epistemolojik varsayımlarını, ontolojik çerçevesini ve pragmatik hedeflerini deşifre etmek pekala mümkün.
Çok fazla alıntıya boğmak istemem elbette ama bir değerli beyinden daha bahsetmem gerekiyor. Modern pragmatizmin kurucu sayılan Charles Sanders Peirce… hayatını büyük bir madde sefaletle geçirmiş Harvardlı bu deha, “abduction” (çıkarsama) diye bir teori geliştirdi. Buna göre göre, gözlemlenen sonuçlardan hareketle en muhtemel nedenleri bulmak, bilimsel keşfin temel mekanizmasıdır. Bu yaklaşım, bence özellikle saklı ajandaları olan araştırmaların deşifre edilmesinde kritik önem taşıyor.
Evet evet…
Bir araştırmanın sonuçlarındaki vurgu noktaları, kullanılan terminoloji, öne çıkarılan bulgular ve görmezden gelinen veriler, o araştırmanın gerçek amacı hakkında değerli ipuçları sunuyor.
Şunu demek istiyorum; bir araştırmanın sonuçları, sadece objektif bulgular değil, aynı zamanda belirli güç yapılarının ideolojik hedeflerini yansıtan diskursif (söylemsel) yapılar olarak okunabilir.
Birazdan okuyacağınız yazıda şöyle bir metodoloji benimsedim: İki farklı belgeyi karşılaştırmalı olarak analiz ederek aralarındaki nedensellik bağlarını ortaya çıkarmak.
Son günlerde özellikle sosyal medyada üzerinde çokça konuşulan ve ehil olsun/olmasın neredeyse herkesin hakkında bir fikri olduğu bir operasyon.
Kendileri benden çok hazzetmez ama bu konuda akademisyen Emre Uslu’nun hakkını teslim etmek gerekiyor.
Hem tespit, hem analiz, hem de fikri takip konusunda örnek bir tutum ile olayın netleşmesine büyük katkı sağladı.
Evet İlk belge, MİT’in sahte şirket aracılığıyla yürüttüğü araştırma operasyonunu detaylarıyla açıklıyor. İkinci belge ise, bu operasyonun sonuçlarının nasıl kullanıldığını gösteren resmi analiz raporu.
MİT Başkanı İbrahim Kalın
Habermas’ın dillere destan “bilgi ve çıkar” teorisine göre, her bilgi türü belirli çıkarları yansıtıyor. Teknik bilgi, kontrol çıkarını; pratik bilgi, anlayış çıkarını; emancipatory (özgürleştirici) bilgi ise, özgürlük çıkarını temsil ediyor. Birazdan okuyacağınız operasyon, bilginin nasıl kontrol amaçlı olarak üretildiğini ve kullanıldığını gösteriyor.
İki belge arasındaki nedensellik ilişkisini ortaya çıkararak, MİT’in operasyonunun nasıl tasarlandığını ve sonuçlarının nasıl kullanıldığını göstereceğiz. Malum olduğu üzere bu tür bir analitik süreç, soruların formülasyonu ile nihai analiz arasındaki uyum, ne tür bilgilerin ön plana çıkarıldığı, hangi bilgiler görmezden gelindiği, nihai analizin psikolojik ve epistemolojik hedefleri ve nihayetinde bu operasyonun modern hibrit savaş taktikleri bağlamında konumlandırılması gibi soruları cevaplamayı hedefler.
Böylelikle sadece spesifik bir vaka analizi yapmış olmayız, aynı zamanda benzer operasyonların nasıl tespit edilebileceği konusunda da genel bir şablon model sunabiliriz.
Girizgâhı çok uzatmadan Saray’ın ya da daha spesifik ifadeyle Türk İstihbaratının Ricerca Operasyonu’nun anatomisine bir göz atalım.
