UĞUR TEZCAN | YORUM
Kendilerini demokratik olarak niteleyen birçok ülkede, özellikle günümüzde siyasetin geldiği nokta itibarıyla, ifade özgürlüğü ve temel haklar alanında çok ciddi handikaplar, etik ve sistemik sorunlar yaşanıyor. Eskiden toplumda azınlıkta gibi görünseler de faşist ve aşırı dinci veya sağ eğilimli bazı grup ve hareketlerin diğer vatandaşların birtakım özgürlüklerine saldırmaları veya saygısızca tavırlar içinde bulunmaları bir sorun teşkil ediyordu. Bu hareketlerin temsilcileri konumundaki politikacılar ve medya belli hassasiyetleri kaşıyarak varlık sahalarını canlı tutuyorlardı.
İçinden geçtiğimiz dönem itibarıyla buna artık yolsuzlukta arsızlık boyutlarına ulaşmış ve bulundukları ülkenin demokrasi ve hukuk devlet düzenini tehlikeye atan siyasi oluşumlar da eklenmeye başladılar. Türkiye’deki Erdoğan rejimi buna en güzel örneklerden. Sayı olarak olmasa da toplumsal konum ve etki noktasında yıllardır azınlık durumunda kalmış olan İslamcılaştırılmış bir parti tabanı bugün faşist refleksler ile fikren ve vicdanen felç edilmiş durumdalar ve başka Müslümanlara hayat ve kendini ifade hakkı tanımıyorlar.
Bu zamane hastalığı Batılı toplumlarda da ciddi bir hastalığa dönüşmüş durumda. Hal böyle olunca da bu yolsuz yönetimlerin liderleri ve etraflarında çöreklenmiş olan kadrolar ülke siyasetini ve hukuk sistemini sekteye uğratarak ifade özgürlüklerini diğer özgürlüklerle beraber yavaş yavaş yok ediyorlar.
Fransa ve Belçika gibi Batılı ülkelerde Ermeni azınlıklar lobicilik kanallarını kullanarak yasalar geçirtmek suretiyle Türkleri soykırımcı statüsüne sokmak ve bir ifade özgürlüğü olan ‘soykırım olmadı’ ifadesini yasal bir suç kategorisine koydurtmaya çalışıyorlar. Güçleri yetemediği için bunu henüz Amerika’da gerçekleştiremediler; ancak başka tür organizasyonlarla bazı yayınlara karşı grup halinde saldırıp karşı fikrin yayınlanmasını önlemeye çalıştıkları bir gerçek. Birkaç konuda olaya şahit olmuştum.
Benzer eylemleri, aşırı Hint milliyetçisi, Hindutva, denilen gruplar da yapıyorlar özellikle ABD Kanada ve İngiltere gibi yoğun yaşadıkları ülkelerde.
Demokrasi ve ifade özgürlüğünün beşiği olarak lanse edilen Amerika’da durum çok vahim bir noktaya gelmiş durumda. Bugün Amerika’da, Başkan Trump yönetimini, Amerikan Devletini açıkça eleştirebilirsiniz; ancak Siyonist grupları büyük riskler almadan eleştiremezsiniz. Sadece son birkaç ay içerisinde medyaya yansıyan bazı örnekleri listeleyeyim:
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İsrail karşıtı görüşleri olan kişilerin ülkeye gelememeleri için çok sert ve sıkı vize uygulamaları yapacaklarını açıkladı.
Başkan Trump, elçiliklere haber göndererek öğrenci vizesi mülakatlarını durdurmalarını ve onların sosyal medya hesaplarını antisemit içeriklere karşı incelemelerini istedi. Trump ayrıca, “antisemit öğrencilere” tolerans gösterdiği suçlamasına maruz kalan Harvard Üniversitesinin milyonlarca dolarlık fonunu kesti.
Başka büyük üniversiteler de bu fırtınadan nasiplerini aldılar. Kolombiya Üniversitesinin rektörü istifa ettirildi. Üniversitelerde protesto gösterileri yapan öğrencilere ağır polis şiddeti ile karşılık verildi. Gösterilere katılan birkaç yabancı öğrenci ülkelerine geri gönderildiler.
