TARIK TOROS | YORUM
2025 model Kürt barış sürecinde, 9 ay sonra ilk defa sıra dışı bir gelişme yaşandı ve devletin aklına Anayasa Mahkemesi kararını uygulamak geldi.
Önce kısa bir hatırlatma: Anayasa Mahkemesi (AYM), 5 Kasım 2024’te, “terör örgütüne üye olmamakla beraber örgüt adına suç işlemekten” mahkûmiyet kararı verilen Ceza Kanunu’nun ilgili maddesini iptal etti. Bu iptalle birlikte, söz konusu maddeye dayanılarak verilen mahkûmiyet kararları suç olmaktan çıkarıldı.
Karar, 9 Ocak 2025’te Resmî Gazete’de yayımlandı ve yayımlandığı tarihten itibaren 6 ay sonra, yani 9 Temmuz 2025’te yürürlüğe girdi. Diyarbakır’daki ağır ceza mahkemeleri ise bu tarihten birkaç gün sonra AYM kararına uydu ve PKK davasından hüküm giymiş bazı mahkûmları tahliye etti.
Kürt medyası konuya girmedi. Kamuoyu, gelişmeden ancak Sözcü gazetesinin dünkü, “200 PKK’lı terörist 72 saatte bırakıldı” manşetiyle haberdar oldu. Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, resmî kayıtlara göre 9 Temmuz’dan bugüne kadar tahliye edilen hükümlü sayısının 15 olduğunu açıkladı.
Ne DEM Parti ne de Kürt medyası, Sözcü manşetine -bir tam gün sonra geçmesine karşın- herhangi bir tepki vermedi. Belli ki bir hassasiyet var. Fakat AYM kararının uygulandığı ve tahliyelerin başladığı kesin. Zira resmî bir yalanlama yok.
***
Konuları hukuk ve demokrasi yönüyle yorumlamayı çoktan bıraktık. Artık her şey, siyaseten öyle olması gerektiği için oluyor. Bu da öyle bir konu.
Anayasa Mahkemesi, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” şeklindeki suçu hukuk sisteminden çıkardı. Bu karar, yalnızca 100-200 kişiyi ilgilendiren bir mesele değil. Tahliye edilenler, şiddete başvurmakla suçlanan isimler de değil; ifade özgürlüğü ihlal edilmiş insanlar… Siyasi tutsaklar.
***
Tabii burada altı çizilmesi gereken üç mühim konu var:
BİR: Anayasa Mahkemesi bu suçu kaldırdığında çıkan haberleri hatırlıyorum. Genel yorumlar, olması gerekenin nihayet gerçekleştiği yönündeydi. Birçok insana haksızca uygulanan maddenin iptal edilmesi buruk bir sevinçle karşılandı. Çünkü kimse bu kararın gerçekten uygulanacağını düşünmüyordu. Rejim yargısı, uzun süredir Anayasa Mahkemesi kararlarını takmıyor. Uygulanmayacağı şüphesini taşıyanlar haksız sayılmazdı.
İKİ: Sözcü ve benzeri muhalif görünümlü, devletin şahin kanadında yer alan çevreler, kendileri için talep ettikleri hakları, farklı düşünenler için çok görüyor. Anayasa Mahkemesi’nin Hatay Milletvekili Can Atalay için verdiği “derhal tahliye” kararının uygulanması için bastıranların, Kürtlerle ilgili benzer kararların uygulanmasını topa tutması tam da bu çifte standardın örneğidir.
ÜÇ: Ankara, 9 aydır yürüttüğü “Terörsüz Türkiye” sürecinde önce PKK’ya kendini feshettirdi, ardından silah bıraktırdı. Ancak buna karşılık hiçbir somut adım atmadı. Daha doğrusu, şimdiye dek atmıyordu.
Çünkü elimizde artık nurtopu gibi bir “iyi niyet” adımı var: Devlet, bir AYM kararını uygulayarak kimi Kürtleri tahliye etti.
***
Eş zamanlı olarak şu gelişmeler yaşandı:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, KKTC dönüşü uçakta yaptığı açıklamada Abdullah Öcalan’a açıkça selam çaktı: “Şu anda İmralı bu konuyla ilgili her türlü desteği verdi, veriyor. İşin bu boyutu çok çok önemli.”
Bu açıklamanın servis edildiği dakikalarda MİT Başkanı İbrahim Kalın, DEM Parti TBMM grubunu ziyaret ediyordu.
Erdoğan, bugüne dek sürece bu denli açık bir destek vermemişti. İmralı’yı ‘pohpohlayan’ bu üslubu dikkat çekici. Aynı şekilde, İbrahim Kalın da ilk kez bu ölçüde görünür biçimde sürecin içine girmiş oldu.
Hatırlayın, daha önce CHP Genel Merkezi’ni ziyaret edip Özgür Özel’le görüşmüş; o ziyarette bir kare görüntü sızmasın diye partinin güvenlik kontrollerini bizzat MİT görevlileri üstlenmişti. Kalın şimdi temaslarını kameralar önünde sürdürüyor.
***
Erdoğan’ın bir mesajı daha vardı ki, asıl üzerinde durulması gereken bence bu: “YPG’nin duruşu her an her türlü değişkenliğe uğrayabilir. Bu yaklaşımın, bunların uzantısı olan SDG bakımından nasıl yansıyacağı da önemli.”
YPG, Kuzey Suriye’de (Rojava) konuşlu, yaklaşık 100 bin kişilik silahlı bir güç. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) ana omurgasını oluşturuyor. SDG’nin komutanı ise Mazlum Abdi.
Erdoğan’ın “YPG’nin duruşu değişebilir” sözlerinin servis edildiği dakikalarda, CNN Türk bir son dakika haberi geçti: Mazlum Abdi’ye suikast girişimi.
Haber kısa süre içinde SDG çevrelerince yalanlandı. Fakat ortada bir deneme vardı. Neyin denendiğini anlamamız uzun sürmeyecek.
***
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, T24 ekibine konuşurken, CHP’nin de AKP ve MHP ile yürüttükleri sürece destek vermesini istedi ve dikkat çekici bir cümle kurdu: “Masada CHP olursa, belki de İmamoğlu dışarıda olacak.”
Hoş, kelin ilacı olsa önce kendi başına sürer misali…
Selahattin Demirtaş ve arkadaşları yıllardır içeride ve yakında çıkacaklarına dair en ufak bir umut yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin üçüncü ihlal kararı da uygulanmadı. Belli ki devlet, bazı mahkeme kararlarını uygularken, bazılarını şimdilik beklemeye alıyor.
“Masa” derken kastedilen, TBMM çatısı altında kurulacak bir komisyon. Bu komisyonun hafta sonuna kadar oluşturulması bekleniyor. Görünen o ki yılın ikinci yarısı bu başlıkla geçecek. Şimdiden kesinleşmiş gibi.
***
İlk etapta gündemde iki kritik konu var:
- Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin son bulması, ev hapsi ya da adli kontrol gibi seçeneklerin konuşulması
- Silah bırakanlara yasal güvence verilmesi
Bu konularda gerçekten adım atılırsa, üzerine konuşulacak ciddi bir zemin oluşabilir. Fakat bana göre kırmızı çizgi değişmedi: Selahattin Demirtaş.
Onun durumunun yeniden ele alınmasını, AİHM’in üçüncü ihlal kararının bu kez uygulanmasını olasılıklar içinde göremiyorum.
Bari Edirne’den ailesinin yanına, Diyarbakır’a nakledilse…
Bu bile bir adımdır, esasen.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***