Silahlı mücadelenin yerini demokratik siyasetin alacağının altını çizen Besê Hozat, “Evet PKK silahlı mücadele dönemine son verdi, bunun kararını verdi, son verecek, silahlı mücadele yürütmeyecek ama silahlı mücadelenin yerine demokratik siyaset geçecek. İnsanlar gelip demokratik siyaset yapacak, demokratik toplumu örgütleyecek, demokratik toplum çalışmasında yer alacak. Her halde bu insanlar gelip kurbanlık koyun gibi kendini imhaya açık hale getirmeyecek, zindanlara doldurulmayacak. Bu konuda yaklaşım son derece gayri ciddidir. Bu açıdan gündemi bu konuda doğru belirlemek ve tartışmak gerekir. Buda zamanın boşa harcanması anlamına geliyor. Bu zehirli dilden kurtulmak gerekiyor. Bu kadar ciddi bir sürecin içindeyiz. Bir bütün olarak Türkiye değişecek. Sadece Kürtlerde bir değişim olmayacak. Bir bütün Türkiye’nin değişmesi anlamına geliyor. Toplumu buna hazırlamak ve katmak gerekiyor. Bunda çok güçlü bir sahiplenme yaratmamız gerek. Bunu kim yapacak? Bunu siyaset, basın yapacak. Şimdi siyasetin dili de dil değil, basının dili de dil değil. Önder Apo da bu dili eleştiriyor. Basının dili savaş propagandasıdır. Sürekli savaşı kışkırtan, toplumu zehirleyen, milliyetçilik, ırkçılık harlatan, Kürt düşmanlığı yapan bir dil var. Bu dilin eşit, özgür temelde Kürt-Türk halklarının kardeşliği ile ne alakası var? Bu dil ile Türkiye’nin demokratikleşmesi sağlanamaz. Toplum Barış ve Demokratik Toplum’a bu şekilde hazırlanamaz. Toplumun katılımı bu şekilde sağlanamaz. Özel savaş kalemleri 24 saat bu dil ile toplumu zehirliyorlar. Bir de konuşan o tipler hiç değişmedi. Yıllarca Kürt düşmanlığı yapan, savaş rantçılığı yapanlar bu güne kadar televizyonda özel savaş yaparak; toplumu zehirliyorlar. Bu konuda bile bir düzenleme yok. Bu durum kimseye güven vermiyor, herkeste büyük bir öfke yaratıyor. Buna öfke duymayan yok. Bu gayri ciddi durumun aşılması gerekiyor” diye konuştu.
‘SÜREÇ SAVAŞ RANTÇILARINI ORTAYA ÇIKARDI’
Savaştan nemalanan, savaş rantı yiyen kişilerin olduğunu vurgulayan Besê Hozat; “Bu süreç ne kadar rantçı olduğunu ortaya çıkardı. Meğerse sürülerce rantçı, savaştan beslenen kesim varmış. Bu süreç onları son derece rahatsız ediyor. Barış ve Demokratik Toplum süreci gerçekleşir, halkların özgürlüğü ve eşitliği temelinde bir kardeşlik olursa bu rantçıların cepleri boşalacak, rantçılar şatafatlı yaşamları olmayacak, ekranların karşısında çubuklar ile çirkin egolarını konuşturup kariyer yapamayacaklar. Bu süreç onlar açısından bitecek. Bunun için son derece hırçınlar, süreç karşıtılar. Halkların evlatlarının kanı üzerinden besleniyorlar. Bu sürecin gelişmesinden yana olan bir siyaset nasıl bu rantçıları günün 24 saati televizyonda konuşturuyor? Ağızlarından salya, zehir saçan bu rantçı, çete, savaş baronu, kandan beslenen bu güruhları nasıl konuşturuyorlar? Anladık ki Türkiye’de 50 yıllık savaş, 41 yıllık topyekun savaş süreci Türkiye’de ciddi bir çürümeye yol açmış. Ahlaki, siyasi, bir bütün olarak hayatın her alanından çürüme, ciddi bir yıkım yaratmış. Bunun içinde de sürülerce rantçı çıkmış. Savaştan, kandan, kaostan beslenen, ceplerini dolduran vicdanı, ahlakı ve duygusu olmayan, doğru çalışan bir beyni de olmayan bir sürü, güruh ortaya çıkmış. Bu süreç bunu da ortaya çıkardı. Kimin halkların kardeşliği, barış, demokrasi, adalet, eşitlikten yana olduğunu; kimin de kan emici, kandan, savaştan beslendiğini, ülke halk kaygısı olmayanları ortaya çıkardı. Gerçek demokrat ile faşist kafatasçı ortaya çıktı. Demokratik kesimlerde buna karşıda elbette ciddi eleştiriler var. Bu kesimleri daha çok yoğunlaştırmak lazımdır. Süreci zehirleyenleri de teşhir etmek gerekir. Çok ciddi bozucu bir rol oynuyor. Barış ve Demokratik Toplum sürecinin toplumsallaşmasının önünde en büyük engeli oluşturuyor” ifadelerini kullandı.
