NECİP F. BAHADIR | YORUM
Siyasette unutulmayacak sözler vardır, yıllar geçse de hatırlanır. “Seni başkan yaptırmayacağız!” onlardan biriydi. Selahattin Demirtaş bir cümlelik grup konuşmasını ‘özgürlüğüyle’ ödedi; ki hala 4 duvar arasında. Eğer o sözü söylememiş olsaydı asla tutuklanmazdı. İsteseydi, Bahçeli’nin yerinde o olurdu. Erdoğan’ın ilk tercihi DEM’di fakat Demirtaş kapıyı kapatınca MHP’ye yöneldi. Ve Türkiye’nin ‘felaket yılları’ başladı. Erdoğan, Bahçeli ikilisi tam tencere – kapak oldu.
Siyasi olarak Erdoğan mı MHP’ye yaklaştı, yoksa Bahçeli mi AKP’ye? İlkelerinden en çok taviz veren Erdoğan’dı. AK Parti, AKP’ye dönüştü. Köklerinden koptu. Dava unutuldu. Koltuk Erdoğan’ın ‘tek kutsalı’ oldu. Bugün koltuğundan başka bir şeyi yok. Sözü tükendi. Kazanma çağında tarihin ve kaderin en büyük kaybedeni oldu.
Vaktiyle rahmetli Galip Erdem, “Bizler davayı Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkaracaktık. Bin zahmet ve acılar çekerek tırmandık. Zirvede sevincimiz sonsuzdu. Ama bir noksanımız olduğunu fark ettik. Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk. Meğer biz davayı değil kendimizi dağın zirvesine çıkartmıştık.” demişti.
Kastettiği MHP ve Alparslan Türkeş’ti. Erdoğan’a da uydu; davayı değil kendisini çıkardı zirveye.
Sahi Devlet Bahçeli nerede? Her hafta bu soruyu soruyorum. Sadece ben miyim merak eden? Haftanın ilk günü yazılı açıklama yaptı, süreçle ilgili somut önerilerde bulundu. Meclis’te ‘100 kişilik komisyon’ teklif etti. Ortada kendisi yok. Grup toplantısı yapmadı. Yazılı metinlerle parti yönetilir mi? Siyaset yapılır mı? Kaç hafta oldu milletvekillerine seslenmeyeli?
MHP, liderini kutsayan bir parti tamam, fakat siyaset bu kadar boşluğu kaldırmaz. Eğer sağlığı siyaset yapmaya engelse çekilmesi gerekmez mi? ‘Boş koltukla’ genel başkanlık mı olur? Nerede görülmüş böyle garabet?
Bahçeli ‘suç ortağı’ arıyor!
‘100 kişilik komisyon’ teklifi de bir fanteziden ibaret… Sürecin sorumluluğunu, suçu ve günahına ‘ortak aramaktan’ başka amacı yok. İşler yolunda giderse AKP ve MHP ekmeğini yiyecek. Akamete uğrarsa Meclis’in ve tüm partilerin sorumluluğu olacak.
Bugün Meclis’te tarafsız ve bağımsız bir komisyon mümkün mü? AKP ve MHP ne derse o olur? Milletvekillerinin iradesi mi var? Partilerine rağmen inisiyatif alabilirler mi? Var mı örneği? Komisyon önerisi gerçekçi değil. İyi niyetten de yoksun. Bahçeli ‘suç ortağı’ arıyor.
Siyasette unutulmayan sözlerden bahsediyorduk… CHP lideri Özgür Özel gemileri yaktı. Önce ‘normalleşme’ dedi. Erdoğan’la olağan siyasetin yürümeyeceğini çabuk gördü. Çünkü Erdoğan bütün gücünü ‘olağanüstü’ politika ve uygulamalardan alıyordu. Normalleşme işine gelmez. Özel’e bir oyun kurdu. CHP tez fark etti ve bozdu oyunu. CHP de eski CHP değil. 31 Mart’ın muzaffer partisi… Güç oyunu bozar. Erdoğan bugün siyasi meşruiyetini yitirmiş bir gücü kontrol ediyor.
Siyaset, Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve sonrasında tutuklanarak Silivri’ye gönderilmesiyle yeni bir sürece evrildi. CHP ve Özel ‘ülkenin gerçeklerine’ uyandı. Yargının ‘AKP’nin sopası’ olduğunu anladı. Operasyonlar hız kesmedi. Gün geçmiyor ki yeni gözaltı dalgası yaşanmasın… Bu kez polis değil, sanıkların iki yanında jandarma haberleri manşetlerde… Özel, yargı operasyonunu ‘darbe’ diye niteledi. Doğrudan Erdoğan’ı hedef aldı. ‘Cunta’ dedi. Erdoğan’ın meşruiyetini sorguladı. Biraz geç kalsa da tespitleri doğruydu. Siyasetin mekanları AKP ve MHP’nin işgali altındaydı. Geriye sokak ve meydanlar kalmıştı. Oraya yöneldi.
Erdoğan ‘toplumsal’ muhalefeti kendisi üretti!
Toplum dünden hazırdı. CHP’den birkaç adım öndeydi. Saraçhane veya Yozgat gibi şehirlerde kalabalık mitingler ‘CHP’nin eseri’ değil. Erdoğan ‘toplumsam muhalefetini’ kendisi üretti. Sağ, sol, muhafazakar kavramları anlamını yitirdi. ‘AKP karşıtlığı’ güçlü bir damar oluşturdu. Düne kadar bağrına bastıkları Erdoğan’a, “Partini de al git!” diyor kitleler.
