Fransa Ulusal Meclisi, 1894’te casuslukla suçlanarak ömür boyu hapse mahkum edilen Yahudi subay Alfred Dreyfus’u, ölümünden 90 yıl sonra tuğgeneralliğe terfi ettirme kararı aldı. Karar, 130 yıl sonra gelen sembolik bir iade-i itibar niteliği taşıyor. Önerge, Meclis’te oybirliğiyle kabul edilirken, Senato’nun da benzer bir çoğunlukla onaylaması bekleniyor.
Yasa tasarısını eski başbakan Gabriel Attal hazırladı. Attal, “Dreyfus, Yahudi olduğu için suçlandı, aşağılandı ve ordudan atıldı. Bu terfi, onun Cumhuriyet’e bağlılığına ve değerlerine bir övgü” dedi.
Alfred Dreyfus, 19’uncu yüzyıl sonlarında antisemitizmin tırmandığı Fransız ordusunda, asılsız belgelerle casuslukla suçlanmış, rütbeleri sökülerek Fransız Guyanası’ndaki Şeytan Adası’na sürülmüştü. Olay, ülkede derin bir kutuplaşmaya neden olmuş; yazar Émile Zola’nın ünlü “Suçluyorum” (J’Accuse) başlıklı açık mektubu geniş yankı uyandırmıştı.
1906’da Fransa Yüksek Mahkemesi Dreyfus’un masumiyetini kabul etti ve rütbesi iade edildi. Ancak ordu içindeki kırgınlıklar nedeniyle kısa süre sonra istifa etti. Birinci Dünya Savaşı’nda yeniden göreve çağrılan Dreyfus, albaylığa kadar yükseldi.
Kararın ardından konuşan torunu Michel Dreyfus, “Yargı tarafından aklandı ama ordu itibarını geri vermemişti. Bu, ailemiz için büyük bir yaraydı” dedi. Michel Dreyfus, ayrıca dedesinin Fransız kahramanlarının anıt mezarlığı olan Pantheon’a alınması gerektiğini belirtti. Elysée kaynakları, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 14 Temmuz Bastille Günü’nde bu yönde bir açıklama yapabileceğini söylüyor.
Antisemitizm yeniden tırmanıyor
Fransa’da son haftalarda Yahudi karşıtı saldırılar artış gösterdi. Paris’te üç sinagog ve bir Yahudi restoranı yeşil boyayla saldırıya uğradı; Holokost anıtı ise önce boyandı, ardından İsrail karşıtı sloganlarla tahrif edildi. Lyon’daki bir ilkokulda sınıf duvarlarına antisemitik yazılar yazıldı ve yangın çıkarıldı. İçişleri Bakanı bu olayları “Yahudi toplumuna yönelik iğrenç saldırılar” olarak nitelendirdi.
Bu gelişmeler, Gazze savaşının Batı Avrupa’daki en büyük Yahudi ve Müslüman nüfusuna sahip Fransa’daki yankılarını da yansıtıyor. Sol partiler Filistin’e güçlü destek verirken, aşırı sağ lider Marine Le Pen’in partisi İsrail yanlısı pozisyon aldı. Fransız Yahudiler ise İsrail Başbakanı Netanyahu’yu destekleyenlerle, Gazze’deki bombardımandan endişe duyanlar arasında bölünmüş durumda.
Macron, bu dengeleri gözeterek Filistin devletini tanımaya açık kapı bırakırken, Dreyfus’u Pantheon’a alma fikrini bu siyasi dengelemenin bir unsuru olarak değerlendirebilir.
Dreyfus davası, sadece adaletin değil, Avrupa’daki antisemitizmin tarihsel boyutunun da sembolü oldu. Nitekim bu dava sırasında Paris’te muhabirlik yapan Theodor Herzl, “Yahudi Devleti” adlı eserini yazarak siyonizmin temelini atmıştı. Herzl, Fransa’daki olayların ardından, Yahudilerin kendi devletlerine sahip olmadan asla güvende olamayacağına kanaat getirmişti.
Bugün Dreyfus’un adı, hem tarihsel bir utancın telafisi hem de hala kapanmamış bir toplumsal yarayı hatırlatıyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***