Hatta bu cadı avı, yeşil kartları olan, resmi olarak vatandaşlık başvurularını yapmış olan insanlara da uzatıldı. Sosyal medya hesaplarında “Antisemitizm” tespiti yapılmış kişilere vatandaşlık verilmeyeceği açıklandı. Amerikan Vatandaşlık ve Göçmenlik Bürosu, ilgili bir açıklama metninde bu tür kişileri tanımlarken onlar hakkında “antisemit teröristler” ifadesini kullandı.
Halihazırda 1,5 milyon uluslararası öğrencinin hesaplarının aktif olarak tarandığına dair iddialar çoklarınca dile getirildi. Amerikan yasası bu insanların da haklarını koruduğu için çoğu kişi bunun Amerikan halkının en çok önem verdikleri ve ifade ve basın özgürlüklerini koruyan Birinci Anayasa Değişim Maddesine (First Amendment) aykırı olduğunu dile getiriyor. Üstelik bu insanlara antisemit olmadıkları, sadece yabancı bir ülkedeki bir siyasi parti ve yönetimini eleştirdikleri noktasında bir savunma hakkı bile tanınmıyor. Direk olarak bir terör eylemi ile suçlanıp haklarından mağdur ediliyorlar.
Zaten uzun yıllardır Yahudi ve Siyonist çevreler kendilerine karşı yönelen en ufak tepkileri dahi hemen “antisemit saldırı” olarak nitelendiriyorlardı. 7 Ekim 2023 Hamas-İsrail çekişmesi sonrası İsrail ve Netanyahu hükümeti, giriştikleri soykırım niteliğindeki saldırı üzerine dünya genelinden çok büyük tepkiler almaya başlayınca panik içinde hemen ilgili ülkelerdeki tüm etki ve ilişkilerini öne sürdüler ve antisemitizm sopası ile insanları dövdürtmeye, ifade özgürlüklerini yok etme noktasına getirdiler işi.
Bunları gören aklı başında Yahudi grupları ve kanaat önderleri duruma çok ciddi tepki gösteriyor olsalar da karşılarında harekete geçirilmiş büyük bir propaganda makinası ve siyasal baskı aracı varken onlar da yetersiz kalıyorlar.
Bu noktada basına yansıyan bazı gelişmeler de oldu. Facebook, Jordana Cutler isminde bir Yahudi Diasporası temsilcisi atadı ve bu kişi yaptığı bir konuşmada pozisyonunu İsrail’i ve Yahudileri koruma adına kullandığını, bazı içerikleri engellediklerini ifade etti. Yine bir Yahudi olan Facebook kurucusu Zuckerberg, birçok Batılı ülkede aşırı sağcı çok sayıda hesabı engelledi. Kendisi de bir göçmen olan Elon Musk’ın X platformu zaten uzun zamandır her faşist liderin hoşuna gidecek ifade özgürlüğü kısıtlamalarına çanak tutuyor.
Amerikan Yahudi Birliği, yaptığı açıklamada büyük bir sosyal medya sensörü uygulanmasını talep etti. Başka bir İsrailli yetkili, sosyal medyada birçok “Yahudi karşıtı” içeriği engellettiklerini açıkladı.
Bunların haricinde Amerika’da birçok eyalette İsrail ürünlerinin boykot edilemeyeceğine dair eyalet kararnameleri çıkartıldı; hatta siyasilerin Amerikan Yahudi lobisi olan AIPAC ile herhangi bir ilişkilerinin olduğuna dair haberler de yapılamayacağına dair kararlar çıkaranlar da oldu. İsrail Başbakanlığının X hesabında, ABD’de bu konularda sert kararnameler çıkarılması noktasında etkili çalışmalar yaptıkları yönünde bir mesaj yayınlandı.
