BÜLENT KORUCU | YORUM
Saray’da iktidar savaşları bir kurban daha verdi; bir kardeş daha boğdurulup Ankara’nın ücra bir köşesine gömüldü. Türkiye’de bilhassa sağ siyasetçilerde gizli-açık Hitler hayranlığı vardır. Halkını, bütün dünyaya savaş açacak kadar arkasında toplamasına, böylesi ikna gücüne öykünürler. Elbette etraflarındaki ‘kurmaylar’ da kendisini o imparatorluğu kısa sürede kuran kadrodan biri gibi görür.
Recep Tayyip Erdoğan, bulunduğu varsayılan ‘Nasıl Tiran olunur’ kitapçığındaki örneklerden birer ilham taşır ama en çok Alman diktatörüne benzer. Seçimle gelmesi, demokrasi treninden ineceği ve sonra da tamamen yok edeceği aşamaları ondan kopyalamış desek tuhaf kaçmaz.
Hitler varsa gözler doğal olarak Goebbelsi arıyor. Eski İletişim Başkanı Fahrettin Altun eminim böyle anılmayı çok ister lakin o, Erdoğan’dan bile çakma duruyor. Almanları acı sonlarına götürecek histeriye iknada Goebbels çok başarılıydı, Altun’un ise taklit olduğu her halinden dökülüyor. Beslediği sosyal medya trolleri tarafından şişirilen bir balondu.
Onları fazla ciddiye alıp “Güç savaşlarında bir mevzi de ben kazayım!” hevesi Saray’dan kovulmasına yol açtı. Sürüdeki en zayıf halkaydı, kurban listesinin üst sırasına adını yazdırdı.
Erdoğan hezimetin kokusunu önden alma yeteneğine sahip. 2019 yerel seçimleri öncesinde ‘metal yorgunu’ diye suçlayarak İstanbul, Ankara, Bursa, Balıkesir gibi kalelerdeki belediye başkanlarını istifaya zorladı. Melih Gökçek, Kadir Topbaş gibi koltuğa çivilenmiş isimleri söktü attı fakat yenilgiyi önleyemedi. Şimdi de benzer bir süreç yaşanıyor.
Siyasi alan yok edildiğinden, muhaberat rejimlerinde bürokrasi öne çıkıyor. Bilhassa istihbarat ve iletişim en hayati işler konumuna yükseliyor. Diktatörler, bu iki koltukta oturanın rol çalmasından hazzetmez ve hatta “Yerimde gözü var!” endişesi taşır. Saray familyası da birbirinin kuyusunu kazarken bundan yararlanır. Üstüne başarısızlığın faturasını yıkabilecekleri ‘günah keçiliği’ için yeterli malzeme varsa giyotin işler. Fahrettin Altun’un acıklı vedası tam da bu hikaye…
İllüzyon ve algı manipülasyonuna dayalı bir iktidar oyununda seyirci eskisi kadar güçlü alkışlamıyorsa, lider malzemeciyi tokatlar. Eski memnuniyetin kaynağı, seyirciye dağıtılan bedava mısır patlağı ve içeceklerdi; şimdi ona imkan kalmadı ve sahne şovu istenildiği ölçüde beğeni toplamıyor. İlk tokadı izleyicinin dikkatini dağıtması gereken hokkabaz yedi. Sıradakileri bir ‘Pirus Zaferi’ bekliyor. Altun’u sahneden aşağıya iteklemek kısa süreli mutluluk sağlar; işlerin kötüye gittiğini gören kral, sırayla diğerlerinin boynunu vurduracak. O yüzden geride ve oyunda kalanların ağzında kekremsi bir lezzet kalacak.
Gelelim ‘Çakma Goebbels’i giyotine götüren somut olaylar zincirine…
Altun’un taburesine son tekmeyi MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın attığı kulislerde konuşuluyor. Kalın’ın Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğü sırasında sıkça alan çakışması yaşadıkları sır değildi. İletişim Başkanı varken gereksiz bir kadro işgalcisi gibi gördüğü Kalın hakkında çok izlenen bir trolüne video bile yaptırmıştı.
“Neden Fahrettin eleştiriliyor da Kalın eleştirilmiyor? Çünkü o daha sadık ve daha çok iş yapıyor!” temalı video kısa bir süre sonra yayından kaldırıldı. Hiçbir trol talimatsız böyle bir işe kalkışamaz. Kalın, MİT’in başına geçtikten sonra sözcülük makamı fiilen ilga olmuş durumda. Altun emeline erişmişti sonunda.
MİT Başkanı’nın Suriye’nin başkenti Şam’a yaptığı gezi, Altun’un ona karşı yürüttüğü ama ters manyel yaptığı bir operasyondu. Sosyal medyadaki coşkuyu görünce, ‘Altun, Kalın’ı Erdoğan’a dövdürtecek’ yorumu yapmıştım. Zira Şam Emevi Camii’nde namaz Erdoğan’ın hem hayali hem vaadiydi. Yandaş medyanın Şam gezisine aynı abartıyla yaklaşmaması da bir göstergeydi. Serhat Albayrak’ın tutumu deyip şimdilik geçelim.
İkili arasındaki çatışmanın zirve noktası TUSAŞ saldırısı oldu. PKK’nın Ankara’daki stratejik bir tesise saldırmasının istihbarat zaafına işaret ettiği ortadaydı. Ancak eylemin etkisini asıl artıran güvenlik kameralarından elde edilen görüntünün neredeyse canlı yayınla servis edilmesiydi. Bunu yapabilecek yegane yetki Altun’daydı ve Kalın, bardağı taşıran son damla olarak not etti.
Çakma Goebbels’in trajik sonunu, medyadaki diğer güç çatışmalarından da bağımsız düşünemeyiz. Serhat Albayrak yazılı basının başındaki hükümet komiseriydi. Altun, haber servis tekelini eline alınca orda da iktidar çatışması yaşandı. ‘Türkiye İletişim Modeli’ diye uyduruk bir ağ kurup masanın iki tarafını da kontrol etmek istedi. Böylece Ekrem İmamoğlunun tutuklanmasıyla başlayan süreçte algıyı yönetememenin faturası doğal olarak ona kesildi.
Altun depoya kaldırılan diğer oyuncaklar gibi elindeki gücün kendisine ait olduğu yanılgısına düştü. Süleyman Soylu, Hulusi Akar gibi örnekleri doğru okuyamadı ve aynı acıklı sonu yaşadı. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu gibi küçük ama daha önemlisi işlevsiz bir kuruma gönderildi. Dik yakalı gömleği ve pahalı kıyafetleriyle sırf konuşma yapabilmek için düzenlettiği iletişim zirvelerine bakıp iç geçireceği emeklilik günleri başladı.
Fahrettin’e bile acıyacağım aklıma gelmezdi.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***