NECİP F. BAHADIR | YORUM
Mahkeme, CHP davasını 8 Eylül’e erteledi. İlginç bir tarih… 9 Eylül CHP’nin kuruluş yıldönümü… Aynı zamanda İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşu… Mahkemenin 8 Eylül’e randevu vermesi bir tesadüf mü yoksa oynanan siyasi oyunun gereği mi?
“Yargı siyaset yapar mı?” diye sormazsınız umarım! AKP yargısında ‘hukuk’ dışında her şey var. En çok da siyaset. Yargı dediğin AKP’nin yan kuruluşundan farksız, bir parti organı gibi…
Yeri geldi, tam burada Prof. Adem Sözüer’in iki gün önce CHP davası üzerine X hesabından paylaştığı 10 maddelik hukuki değerlendirmeyi hatırlatmak isterim. Yargının ne kadar hukuk ve adaletten yoksun olduğunun kanıtı gibi… Prof. Dr. Sözüer sıradan bir hukukçu değil. AKP’ye yakın bir isim. Şu sıralar biraz uzaklaştı. Fakat AKP’nin hukuk reformlarında İzzet Özgenç’le birlikte onun imzası var. Özgenç de Sözüer gibi AKP’nin hukuk politikalarına sert eleştiriler getirmekte. ‘Saray’daki çakal’ tespiti onun.
AKP’nin reformcu olduğu, AB’ye doğru ilerlediği yıllar Özgenç ve Sözüer’in sözünün geçtiği yıllardı. Anlayacağınız AKP sadece siyasette ‘akil adamları’ yitirmedi, hemen her alanda aklı başında kim varsa uzaklaştırdı.
Ve bugünkü zulüm ağırlıklı ucube yönetime evrildi. Tekamül değil, tersine bir evrim yaşadı. İleriye değil, geriye doğru gitti. Ülkeyi aydınlığa değil karanlığa götürdü.
Adem Sözüer, ‘CHP davasını’ yorumlarken diyor ki; “AYM / AİHM kararlarının uygulanmadığı, muhalif siyasetçi ve gazetecilerin tutuklandığı, belediyelere kayyım atandığı ortamlar hukuktan arındırılmıştır, hukuk normları askıdadır.”
Bırakın adaleti ‘hukuk’ yok. Anayasa, kanun askıda… Bunu Sözüer gibi bir ismin söylemesi ne kadar manidar. AKP’nin devri iktidarı ‘hukuk normlarının askıda olduğu’ bir dönem. Hem bu dünyada hem ötede ‘iktidarlar’ önce ‘adaletten’ sorguya ve hesaba çekilir.
AKP’nin hali pürmelali ortada… Akıbeti felaket…
İşte bir diğeri; “Bu ortamlardaki ülkelerde Anayasa ve kanunlar yürürlükteymiş gibi görünür ama kuvvetler ayrılığının etkin olmamasından yararlanıp yetkiler sistemli olarak amaç dışı kullanılarak görünüşte davalar (Schauprozess) açılır. Bu yolla tarihte de pek çok örneği olan siyasal tasfiyeler yapılır.”
Sadece ‘siyasi tasfiyeler’ mi? Erdoğan ve AKP, kendisine biat etmeyen kim varsa ‘yargı’ eliyle canına okumadı mı? Hapishaneler ağzına kadar dolu değil mi? Evet, bir dosya ve bir dava var ama görünüşte, gerçeklikte AKP’nin zulmü ve tasfiyesi söz konusu…
Bu satırlar yazılırken İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya Cemaat’e dönük operasyonlarda 156 kişinin gözaltına alındığı 65’nin tutuklandığını 34’ü hakkında adli kontrol kararı verildiğini ‘sevinç çığlıkları’ eşliğinde duyuruyordu.
Yerlikaya ‘görünüşte’ hukukçu kökenli… Ama bak ne diyor hocan; ‘görünüşte’ davalar. Ah bu siyaset! Gözü kör, kulağı sağır eder, kalbe mühür vurur. Yalan dolan, saçma sapan icat ettiği ‘kendi gerçekleriyle’ övünür durur. Hangi aklı başında devlet veya yönetici çoluk çocuğa operasyon yapar da bunu ‘övgü’ sermayesine dönüştürür?
Allah birini rezil rüsva etmek istediğinde önce aklını alırmış. ‘Aklı ve vicdanı’ alınmış bir bakandan başka ne beklenir?
Sonunda ‘görünüşte’ davalar CHP’yi de vurdu. Ülke 10 yıldır bu davaların kıskacı altında… Yüzbinlerce masum bu davalarla yaralandı. Kimi yaşamını yitirdi, kimi ölümcül darbeler aldı, ‘terörist, hain’ ilan edildi. CHP’ye uzanınca davaların ‘görünüşte ve sözde’ olduğunun farkına herkes vardı.