Bırakın eski kalelerini ‘camileri’ bile kaybetmek üzere AKP. Cami cemaatini de soğuttu kendinden. CHP işte bu zemini iyi kullandı. Toplumun nabzını doğru okudu. Erdoğan’ın elinde sadece ‘müminleri’ ve AKP iktidarından beslenenler kaldı. ‘Mümin’ deyince ‘inananlar’ anlamayın sakın, ‘Erdoğan’a tapanlar…’. Erdoğan’ın müminleri veya ‘Erdoğanperestler’ de diyebilirsiniz.
Özgür Özel, İzmir’de kalabalık topluluğa seslenirken sözü Erdoğan’a getirdi ve tarihe geçen şu sözleri söyledi: “Erdoğan’dan bir dünya lideri, küresel lider çıkarmak mümkün değildir. Zaten yerelde demokrat değilsen küresel bir lider olamazsın ve buradan gözünün içine baka baka söylüyorum. Sen küresel bir lider değil, yerel bir diktatörsün; otokratsın. Tek adamsın. Yerel diktatörler, bu milletten korksun. Rakibini hapse atan korkaklar bu milletten korksun ve emin olun ki yenileceksiniz. Tarihte nice kaleler, bir çocuğun attığı çakıl taşıyla yıkılmıştır. Nice iktidarlar bir annenin bedduasıyla sarsılmış, yıkılmıştır…”
Türk siyasetinde eşine az rastlanır türden, sert ve ağır sözler…
Doğru mu? Yanlış değil.
“Gözünün içine baka baka söylüyorum!” ifadesi o cümlelerin öyle rastgele dile gelmediğinin kanıtı, düşünülmüş, tartılmış ve metne konmuş. Önceden kararlaştırılmış. Küresel veya bölgesel liderlik hikaye zaten. AKP yandaşlarının uydurması. Erdoğan’ın iktidarında Türkiye bütün mevzilerde geriledi. Filistin’e bu gözle bakmak bile fikir verir. AKP’den önce İsrail neydi, AKP döneminde ne oldu? Filistin davasının daha iyi durumda olduğu söylenebilir mi? Erdoğan veya AKP siyaseti ‘sözden’ ibaret.
Gerçekler ortada… Yerelde başarılı olamayanın uluslararası arenada esamesi okunur mu?
Yerel diktatör!
Erdoğan diktatör mü? Sandığın, seçimin ve çok adayın olduğu yerde ‘diktatörlükten’ söz edilebilir mi? AKP sözcüleri ve yandaşların tek sığındığı yer burası.
Erdoğan kesinlikle demokrat biri değil! Demokrasi diye bir derdi yok. Kendisini sultan veya kral olarak konumlandırıyor. Sistemi de buna göre dizayn etti. Evet, sandık var… Peki ülkede adil ve eşit seçim var mı? Bugün Erdoğan’ın üç rakibi de hapishanede…
Ekrem İmamoğlu, Selahattin Demirtaş ve Ümit Özdağ…
Tesadüf mü bu? Seçim ve sandık var ama yaralı. Erdoğan, diktatörlüğe, demokrasiden daha yakın bir yerde duruyor. Tarih doğrudan söylemese de “Diktatör gibiydi!” diyecek. Özel’in ’yerel diktatör’ sözü siyasi tarihte yerini aldı. Kolay unutulmayacak, hep hatırlanacak.
CHP liderinin söyledikleri ‘diktatör’ çıkışıyla sınırlı kalmadı. “Hapishaneler!” dedi Özel: “İktidar bugün Silivri’yi ve diğer hapishaneleri muhaliflerin hapsedildiği toplama kamplarına dönüştürmüştür. Hitler’in Stadelheim Hapishanesi, Esad’ın Sedneyası neyse Erdoğan’ın da Silivri’si odur, muhalifler için birer toplama kampıdır. O hapishaneleri rakiplerin atıldığı bir kuyu olarak görenler bilsin ki biz o kuyulardan Yusuflar gibi çıkacağız. İktidarını hapishane duvarlarıyla ayakta tutmak isteyenler bilsin ki biz o duvarları demir dağı nasıl erittiysek öyle eritip çıkacağız.”
Daha önce Özgür Özel’i çok eleştirdim. Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürdüğünü yazdım. 19 Mart’tan sonra dili ve siyaseti değişti. Ülkenin gerçeklerine uyandı. Silivri başta olmak üzere hapishaneleri ‘toplama kampına’ benzetmesi yerinde.
Çok da kıymetli…
Bir ülkenin ana muhalefet partisi lideri Cumhurbaşkanı’na ‘diktatör’, hapishanelere ‘toplama kampı’ diyorsa önemlidir. Ve bu ses bütün dünyada yankılanır. Siyasi mahpuslar arasında ayrım yapmadan ‘Yusuflar’ diye söz etmesi ve ‘kuyulardan çıkacağız’ vaadinde bulunması heyecan verici…
Doğrusu Özel, kendini aştı. Ve yıllarca unutulmayacak ‘çıkış’ yaptı.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***