M. NEDİM HAZAR | YORUM
FİFA Başkanı Gianni Infantino’nun gözlerindeki parıltı 2016’da doğmuştu. İsviçreli futbol lideri, dünya futbolunun haritasını yeniden çizecek vizyonunu açıkladığında, “büyük hayalim” dediği proje bugünkü halini alamayacak kadar iddialıydı. Dokuz yıl sonra, Amerika’nın kavurucu güneşi altında oynanan maçlar, bu hayalin nasıl bir kâbusa dönüştüğünün acı ispatı.
Futbolun eski düzeninde Kulüpler Dünya Kupası, neredeyse mahalle turnuvası kadar mütevazi bir organizasyondu. Yedi takım, on gün, sınırlı ilgi. Kıtaların şampiyonları bir araya gelir, birbirleriyle kapışır, galip sevinir, mağlup üzülür, herkes evine dönerdi. Kimse bu kupanın dünyayı değiştireceğini iddia etmezdi. Bu sadelik, belki de turnuvanın son masum günleriydi.
Infantino’nun kafasındaki plan bambaşkaydı. Dünya futbolunun yeni kralı olmak için sadece milli takımlar değil, kulüpler de onun egemenliği altında olmalıydı. UEFA’nın Şampiyonlar Ligi tekelini kıracak, CONMEBOL’un (Confederacion Sudamericana de Futbol – Güney Amerika Futbol Konfederasyonu ) Copa Libertadores gücünü dengeleyecek bir silah lazımdı. Bu silah, 32 takımlı dev bir organizasyon olacaktı.
İlk büyük darbe 2021’de geldi. Çin’de düzenlenecek olan genişletilmiş format, COVID-19 pandemisinin acımasız pençesine takıldı. Virüs sadece insanları değil, Infantino’nun hayallerini de karantinaya aldı. Çin’in sıkı sınır politikaları ve dünya çapındaki seyahat kısıtlamaları, milyar dolarlık projeyi dört yıl erteledi. Belki de bu gecikme, turnuvanın sonraki kaderinin habercisiydi: çünkü pandemi bittiğinde futbol dünyası artık eskisi gibi aç değildi bu tür deneyimlere.
Bir milyar dolar
Futbol tarihinde bir kulüp turnuvası için bu kadar para konuşulmamıştı. Bu rakam, Avrupa’nın en büyük kulüplerinin bile gözlerini kamaştıracak büyüklükteydi. Ama asıl hikâye, bu paranın nereden geldiğinde gizliydi.
DAZN, ismini duyuran İngiliz yayın devine Suudi petrol parası akıtılmıştı. Bir aylık turnuva için bir milyar dolar ödemek ya deli cesaretti ya da başka hesaplar vardı. Futbol kulislerinde fısıldanan gerçek ise ikincisiydi: 2034 Dünya Kupası’nın anahtarları zaten Riyad’ın cebindeydi, bu para sadece kapıyı açan rüşvetti.
Infantino’nun bu anlaşmayı imzalarken vicdanında çınlayan sesler olup olmadığını bilemeyiz. Ama futbolun geleceğini petrol paralarına satan adam olarak tarihe geçeceği kesin gibi görünüyor.
Turnuvanın en büyük trajedisi, onun için yaratıldığı takımların çoğunun orada olmamasıydı. Barcelona, Liverpool, Arsenal… Avrupa futbolunun kralları bu davete “Teşekkürler ama hayır!” demişti. Yerine UEFA’nın sıralama sisteminden çıkan Porto, Benfica, Salzburg gibi takımlar geldi. Sanki Oscar törenine davet edilenler gelmeyince, organizatörler sokaktan geçenleri çağırmıştı.
En acı ironi ise Inter Miami’nin varlığıydı. Lionel Messi’yi turnuvaya katmanın yolu, onun Amerikan ekibine ev sahibi ülke kontenjanı vermekti. Futbol tarihinin en büyük yıldızı, böylece tarihinin en tartışmalı turnuvasında boy gösterecekti.
Maçlar başladığında, futbolun zalim gerçeği yüzünü gösterdi. Bayern Münih’in Auckland’a attığı on gol, sadece bir skor değildi; iki farklı futbol evreninin çarpışmasıydı. Bir tarafta dünyanın en pahalı futbolcuları, diğer tarafta günlük işlerinden izin alarak gelmiş amatörler.
Bu dengesizlik turnuvanın her köşesinde kendini hissettiriyordu. Avrupa’nın devleri, on aylık maraton sezonun ardından sahada zombi gibi dolaşırken, Güney Amerika’nın ateşli kalpleri bu fırsatı kaçırmamaya kararlıydı.
Ve büyük sürpriz geldi: Güney Amerika takımları, Avrupa’nın gurur duvarını yıkmaya başladı. Flamengo’nun Chelsea’yi, Botafogo’nun Paris Saint-Germain’i devirmesi, sadece futbol skorları değildi. Bu sonuçlar, kıta kıtaya “kimsenin umurunda değil” denilen bir turnuvada bile gururun ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.
