AMED – GABB Eşbaşkanı Neslihan Şedal, “demokratik toplum” inşasında meclislerin rolüne işaret ederek, “Kurulan meclisler komünlere dönüşmeli. Ortak akıl ve kolektif ruh oluşturulabilmeli” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu, 31 Mart 2024 seçimlerinde kazandığı belediyelerin faaliyetlerini ve yol haritasını çıkarmak için 4 günlük toplantı düzenledi. Çand Amed Kongre Merkezi’nde ilk 2 gün Demokratik Yerel Yönetimler Kadın Toplantısı gerçekleştirildi. Diğer 2 gün ise tüm belediye eşbaşkanları ve meclis üyelerinin katılımıyla toplantı alındı.
Toplantıya katılan isimlerden biri olan Güneydoğu Anadolu BelediyelerBirliği (GABB) Eşbaşkanı ve aynı zamanda yerine kayyım atanan Wan Belediye Eşbaşkanı Neslihan Şedal, belediye çalışmalarını ve yerel örgütlenmeye dair konuştu.
Demokratik toplumun, toplumların kendi öz iradesi, kendi sözü ve kendi toplumsal değerleriyle yönetimsel mekanizmalarda yer alınmasıyla tanımlanacağını kaydeden Neslihan Şedal, “O toplum içinde yaşayan bütün dinamiklerin kendini ifade edebilme biçimine demokrasi denir. Ama maalesef her geçen gün demokratik değerlerin, halkların kendi renkleriyle, kendi kimlikleriyle var olabilme biçiminin yok edildiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Dolayısıyla ulus devlet aklının sistematik bir şekilde yürüttüğü soykırım, asimilasyon ve yok etme politikasının sonuçları var. Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde başlayan ve bugün barış ihtimalini konuşuyor olmak on yıllardır sürdürülen mücadelenin sonucudur. Bu nedenle toplumsal barış, demokratik toplum da ayrıcı bir gündem olarak toplantımızın en temel gündemi oldu” dedi.
‘DEMOKRASİYE DARBE VURULUYOR’
Demokratik toplum inşasında yerel yönetimin önemine de değinen Neslihan Şedal, DEM Parti olarak halkçı, toplumcu bir belediyecilik anlayışını benimsediklerini ve bunun sistemini örmeye çalıştıklarını aktardı. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma etrafında politikalar ürettiklerini ve bununla toplumsal dönüşümü de sağlayacaklarını sözlerine ekleyen Neslihan Şedal, “Halkların yüzyıllardır yaşamış olduğu en temel sorun demokrasi meselesidir. Demokrasiye, en başta da kadınların bütün mekanizmalardan tecrit edilmesiyle en büyük darbe vurulmuş oluyor. Bu da kadınların yaşamış oldukları kentlere, mekânlara dair politika üretememesinin ve bütün yaşamsal alanlardan izole edilmesinin, büyük bir kadın kırım politikası olarak yansıması olan bir süreci beraberinde getiriyor. Bununla birlikte toplumda giderek, yoksulluk meselesinin geliştiği, yine kentlerin, mekanların hafızasızlaştırılmak istendiği, insansızlaştırılarak, kimliksiz bir hale büründürülmek istendiği gerçekliği ile karşı karşıya kalıyoruz. Bununla birlikte birçok toplumsal sorun geliyor” ifadelerini kullandı.