Aslında mesele yeni değil. Türkiye’de Gülen Cemaati’ne yönelik süregelen mücadelenin yeni bir boyutundan bahsedebiliriz ancak. Kendini -bana göre- 2023 yılından itibaren iyiden iyiye göstermeye başlayan bu yeni strateji, geleneksel baskı ve tutuklamalardan farklı olarak, daha sofistike ve psikolojik bir yaklaşımı benimsiyor. MİT’in bu operasyonu, akademik araştırma görünümü altında cemaat mensuplarını manipüle etmeye, onları kendi elleriyle örgütsel itiraflar yapmaya yönlendirmeye odaklanıyor.
Operasyonun temel mantığı, Gülen’in ölümü sonrası cemaat içinde yaşanacak doğal çözülme sürecini hızlandırmak ve yönlendirmek. Bu amaçla, cemaat mensuplarının kendi içlerinden çıkacak “itiraflar” ve “ifşaatlar” yoluyla uluslararası kamuoyunda cemaat aleyhine bir atmosfer inşa edilmesi hedefleniyor.
Akademik Maske!
Operasyonun belki de en sinsi boyutu, akademik legitimasyon (meşrulaştırma) sürecinde kendini göstermekte. Birazdan ayrıntısıyla ele alacağımız Anadolu Ajansı’nın yayınladığı analiz raporu, MİT’in sahte şirket aracılığıyla topladığı istihbarat verilerinin nasıl “bilimsel değerlendirme” kisvesi altında kamuoyuna sunulduğunun çarpıcı bir örneği. İlk olarak bu sadece bu süreçte değil, Gülen Cemaati’yle ilgili pek çok dış operasyonda kilit rol verilen isme; Doç. Dr. Murat Yiğit’e biraz “Local focus” yapmalıyız.
Küçük ve kısa bir araştırma yaptığımızda karşımıza çıkar Murat Yiğit’in profili, modern Türkiye’deki “devlet organik entelektüeli” tipinin mükemmel bir örneği olarak duruyor. Milli Savunma Üniversitesi Hava Harp Enstitüsü öğretim üyesi olan Yiğit, aynı zamanda Türkiye Araştırmaları Vakfı’nda araştırmacı olarak çalışmakta. Bu çifte kimlik, onun akademik görünümü altında iktidarın istihbarat operasyonlarına hizmet etmesini mümkün kılıyor sanırım.
Yiğit’in geçmiş yazıları, onun uzun süredir iktidarın ideolojik aparatının bir parçası olduğunu gösteriyor. “Afrika’da Yerli Elitler Meselesi ve Türkiye Maarif Vakfı” başlıklı makalesinde, Erdoğan’ın yurt dışındaki Gülen okullarına çökmek için kurduğu Maarif Vakfı’nı göklere çıkaran istihbaratçı akademisyenimiz bu rapor/yazısında cemaat okullarını “devşirme tipi eğitim ağları” olarak tanımlarken, Maarif Vakfı’nı “özgürlük ve bağımsızlık” sembolü olarak sunuyor. Yoruma bile gerek bırakmayan bu yaklaşım, operasyonun ideolojik zeminini hazırlayan propaganda faaliyetlerinin akademik versiyonundan başka bir şey değil!
Daha da dikkat çekici olan, Yiğit’in “15 Temmuz Sonrası Sivil-Asker İlişkileri” başlıklı makalesindeki yaklaşımı. Bu analiz kisveli metinde, 15 Temmuz sonrası yapılan tüm reformları övgüyle abartılırken, “sivil-asker uyumunun son yüzyılı dikkate alırsak hiç olmadığı kadar iyi bir seviyeye ulaştığını” iddia ediliyor. Bu değerlendirme, operasyonda kullanılan AA analizinin “15 Temmuz darbe girişimi olmak üzere FETÖ’nün işlediği tüm suçların kendi mensuplarının ağzından dünyaya duyurulması” önerisinin teorik altyapısını oluşturuyor.