Aynı AIPAC, İsrail karşıtı bildiri dağıtanların beş yıla kadar hapis cezası almaları gerektiğini açıkladı. İzlediğim bir videoda bir Rabbi senatörlere, Amerikan Hükümeti’nin özgür düşünce karşıtı bir “Antisemit Farkındalık Tasarısı” hayata geçirmesi noktasında talep bildiriyor ve bu tür fikirlere “tolerans” gösteren üniversitelere ağır bedeller ödetilmesi gerektiğini söylüyordu.
Zaten Başkan Trump da yayınladığı bir X mesajında, Yehuda Kaploun isimli bir Yahudi’yi, “Antisemitizmle Savaş ve Takip” ismi adı altında özel temsilci olarak atadığını duyurdu. Ülkenin kendi adalet uygulayıcıları varken böyle bir temsilci atanmasını 1984 romanı ile benzeştirenler oldu haliyle!
Bunların haricinde çok ilginç bir örnek de özel hayat alanında yaşandı. Dan Bilzerian isimli zengin bir iş adamı ve sosyal medya fenomeni, İsrail’i eleştirdiği için kendi şirketinin yönetim kurulundan kovuldu ve bir Kanada mahkemesi hızlıca adamın kendi adını ve ününü kullanarak geçim sağlama hakkı olmadığına dair bir mahkeme kararı çıkarttı!
İlaveten, İngiltere’de hükümet başsavcısının, İngiltere’deki İsrail silah fabrikasını protesto eden İngiliz vatandaşlarının bilgilerini İsrail Büyükelçisi’ne verdiği ortaya çıktı.
Gördüğünüz gibi bu örnekler zamanında kendisi soykırım geçirmiş bir azınlığın bugün nasıl özgür düşüncenin en büyük yıpratıcısı haline gelebildiğini gösteriyor. Oysa, faşizmin ve ırkçılığın son derece yükseldiği böyle bir dönemde ileride belki de buna en çok ihtiyaç duyacak gruplardan biri olacaklar yine.
Birçok Amerikalı sağ grup zaten yıllardır Yahudilerin ülke yönetimi ve medyasındaki kontrolü noktasında komplo teorileri üretip duruyorlardı. Buna birçok göçmen grubu da ilave edebilirsiniz. Bugün yaşanan soykırım ertesinde ortaya fışkıran ve çok açıktan sırıtan İsrail yanlısı siyasetçi ve medyacı desteği insanları daha çok oranda İsrail ve Yahudi karşıtı bir bloğun kucağına itiyor. Mesela, Demokrat Partili Senato üyesi Chuck Schumer’in mart ayında New York Times’a verdiği röportajda, “Benim görevim Sol’u İsrail yanlısı olarak tutmak!” şeklindeki açıklaması eminim gelecekte çok konuşulacaktır.
İşte özellikle böyle azınlık gruplar tarafından acımasızca yürütülen etnosantrik grup kimliğine dayalı ve fikir özgürlüğüne zarar veren saldırı biçimleri ileride en çok bu grupların kendilerini tehlikeye atan birer bumeranga dönüşebilirler. Çünkü güçlü olduğunuz anda uyguladığınız tutarsızca baskılar kısa vadede karşıt görüşleri bastırabilirler ve size bir nefes alanı açabilirler, ancak zamanla toplum içerisinde içten içe yoğunlaşabilir ve o baskıcı, zalim gruplara karşı olan nefreti iyice derinleştirip köklendirebilir.
Bu da bir gün grizu patlaması tarzı bir toplumsal tepki ve reaksiyon üretebilir. Tek gereken şey; o enerjiyi maniple edecek karizmatik, faşist eğilimli bir lider veya siyasi hareketin etkin konuma gelmesidir. Tarih bunun örnekleri ile dolu.
Umarım Yahudi toplumu kendi içerisinden etkili bir uyanış gerçekleştirebilir ve organize bir tepki harekete geçirebilir ve bu sayede bugün düşünce özgürlüğüne karşı bir sopa olarak kullanılan “antisemit” etiketleme yanlışlığından hem kendilerini hem de dünyayı kurtarabilirler. Zaten böyle bir tepkinin temelleri var ve Siyonist azgın siyasetçilerin baskılarına rağmen yavaş da olsa yükseliyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***