ÜÇÜNCÜ YOL
Demokratik toplum dönüşümünün en başta kadın özgürlüğünden geçtiğini kaydeden Neslihan Şedal, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez” felsefesiyle toplumların nasıl özgürleşmesi gerektiğinin yöntemini belirlediğine dikkat çekti. Buradan yola çıkarak mücadele edilmesi gereken en temel sorunun “kadın kırımı” olduğunun altını çizen Neslihan Şedal, şöyle devam etti: “Bununla bağlantılı olarak eko-kırım, yoksulluk meselesidir. Bunların hepsi yerel yönetimlerle çözülebilecek meselelerdir. Yine ‘Kürt sorunu yüzde 90 yerel yönetimler eliyle çözülebilir’ tespiti bize en nihayetinde toplumsal sorunların en etkin şekilde, yerel yönetimler boyutuyla çözülebileceği tespitinin ne kadar yaşamsal olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla yerel yönetimlere demokratik toplum inşasını hayata geçirme noktasında tam bir yol haritası çiziyor. ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın yapıldığı bu süreçte bütün sorunları ve çözümü, toplumsal barışı, demokrasiyi örebileceğimiz bir süreçteyiz. Burada da demokratik siyaset ve üçüncü yol çizgisi önem kazanıyor. Üçüncü yol da, toplum içerisinde bulunan bütün dinamikleri, renkleri, kimlikleri, kendini hangi toplumsal değer üzerinden ifade ediyorsa onu kapsayacak bir yönetim mekanizması oluşturmak ve siyaseti demokratikleştirmektir. Dolayısıyla herkes için demokratik, özgür ve adil bir yaşamın mümkün olduğunu gösteren bir 3’ncü yolu ortaya koymak lazım.”
‘MECLİSLER KOMÜNLERE DÖNÜŞMEL’
Neslihan Şedal, “Üçüncü yol” siyaseti ve “Demokratik toplum” inşasının sistemleştirilmesini de şöyle anlattı: “Yönetimsel mekanizmalar içerisinde ilgili sorunlara dair komisyonların kurulması, kurulların oluşturulması gerekiyor. Yürütme mekanizmalarının, meclislerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu meclislerin komünlere dönüşmesi gerekiyor. Her meclis ve komünlerdeki kişilerin kendini ifade edebileceği bir Kent Konseyi’ni ortak akıl ve kolektif ruhla oluşturulabilmesi gerekiyor. Dolayısıyla o kent, yerel yönetimler ayağıyla en demokratik zeminini oluşturmuş olacak. Dolayısıyla hem söz konusu çağrı hem yerel yönetimler modelimiz tam da barışın ve demokratik toplumun inşasının zeminini çok sağlam şekilde oluşturabilecek bir meseleye de denk geliyor.”
Kürt sorunun çözümünün konuşulduğu bir süreçte Türkiye’nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na koyduğu çekincelerden vazgeçmesinin de demokratik toplum inşasında önemli bir aşamayı geliştireceğini vurgulayan Neslihan Şedal, “Evet, birçok böylesi anlaşmaya Türkiye imzacı oluyor ama uygulayıcısı olamama pozisyonuna düşebiliyor. Söz konusu sözleşme yerelde herkesin seçime büyük çoğunlukla katılımının önünü açacak, sağlayacaktır. Dolayısıyla yerel mekanizmaların güçlendirilmesini sağlayacak, vesayetçi bir anlayıştan ziyade yerelin kendisini öz güç, öz dinamik olarak bulabileceği, kendi sorunlarını kendi çözebileceği mekanizmaya olanak sağlayacak. Tam aksi olan kayyım uygulamaları ve vesayetçi anlayışla birlikte, belediyelerin bütçelerinden kısma, belediye meclislerinin yetkilerinin kısıtlanması, halkın sorunlarına cevap olabilecek bütün komisyonların yetkilerini kısıtlanması yerelin demokratikleşmesinin önündeki engeldir. Bunun en somut örneklerinden bir tanesi kayyım uygulaması. Tamamen halkın iradesine darbe, büyük bir hukuksuzluk ve demokrasi ilkelerini hiçe saymanın uygulamasıdır. Türkiye, imzacısı olduğu uluslararası anlaşmaları bağlayıcı olmasına rağmen yok sayan bir yerdedir. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın yapıldığı bu süreçte halkların birlikte, eşit ve onurlu bir şekilde yaşama imkanının güçlendiği bu süreçte en çokta yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve halkın iradesine saygı duyularak demokrasinin inşa edilebileceğini ifade etmek istiyoruz” diye belirtti.