Yiğit’in bu yazılarından anlaşılan, onun sadece bir akademisyen değil, aynı zamanda iktidarın stratejik hedeflerine hizmet eden bir “entelektüel operasyoncu” olması. Müdavim okurlarımız bilecektir, Antonio Gramsci isimli bir pirimiz var bizim. Kendisi Marksist teorisyen ve İtalyan komünist Partisi kurucularındandır ama yazılarımızda sıklıkla onun kavramlarından ödünç almışlığımız vardır. İşte toprağı bol olsun Gramsci ustanın “organik entelektüel” kavramının modern Türkiye’deki tezahürü olan bu tip, akademik unvan ve prestijini, iktidarın ideolojik hegemonyasını pekiştirmek için kullanıyor.
Bu bağlamda, Murat Yiğit’in AA analizi için hazırladığı rapor, sadece objektif bir akademik değerlendirme değil, MİT’in sahte şirket aracılığıyla topladığı istihbarat verilerinin “bilimsel analiz” kisvesi altında meşrulaştırılması operasyonu olduğu açığa çıkmış oluyor. İktidarın istihbarat elemanı olan bu isim, akademik kimliği arkasında saklanan bir istihbarat değerlendirmecisi rolü üstlenmekte, operasyonun son aşamasında kritik bir işlev görmekte.
Diğer yönüyle bu durum, Türkiye’deki akademik özgürlüğün ne kadar tehlikeli bir noktaya geldiğini de göstermekte. Üniversiteler, bağımsız düşünce üretme merkezi olmaktan çıkarılarak, iktidarın ideolojik operasyonlarının meşrulaştırılması için kullanılan araçlara dönüştürülmüş durumda. Murat Yiğit gibi isimler, bu dönüşümün sembolik figürleri olarak, akademik unvanlarını istihbarat faaliyetlerinin hizmetinde kullanmaktalar.
Geçiyoruz…
Yazının başlığını niye “Operasyon Ricerca!” koyduk?
Çünkü tüm bu süreç uydurup bir paravan şirket olan Ricerca Research & Consultancy Co. İsmiyle yönetilmiş.
Evet İngiltere merkezli olarak sunulan Ricerca Research & Consultancy Co., operasyonun merkezi unsuru. Şirketin şüpheli özellikleri detaylı olarak şöyle sıralayabiliriz:
Kurumsal varlık yok!
Şirketin İngiltere’de kayıtlı olduğu iddia edilmesine rağmen, standart şirket kayıtlarında net bir iz bulunmamakta. Fiziksel bir ofisi yok ve sadece online bir adresle faaliyet göstermekte. Bu durum, gerçek bir araştırma şirketi için son derece anormal elbette.
Finansal Şeffaflık yok!
Şirketin gelir kaynakları belirsiz. Akademisyenlere on binlerce Euro değerinde ödemeler yapabilecek kapasitede olmasına rağmen, bu paranın nereden geldiği konusunda hiçbir açıklama bulunmamakta. Normalde böyle bir bütçeye sahip araştırma şirketlerinin sponsor kurumları, ortakları ve müşterileri açıkça belirtilmesi gerekiyor.
Gerçek personel yok!
Emru Uslu, şirketin CEO’su olarak tanıtılan Axel Kushel isimli kişinin İngiltere’de herhangi bir kayıtlı varlığı tespit edemediğini söylüyor. Dahası diğer çalışanlar hakkında da herhangi bir bilgi bulunmamakta. Bu durum, şirketin gerçek bir araştırma kurumu değil, paravan bir yapılanma olduğunu güçlü biçimde gösteriyor.
Tek hedef!
Şirketin araştırma konuları, neredeyse tamamen Gülen Cemaati’ne odaklanmış durumda. Oysa gerçek bir araştırma şirketi, çeşitli konularda çalışmalar yürütür ve portföyünü diversifiye (çeşitlendirir) eder. Ancak Ricerca’nın bu kadar spesifik bir konuya odaklanması, operasyonel bir amaç taşıdığının çok ama çok güçlü bir göstergesi.
Yazıyı çok uzatmamak adına burada kesiyorum ama en heyecanlı kısmına gelmedik daha…
Devam edeceğiz…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***