Botafogo’nun teknik direktörü PSG galibiyeti sonrası verdiği röportaj, turnuvanın ruhunu özetlemişti: “Futbol mezarlığı, favorilerle dolu.”
Bu sözler, Avrupa futbolunun kibrine mükemmel bir cevaptı.
Turnuvanın Aralık 2024’teki para ödülü işin içine Araplar girince tam 10 katına çıktı!
Amerika’nın dev NFL stadyumları, futbol için değil Amerikan futbolu için inşa edilmişti. Bu devasa arenalarda oynanan maçlar, sanki futbolcular uzayda dans ediyormuş gibi görünüyordu. Kameralar doğru açıları bulamıyor, ses efektleri kulüplerin marşlarını boğuyor, tribünlerde yankılanan sesler sahaya ulaşamıyordu.
Üstelik Amerika’nın acımasız güneşi altında oynanmak zorunda kalan futbolcular, saha içinde erimek üzereydi. Atletico Madrid’in oyuncusu Llorente’nin, “Bu sıcakta nefes alamıyorum!” isyanı, turnuvanın insanlık dışı şartlarının sesiydi.
En acısı ise tribünlerdi. Chelsea’nin Los Angeles’ta oynadığı maçta 75 bin kişilik stadyumun sadece üçte biri dolmuştu. Güney Afrika ile Güney Kore arasındaki maçı sadece üç bin kişi izlemişti. Bu rakamlar, futbolun en büyük kulüplerinin bile Amerika’da çekiciliğini kaybettiğini gösteriyordu.
Evet İnfantino turnuva öncesinde “dünyanın en prestijli kupası” diye haykırmıştı. Ama sahada yaşananlar, bunun büyük bir blöf olduğunu ortaya koyuyordu. Avrupa’nın büyükleri bu turnuvayı hazırlık maçı gibi oynuyor, oyuncularını dinlendiriyor, yedek kadrolarla sahaya çıkıyordu.
Bu durum sadece sonuçları etkilemiyordu; futbolun ruhunu da zedeliyordu. Bir zamanlar kıtalar arası maçlar, futbol dünyasının en heyecan verici anlarıydı. Şimdi bu maçlar, zorunlu bir görev gibi oynanıyordu.
En trajik yanı ise gelecek planlarıydı. İnfantino 2029’da turnuvayı 48 takıma çıkarmak istiyordu. Şu anki kaosu daha da büyütmek, futbolun hiçbir derdine çare olmayacaktı.
Aslında Kulüpler Dünya Kupası’nın teoride müthiş bir konsept olduğu su götürmez bir gerçek. Dünyanın en iyi takımlarını bir araya getirmek, kıtalar arası rekabeti canlandırmak, küresel futbol ailesini birleştirmek… Bunların hepsi futbolseverlerin rüyalarıydı.
Ama başarısız uygulama ve yanlış lokasyon tercihi her şeyi mahvetti. Yanlış zaman, yanlış yer, yanlış format, yanlış takımlar. Sanki futbolun en güzel hayali, en kötü şekilde hayata geçirilmişti.
Eğer bu turnuva 16 takımla, sezon sonu yorgunluğu çekilmeden, futbol kültürünün güçlü olduğu bir ülkede düzenlenmiş olsaydı, tarih farklı yazılabilirdi. Salzburg finale çıktığında hemen arkasından Şampiyonlar Ligi elemelerine koşacak olması, ne kadar yanlış bir zamanlama yapıldığının ispatı niteliğinde.
Altından çok pirite benziyor
Pirit, “aptalın altını” olarak da bilinen, altın sarısı renkte parlak bir mineral. Kimyasal olarak demir sülfür (FeS₂) bileşiğine deniyor. Altına çok benzediği için tarih boyunca birçok kişiyi aldatmış, bu yüzden “fool’s gold” (aptalın altını) deniyor İngilizcede. Görünüşte altın gibi parlak ve sarı ama gerçekte çok daha değersiz.
FIFA Kulüpler Dünya Kupası, bugün için futbolun en büyük hayal kırıklığı. İnfantino’nun milyar dolarlık projesi, para kazanma amacıyla kurgulanmış, futbolun ruhunu görmezden gelen bir organizasyon haline geldi.
Güney Amerika takımları bu turnuvayı onur meselesi yaptılar, taraftarları sahiplendi, futbolcuları canını dişine takıp oynadı. Avrupa ise bu daveti nezaketsizce reddetti ama yine de geldi çünkü para konuşuyordu.
Sonuç?
Dünya futbolu için dev bir fırsat kaçırıldı. Belki çeyrek finallerden sonra işler düzelir, belki Real Madrid veya Manchester City turnuvaya renk katar. Ama şu ana kadar olan, sadece büyük bir hayal kırıklığı.
İnfantino’nun “futbolun kaderini değiştirecek” sözleri şimdilik boş çınlamadan başka bir anlama gelmiyor. Bu kaderi değiştiren tek şey, futbolun ne kadar kolayca paraya satılabildiğinin ispatı oldu.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***