‘HERKESİN KENDİNİ İFADE EDEBİLMELİ’
Kent konseylerinin demokratik toplum inşasında önemine dair de Neslihan Şedal, şunları söyledi: “Yerellerde kollektif akıl, ruh meselesini, birlikte koordine olabilme meselesini özellikle ön plana çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Kent konseyleri sadece STK’ler ile değil, o kentte bulunan siyasi partiler, mahalle meclisleri, komünler, muhtarlar, meslek örgütlerinden platformlara kadar o yerelde toplumsal sorunlara karşı mücadele eden hangi alanlar varsa, herkesin kendini ifade edebilmesinin zeminini oluşturmak en temel esastır. Kent Konseyleri bünyesinde yine ilgili toplumsal sorunlara karşı mücadele edecek çocuk, kadın, gençlik, inanç, yaşayan dillerin korunması, toplumsal değerleri geleceğe taşıyabilecek meclislerin oluşması, bağımlılıkla mücadele için meclislerin kurulması, bunların hepsi Kent Konseyi çatısı altında kendini ifade edebilecek mekanizmalardır. Aynı zamanda kent içerisinde bulunan herkesin de bunun çözüm gücü olabilme noktasında bir parçası olduğu ve giderek toplum içerisinde söz konusu konulara karşı ağların oluşmasının da öncülüğünü yapacağı mekanizmalara dönüşecek. İfade ettiğimiz kent konseyleri, komünler, meclisler tam olarak da toplumda barışı ve toplumun demokratikleşmesinin de hizmetini yapmış olacak.”
‘TOPLUMCU BELEDİYE’
Toplumcu, halkçı belediyenin toplumda da değişim dönüşümü, sorunların çözümünde özne olma anlayışını geliştirdiğini kaydeden Neslihan Şedal, Wan’da kayyım gaspı sonrası aldıkları belediyede yaşanan tahribatları ve eksik kalınan hizmetleri de halka anlattıklarını, halkın özne olduğu bir süreci deneyimlediklerini belirtti. Kayyımlarla yönetilen 8 yılda kentlerde bir çok tahripler yapıldığını dile getiren Neslihan Şedal, “Seçim sürecinde, ‘Biz bu kenti, kentte bulunan dinamiklerle, halkla birlikte yöneteceğiz’ dedik. Biz yönetime geldiğimiz de 5 yıllık stratejik planlama kapsamında neredeyse gitmediğimiz mahalle, köy kalmadı. Buluşmadığımız STK kalmadı. Özellikle Wan’da her yerde hayata geçirilecek çalışmalar halkın kendi istediği çalışmalar oldu. Bir sokakta yol yapılacaksa halk, öncelikli olarak hangi sokakta başlaması gerektiğini söylediyse çalışma orada başladı. Bu bir yandan beraberinde büyük bir sahiplenme getirdi. Bir diğeri ise bizim yönetimde olduğumuz 10 ay boyunca sürekli halkla birlikte olma ve halkla birlikte sorun tespit edip çözme stratejisinin gerçekten toplumda değişim ve dönüşümü de beraberinde getiriyordu” ifadelerini kullandı.
‘ORTAK AKIL DÖNÜŞÜMÜ SAĞLIYOR’
Kayyımlar eliyle en büyük tahribatın da kadın sistemine dönük olduğunu ifade eden Neslihan Şedal, “Kadın olmaktan kaynaklı uğramış olduğumuz ayrımcı politikalara karşı ancak birlikte mücadele edersek üstesinden geleceğimizi ifade ediyoruz. Herkesin kadın kimliğinden kaynaklı uğramış olduğu saldırıyı, farklı farklı biçimde yaşamış olsa da aynı mekanizmalarla çözmenin ortak aklını yürütmek beraberinde değişim dönüşümü de refleksi de sağlıyor. Bir örgütlü mücadeleye de dönüşüyor ve özsavunma mekanizmalarını da devreye sokmuş oluyor. Bu da açılan her bir kuruma kadınların büyük bir sahiplenmesiyle açılması anlamına geliyor. Gasp edildiğinde de sahiplenmesi anlamına geliyor” diye belirtti.
MA / Berivan Altan – Müjdat Can
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***