Serbest Görüş Haber Merkezi
DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin MYK toplantısı sonrasında gündemi değerlendirdi.
Doğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
“15 Temmuz ile başlayacağım elbette. Bugün yine Türkiye’nin demokrasisinin kesintiye uğradığı tarihlerden biri. 15 Temmuz 2016’nın üzerinden tam dokuz yıl geçti. Ne yazık ki bu dokuz yıl boyunca da Türkiye daha çok demokrasiyle değil, daha çok antidemokratik uygulamayla karşı karşıya kaldı ve yine o günün koyu karanlığıyla mücadele edilmeye çalışılıyor.
Üstelik 15 Temmuz neyin üzerine gelmişti? Aslında Türkiye’de ne yazık ki darbe mekaniği çok sık işliyor. Tüm uyarılarımıza ve buna karşı mücadelemize rağmen 1980 askeri darbesinin henüz izleri silinememişken başka türlü darbe girişimlerinden, siyasi ya da askeri kalkışmalardan söz eder olduk. Ve maalesef 15 Temmuz 2016’da yaşananlar, 15 Temmuz darbe girişimi akabinde olağanüstü hal uygulamaları, kanun hükmünde kararnamelerle pek çok mağduriyet yaratıldı ve bu mağduriyetlerin çok büyük bir bölümü de henüz giderilmedi.
O yüzden bugün yine bir yüzleşme günü. Bugün yine yeni bir gelecek için geçmişe bakarak, geçmişten dersler çıkararak, geçmişteki onca acı tecrübe ve deneyimden dersler çıkararak yeni bir yaklaşımı geliştirmenin gerekliliğini de hatırlatma günü. Çünkü Türkiye’nin yeni bir yolun eşiğinde olduğunu biliyoruz, hatta bir eşiğin tam kalbinde olduğunu biliyoruz. O sebeple bugün 15 Temmuz’u hatırlatırken geçmişin yaşanan hatalarını ve onlardan ders çıkarmanın önemini de ısrarla vurgulamak istiyoruz.
Elbette Merkez Yürütme Kurulumuzun gündemi yalnızca 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan adaletsizlikler değil. Çünkü bunların çok büyük bir kısmı sürüyor. Ne yazık ki biz de DEM Parti olarak bir daha ifade etmek isteriz ki tüm darbelere karşıyız. Bütün darbe girişimlerine karşıyız. Siyasi, askeri; kimden gelirse gelsin, kime yapılırsa yapılsın darbe girişimleri ve darbeye yönelik kalkışmalar ya da darbeci zihniyetlerin tamamına karşıyız. Dün olduğu gibi bugün de bunun altını çiziyorum.
Sevgili arkadaşlar, değerli Türkiye halkları; 11 Temmuz’dan döndük. Niye böyle ifade ediyorum? Çünkü artık 11 Temmuz hiçbirimizin unutamayacağı bir gün olarak tarihe geçti. Tarihin kayıtlarında farklı etkileriyle birlikte hep kendini anımsatacak bir gün. Süleymaniye’den geldik ve ayağımızın tozuyla aslında hem toplandık hem de karşınızdayız. Ve o gün oradaki tanıklığımız bugün Merkez Yürütme Kurulumuzun, orada bulunan heyet, eş başkanlarımız – biliyorsunuz grup başkanvekilimiz, Merkez Yürütme Kurulu üyelerimiz, bazı milletvekili arkadaşlarımız, ben ve pek çok hak savunucusu, gazeteci, siyasetçi, yazar, akademisyen – yani o gün orada olabilecek herkes çok tarihi bir ana tanıklık etti.
Aralarında KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat’ın ve Merkez Komite Üyesi Nedim Seven’in de bulunduğu 15 kadın, 15 erkekten oluşan 30 kişilik bir silahlı grubun – kendi deyimleriyle metinde özellikle ifade ettiler – özgür iradeleriyle silahlarını yakarak imha ettikleri o tarihi anın tanıklığıyla biz de aslında bugün buradayız. Dolayısıyla Merkez Yürütme Kurulumuz şu dakikalara kadar o anı, bizleri o ana getiren süreci ve bundan sonra yapılması gerekenleri değerlendiriyor, konuşuyor. Şu dakikalarda toplantı devam ediyor.
Öncelikle ifade etmek isteriz ki bu sürecin ritmini sağlayan, bu konuda emek veren herkese DEM Parti olarak teşekkürü çok çok önemli bir borç olarak görüyoruz. 11 Temmuz’daki tarihi somut adımın zeminini hazırlayan, öncülük eden, katkı sunan tüm taraflara teşekkür ediyoruz. Ayrıca bir özel teşekkür de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne; hem bu zeminin hazırlığına sundukları katkı, hem ev sahiplikleri, hem de bundan sonra sürece dair ortaya koydukları –tüm görüşmelerden süzülen açık mesajda da bu sürece dair ortaya koydukları– kararlılık dolayısıyla. Parti fark etmeksizin Kürdistan bölgesinde gördüğümüz mesaj…
Gelen gazeteci arkadaşlar da var. Bugün burada gördüklerim, ekranları başında, gelip o gün orada yalnızca şahitlik etmeyen, aynı zamanda çeşitli izlenimlerle dönenlerin günlerdir yazılarını da okuyoruz ki, herkes ama herkes bu sürecin ilerlemesini istiyor. Türkiye’nin eşit, adil, onurlu, kalıcı bir barışa erişmesini istiyor. Türkiye’nin demokratikleşmesini istiyor. Türkiye’nin daha zengin bir ülke olabilecek imkânlarının, bir an önce bu savaşın son bulmasıyla ortaya çıkmasını arzu ediyor ve bunun için de sorumluluk üstlenmeye hazır.
Silahların yakılması yalnızca Türkiye için değil, Orta Doğu ve dünya açısından da bir tarihsel an dedik başlarken. Çünkü biliyoruz ki yakılarak imha edilen bu silahlar, Orta Doğu bir ateş çemberinden geçerken yapılıyor ve dolayısıyla birçok bölgesel etkileri olacak. Bu bölgesel etkileri itibarıyla da bu sürece ciddiyetle yaklaşmak gerekiyor ve bu sürecin yüklediği ağır sorumluluğun da farkında olmak gerekiyor.
Biz DEM Parti olarak, silahların tümden devre dışı bırakılması, Kürt sorununun demokratik çözümü için atılan bu tarihi adımın yüklediği sorumluluğun farkındayız. PKK’nin fesiyle, 12 Mayıs kararlarıyla varlık inkârına dayalı silahlı mücadele stratejisi, yine kendilerinin ifade ettiği üzere, yerini demokratik siyaset stratejisine ve “Barış ve Demokratik Toplum Programı” ve bütüncül bir hukuk yaklaşımı ile ifade edilen kavramlara bıraktı.
Bunlar yalnızca kavramlardan ibaret değil. Demokratik siyaset bugün Türkiye’de ne yazık ki kuşatılmış vaziyette ve bu alanın genişlemesine dair somut adımların varlığı önemli. O gün orada da ifade edildi. Daha önce, 11 Temmuz’dan önce gelen Sayın Öcalan’ın video mesajında da ifade edildi. 27 Şubat’ta yapılan çağrıda da ifade edildi. Ve biz DEM Parti olarak Türkiye’nin bu ihtiyacını yıllardır ifade ediyoruz. Diyoruz ki: Biz sorunların diyalog kanallarıyla, temas ederek, diyalogla çözülmesinden yanayız. Müzakereden yanayız ve bunun için mücadele ediyoruz.”