İZMİR – Oksijen tüpüyle yaşamını sürdüren 30 yıllık hasta tutsak İbrahim Tekin’in tahliyesi uzatıldı. Avukat Özcan Sarıoğlu, müvekkilinin hayatından endişe duyduğunu söyledi.
Hasta ve çeşitli gerekçelerle tahliyeleri ertelenen tutsakların durumu gündemdeki yerini koruyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekili Newroz Uysal Aslan’ın cezaevlerindeki ölümlere ilişkin verdiği soru önergesini yanıtlayan Adalet Bakanlığı, 24 Temmuz 2023 ile 2024 Aralık ayı arasında bin 26 kişinin yaşamını yitirdiğini belirtti. Bakanlık cezaevlerindeki kaç hasta tutsak olduğuna dair bilgi paylaşmaktan kaçınırken, İnsan Hakları Derneği (İHD) 28 Nisan’da açıkladığı verilere göre cezaevlerinde 335’i ağır bin 412 hasta tutsak bulunuyor. Hasta tutsakların infazlarının ertelenmesi bir yana infaz sürelerini tamamlayan hasta tutsakların tahliyeleri İdare ve Gözlem Kurullarınca erteleniyor. Tahliyesi ertelenen hasta tutsaklardan biri 67 yaşındaki İbrahim Tekin. 30 yıllık infaz süresini 11 Mayıs’ta tamamlayan Tekin, İzmir Aliağa’da Şakran T Tipi Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulunca “iyi halli” olmadığı kararıyla birlikte tahliyesi 11 ay ertelendi.
Antalya’da 1995’te gözaltına alınan Tekin’in gözaltında dişlerinin tamamı pense ile söküldü, testisleri patlatıldı, kaburgaları ezildi. İşkenceler ve cezaevi koşulları nedeniyle uyku apnesi, astım, guatr gibi hastalıkları nükseden Tekin, ayrıca oksijen tüpüyle cezaevinde yaşamını sürdürüyor.
‘HAYATINDAN ENDİŞELİYİZ’
Tekin’in avukatı Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) İzmir Şubesi Eşbaşkanı Özcan Sarığolu, tahliyesi ertelenen Tekin’in tekrar “cezalandırıldığını” söyledi. Sarıoğlu, müvekkilinin hayatı için endişeli olduklarını dile getirdi. Erteleme kararına karşı itirazda bulunduklarını ancak bir sonuç alamadıklarını belirten Sarığolu, “Gözlem Kurullarının kararlarına karşı itiraz merci olan infaz hakimlikleri yalnızca bir günde ve hiçbir gerekçe bildirmeden, hukuki bir değerlendirme yapmaksızın kişi hakkında verilen bu kararın ‘hukuka aykırı olmadığını’ belirtti. İGK koşullu salıverme anlamında cezasını tamamlamış mahpusları bir yargı organı edasıyla tekrar yargılıyor. Bunu müvekkilimiz hakkında yapılan değerlendirmede de görüyoruz. Bu aşamada sorulan sorular ne emniyette ne de mahkeme sorulması mümkün değil. Yargı organı olmayan kişiler, kurul toplantılarında mahpusların siyasi düşüncelerini sorgulamaya çalışıyor. Verilen cevaplar karşısında da mahpusların ‘örgüte sempati beslediği’ veya ‘halen örgütle bir bağı olduğu’ değerlendirilerek kişilerin ‘iyi halli olmadığına’ karar veriliyor. 67 yaşında ağır hasta olan müvekkilimize ‘tekrar örgüte katılacağına’ yönelik veyahut ‘toplumla bütünleşmede sorun yaşayabileceği’ şeklinde varsayımlara dayalı kararlar veriliyor. İdare ve Gözlem Kurulları mahpusların hürriyetine dair karar verirken orada avukatların da olması lazım. Bu değerlendirmelerde kişilere sorulan hukuksuz sorularda kişilerin hukuki yardım alması lazım. Çünkü mahpuslar hakkında yapılan hiçbir değerlendirme kayıt altına alınmıyor. Mahpusun imzasının dahi olmadığı sadece kurulun katılımcılarının imzasının olduğu bir karar ile kişinin özgürlüğüne yönelik karar alınıyor” diye konuştu.
‘BAKANLIK VERİ PAYLAŞMAKLA YETİNMEMELİ’
Hak savunucularının ve hukuk örgütlerinin cezaevlerinde işkence ve hak ihlallerine dair yaptığı çalışmalar olduğunu söyleyen Sarıoğlu, “Adalet Bakanlığı’nın geçtiğimiz gün açıkladığı veriler bizim ulaşabildiğimiz verilen çok çok üstünde. Korkunç bir veri. Maalesef hak savunucusu kurumların yaptığı çalışmaların aslında tablonun çok küçük bir kısmını ortaya çıkarmış oldu. Bakanlığın verisi bize asıl tablonun çok çok büyük ve korkunç olduğunu gösterdi. 2 yıllık bir sürenin dahi dolmadan bin 26 insanın cezaevlerinde ölmesi bir suçun itirafı aslında. Bu anlamda cezaevlerinde insanların nasıl bir tedavi aldığını da sormak lazım. Sayının bu kadar fazla olması daha önce de hep dile getirdiğimiz üzere kişilerin tedaviye ulaşmada kısıtlandığını ortaya koyuyor. Devletin sınırları içerisinde ‘güvenliğin’ en fazla olduğu ve yetkilerin en geniş tuttuğu yer hapishaneler. Mahpusların hareketlerinin 7/24 gözlemlendiği bir yerde kurumun şüphesiz çok büyük sorumluluğu var. Adalet Bakanlığı 515 günde bu kadar insanın yaşamını yitirmesini veri olarak paylaşmakla yetinmemeli” ifadelerini kullandı.
‘SİYASİ PAZARLIK HALİNE GETİRİLMEMELİ’
Hasta tutsakların uğradığı işkence ve hak ihlallerine değinen Sarıoğlu, hasta tutsakların durumuna dair Adli Tıp Kurumu’na (ATK) yapılan başvurularda oldukça taraflı kararların verildiğini söyledi. Şu anki düzenlemelerde hasta tutsakların tahliyesinin ATK’ye bağlı olduğunu anımsatan Sarıoğlu, “Fakat ATK’nin çok ağır hasta olan ve ömrünün son günlerine yaklaşan mahpuslara ilişkin dahi ‘cezaevinde kalabilir’ raporu veriliyor. ATK’nin sistematik bir ‘tavır’ takındığını görüyoruz. ATK’nin takındığı bu ‘tavrın’ değişmesi gerekiyor. Objektif bir değerlendirme yapıldığı zaman pek çok mahpusun cezaevinde kalmaması gerekmesine rağmen maalesef günün sonunda tahliye olması sonrası yaşamını yitirmesi de kaygılarımızı ve eleştirilerimizi haklı çıkartıyor. Son yıllarda büyük bir baskıdan geçtiğimiz herkesin malumu dolayısıyla ATK’de verdiği kararlarda bunlardan etkilendi. Son aylarda geçtiğimiz süreçlerde de hem mahpusların hem de ailelerin beklentileri var. Mevcut düzenlemeler göz önünde bulundurulduğu zaman zaten hasta mahpusların zaten tahliye edilmesi gerekiyor. Hasta mahpusların durumu hiçbir şekilde siyasi pazarlık haline getirilmemesi lazım” şeklinde konuştu.
MA / Uğurcan Boztaş
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***