ADEM YAVUZ ARSLAN | HABER ANALİZ
Amerika’da skandallar genellikle büyük gürültüyle patlar ama dosyalar kapandığında çoğu zaman ardında daha fazla soru işareti bırakır. Jeffrey Epstein davası da bu örneklerin en karanlık, en karmaşık olanlarından biri.
İşte bu ‘karanlık’ dosya yeniden açılıyor. Üstelik sadece bir pedofili ağı ya da elitlerin kirli sırları değil; Amerikan siyasetinin, özellikle de ‘Trumpçılığın’ yeni bir çatışma hattına dönüşmüş durumda.
Nedir bu ‘gizemli’ dosya?
Jeffrey Epstein, yıllarca ABD’nin en zengin iş ve siyaset elitleriyle içli dışlı olmuş bir finansçıydı. Ama onu asıl “ünlü” yapan şey, çocuk istismarı, seks trafiği ve şantaj iddialarıyla örülü karanlık geçmişi oldu.
Öyle ki, ABD’nin iki eski başkanı –Bill Clinton ve Donald Trump–, İngiliz Prensi Andrew, teknoloji milyarderleri ve Hollywood yıldızları, Epstein’in “Lolita Adası” olarak bilinen özel mülküne defalarca gitmişti.
Epstein, 2019’da tutuklu bulunduğu sırada hücresinde son derece şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Resmi olarak ‘intihar’ denildi ama birçok kişi buna inanmıyor. Kamera kayıtlarının “tesadüfen” silinmiş olması, gardiyanların “uyuyakalması”, otopsi bulgularındaki çelişkiler…
Bunlar Epstein’in ‘susturulduğu’ şüphesini hep canlı tuttu.
Peki neden şimdi yine gündemde?
2025 Temmuz ayında, Kongre’deki bazı Demokrat üyelerin girişimiyle, Epstein davasına dair FBI ve Adalet Bakanlığı kayıtlarının bir bölümü yeniden gündeme taşındı. Bu kayıtlar arasında Epstein’in telefon rehberi, uçuş listeleri ve potansiyel şantaj belgelerinin yer aldığı öne sürülüyor.
Ayrıca, Cumhuriyetçilerin kontrolündeki bazı komitelerde, Demokratlara karşı siyasi bir koz olarak Epstein dosyası “seçici” şekilde kullanılmaya başlandı. Özellikle Clinton çevresine ait isimlerin listeye girmesi, dosyanın tekrar medya gündemine taşınmasını sağladı. Ancak bu hamle ters tepti: Trump’ın ismi de belgelerde geçiyor. Hatta daha fazlası…
Trump neden sessiz?
Donald Trump’ın Epstein dosyası konusunda dikkat çeken bir şekilde sessiz kalması, siyasi taktikten çok daha fazlasını ima ediyor olabilir. Zira Trump, normalde en küçük iddialara bile sert çıkışlar yapan, medya üzerinden rakiplerine anında cevap veren bir lider. Ancak konu Epstein olunca, sustuğu yerlerde çok şey söylüyor.
Trump’ın isminin Epstein’in uçuş listelerinde geçtiği, Palm Beach’teki malikânede birlikte görüldükleri, hatta bazı tanık ifadelerinde doğrudan adı geçtiği biliniyor. Bu sessizlik, bir savunma mekanizması olabileceği gibi, ileride ortaya çıkabilecek yeni belgeler karşısında pozisyon alma çabası da olabilir. Ayrıca, Trump’ın bazı eski danışmanlarının Epstein’le ilişkileri hakkında da soru işaretleri bulunuyor.
Tüm bu tablo, Trump’ın bu konuyu kendi kontrolü dışındaki bir alan olarak gördüğünü ve fazla konuşmanın yalnızca yeni soru işaretleri doğurabileceğini düşündüğünü gösteriyor.
MAGA cephesi ne diyor?