AKP yargısı buydu zaten. Özgür Özel ‘normalleşme’ derken de yürürlükte olan hukuk sistemi ‘zulüm ve işkenceden’ başka bir şey üretmiyordu. Geç de olsa birilerinin uyanması iyi… Gerçi sol hala yarı uykulu ya… Özgür Özel bile masuma rengini ve kimliğini soruyor.
Amacım Adem Sözüer’in X mesajını yorumlamak değildi, fakat hukuk ve yargı deyince kaleme söz geçirmek mümkün değil, koptu gitti. Final cümlesini de paylaşmalıyım; “Partilerin hukuk dışı yöntemlerle etkisizleştirilmesi esasen suçtur. Bu suçların mağduru sadece o partinin üyeleri değil tüm toplumdur. Fail ise hukuktan arındırılmış ortamı oluşturanlardır. Eylemli kapatma girişimi fiili bir zor kullanma olduğu için çözümü hukuki eylemliliktir.”
Fail sadece ortamı oluşturanlar değil, onlara imkan ve fırsat veren toplum da değil mi? Hukuksuzluğa destek veren, göz yuman, zulmü görmezden gelenlerin fail kadar mes’ul değil mi?
Mahkeme hukuki gerekçelerle değil, siyasi oyunun gereği olarak ‘görünüşteki davayı’ Eylül’e erteledi. Eğer hukuka uysaydı, “YSK son sözü söyledi, benim yetkim yok!” diyerek dosyayı geldiği yere gönderirdi.
Sosyal medyada yandaş bir kalemin yazısını gördüm. Çarpıcı iddiada bulunuyordu. Her türlü ‘komplo teorisi ve siyasi senaryoya’ aşina olan beni bile şaşırttı. Doğru olabilir mi acaba?
Diyor ki; “Çok iyi bildiğim bir şey var. Aylardır Özgür Özel’in gönderdiği aracılar, AK Parti içindeki bir ekip ile yoğun görüşme halindeydi. Kim o ekip, kimlerden oluşuyor. Cumhurbaşkanı partide ve hükümette sürekli bir koalisyonla çalışır. Bu ekip de o koalisyonun unsurlarından ve Ahmet Davutoğlu’na yakın liberal isimlerden oluşuyor. Şöyle diyeyim; onların bazıları muhalif medya tarafından bol bol şişiriliyor. Bu ekibin Özel’le teması çok önceden başlamıştı. Sundukları argüman Özel’in diyaloga açık bir genel başkan olduğuydu. Görüşmeler semeresini verdi. Önce YSK, AK Parti temsilcisi Recep Özel ile niyet alenen açık edildi ve mahkemeye ilk sinyal verildi. Özgür Özel de Nefes’te manşet olduğu üzere ‘Tek gündemimiz Ekrem Bey değil’ diyerek işmar edince anlaşıldı ki ‘siyasi karar’ kapıda… Ve bu erteleme ara kararı ile Özgür Özel’e yeni bir oynama alanı açıldı.”
Siyaset her zaman göz önünde yapılmaz. Kapalı kapılar ardında dönenler daha önemlidir. Özel’e ilişkin soru işaretli yeni değil. Acaba “Majestelerinin muhalefeti mi?” diye bir kuşku vardı bende de… Yazarın iddiası ‘doğru’ demiyorum ama en azından bir soru işareti barındırıyor.
Erdoğan sadece AKP’yi değil, CHP’yi de mi yönetiyor yoksa? Partiye elini soktuğu gerçek; de hangi boyutta acaba? İktidar dökülürken CHP’yi tartıştırması da bir başarı elbette. Fakat oyun çok daha derin. Muhalefetini bile belirleyen bir iktidarla karşı karşıyayız.
Fazla mı komplo? Kemal Kılıçdaroğlu’nun Mayıs adaylığında Erdoğan’ın parmağı yok muydu? Doğrusu muhalif kimliğiyle bilinen eski İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve 157 kişiyi kapsayan operasyon da kafamı karıştırdı.
Tam da bu ortamda Erdoğan, Özel’in “Kasım’da sandık gelsin!” teklifini kabul ediverir, “Haydi gelsin…” deyiverirse… Vay muhalefetin haline…
Bu kadar komploya teslim olmak da doğru değil. Bir soru işareti koymuş olayım. Ve fakat eğer iddiaların azı bile doğruysa ‘CHP entübe edilmiş’, ‘Ekrem İmamoğlu diri diri Silivri’nin betonuna gömülmüş’, ‘toplumsal muhalefet büyük ihanete uğramış’ demektir.
Yine de Çetin Altan Usta’nın dediği gibi ‘enseyi karartmamak lazım’. Toplumsal muhalefetin önünü CHP ile almak da mümkün değil. Risk var ama umut da…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***