Trump cephesi, Epstein meselesini “derin devletin bir oyunu” olarak yeniden çerçevelemeye çalışıyor. Trump’a yakın bazı MAGA (Make America Great Again) figürleri, Epstein’in esas olarak “küresel elitlerin” kurduğu bir şantaj ve kontrol mekanizması olduğunu, Trump’ın ise bu yapıya karşı geldiği için hedef alındığını öne sürüyor.
Steve Bannon gibi isimler, “Epstein öldürüldü çünkü konuşsaydı Clintonlar, Obama çevresi ve bazı CIA bağlantılı kişiler mahvolurdu!” iddiasını yaygınlaştırıyor. Sosyal medya platformlarında Epstein dosyası, artık QAnon gibi komplo hareketlerinin yeni yakıtı olmuş durumda.
MAGA evreninde yayılan temel söylem şu: Epstein, derin devletin içindeki bir fraksiyonun aracıydı. Genç kızlarla kurulan seks tuzakları, küresel elitleri manipüle etmek için kullanılıyordu. Trump bu yapıya karşı savaştığı için hedef oldu. Bu anlatıya göre, 2020 seçimlerinin çalınmasından Epstein’in öldürülmesine kadar her şey bir “komplo zincirinin” parçası.
ABD ve küresel siyasete etkisi olur mu?
Epstein dosyasının yeniden açılması, ABD siyasetini yakından takip eden çevrelere göre üç ana başlıkta etkili olabilir. İlki artık kan davasına dönüşen Trump-Clinton savaşının alevlenmesi. Belgelerde her iki ismin de geçmesi, 2024 sonrası oluşan gerilimli siyasi atmosferi daha da ateşli hale getirdi. Demokratlar, Trump’ı yeniden yargılamaya çalışırken; Cumhuriyetçiler, Clintonları hedef gösteriyor.
İkinci ve daha geniş kitleleri ilgilendiren olay ise ‘devlete güven’in ciddi anlamda sarsılması. FBI, Adalet Bakanlığı, hatta CIA gibi kurumların Epstein’e dair bazı bilgileri yıllarca sakladığı iddiaları, kamuoyundaki “devlet sistemine güven” duygusunu aşındırıyor.
Üçüncüsü ve ABD iç siyaseti açısından önümüzdeki seçimlere etki edebilecek boyutu ise tartışmaların aşırı sağ grupları harekete geçirmesi. Epstein gibi sembolik figürler, komplo teorisyenleri için bulunmaz nimet. Bu dosya, 2026 ara seçimlerine giderken aşırı sağın yeniden örgütlenmesini ve radikalleşmesini kolaylaştırabilir.
Türkiye’de böyle bir skandal olsa?
Epstein dosyası, belki de Amerikan demokrasisinin içindeki çürümüş yapıları görmek için bir ayna işlevi görüyor. Ama aynı zamanda, bazıları için bir sis perdesi: Gerçek suçluların saklandığı, dikkatlerin başka yöne çekildiği, hakikat sonrası çağın mükemmel bir örneği.
Türkiye’den bakınca bu skandal, bize başka şeyleri de hatırlatıyor: Güç yozlaştırır. Mutlak güç mutlak yozlaştırır. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi… Ama Amerika’da en azından birileri hâlâ bu dosyaları açmayı deniyor.
Türkiye’de herkesin kendine sorması gereken soru şu olmalı; 15 Temmuz kumpasıyla inşaa edilen rejim ‘Cemaatçi’ diyerek beş bine yakın hakim-savcıyı ihraç etti. Erdoğan rejiminin AKP ve MHP teşkilatlarından transfer edilenlerin yolsuzlukları ya da skandalları araştırmasını beklemiyoruz. Onlar Saray’dan gelen talimatla ancak muhaliflere çökerler.
Peki ama CHP iktidarları döneminde alınan binlerce hakim savcı nerede? Yolsuzluklar ve skandallarla mücadele sadece KHK ile ihraç edilenlerin görevi miydi?
Epstein dosyasını merkeze aldığımız için bu konuyla bağlayarak soralım; içinde muktedir siyasilerin de olduğu Epstein benzeri bir skandal Türkiye’de patlasa soruşturabilecek güvenlik ve yargı bürokrasisi var mı?
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***