‘KÜRTLERİN İNKARCI SİSTEM İLE SORUNU VAR’
Besê Hozat, son dönemde muhalefete dönük saldırılar, muhalefetin sürece dair yaklaşımları, Barış ve Demokratik Toplum sürecine kadınların katılımı, Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne dönük süren saldırıları, Kürtlere dönük farklı yerlerde yapılan baskı ve tutuklamaların amacı, Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın Türkiye ziyaretine dair şu değerlendirmelerde bulundu: “Baştan itibaren ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere -böyle birkaç rantçı, savaştan beslenen, adı parti ama aslında kontra (Zafer Parti, İYİ Parti) olan kendini muhalif olarak tanımlayanlar dışında- muhalefet partileri destek verdi, olumlu yaklaştı. Olumlu yaklaşımlar oldu. Yaklaşımları bu güne kadarda çok kötü değil. Fakat yeterli midir? hayır yeterli değil. Muhalefet içinde de rahatsızlığı olan, eleştirenler var. Bir kesim ‘Kürtler ile AKP anlaştı, CHP’yi laikliği tasfiye edecekler’ diyor. Bu değerlendirmeler çok akıl dışı. Böyle düşünenlere karşı insan gerçekten hayret ediyor. Eğer bunların niyetleri kötü değilse, farklı bir hesap peşinde değilse gerçekten tam bir cahiller. Nasıl böyle düşünebiliyorlar? Önder Apo’nun verdiği mücadele, geliştirdiği inisiyatif, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı bir bütün olarak Türkiye’yi, Demokratik Cumhuriyetin inşasını, Kürtler-Türklerin bir arada kardeşçe yaşamasını, halkların demokratik ortak yaşamını hedefliyor. CHP ve diğer muhalefetin de özgürce muhalefet yapacakları, mücadele edecekleri, iktidar mücadelesinde büyük ilerlemeler kaydedecekleri zeminin de köşe taşlarını döşüyor. Aslında bu sürecin en büyük katkısı; demokrasi, eşitlik, adalet mücadelesi verenlere oluyor. Bu süreci adeta sağlıksız tartışmalara sürükleyenler birçok şeyin olmasını da engeller, sürecin önünde de geçer. Bu iktidara can simidi olur, politikalarını besler. Buna düşmemek lazım. Bu yaklaşımlar yanlıştır. Kürtlerin Türkiye’nin sınırları, cumhuriyet, laiklik, bayrak ile bir sorunu yok. Kürtlerin sorunu; tekçi, baskısı, tek tipleştirici, inkarcı, faşist Türk devlet yapısı iledir. Bu zihniyet ile, Cumhuriyet anlayışı ile Kürtlerin sorunu var. Kürtler inkarcı, imhacı, tekleştiren, faşist cumhuriyet anlayışını ret ediyor. Kürtler Demokratik Cumhuriyet için çok ağır bedeller verdi. CHP bugün her yerde görkemli mitingler yapıyorsa bu on yıllardır bu kadar topyekun faşist saldırılar karşısında Kürtlerin ve demokrasi güçlerinin verdiği mücadele, direniş sayesindedir. Bu ortamı da Kürtler ve demokrasi mücadelesi verenler oluşturdu. Bunu CHP’nin muhalefeti yapmadı. Bu güne kadar CHP iktidara karşı ciddi bir mücadele yapmadı. CHP, her zaman bu iktidarı en zor günde destekleyen, kurtaran, can simidi olan bir politika izledi. Bu kadar siyasetçi bugün zindandaysa CHP’nin iktidara verdiği destek sayesindedir. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına CHP’nin oyları ile karar verildi. Bu kadar sınır dışı operasyon yapılması, Kürt katliamlarına CHP’nin oyları ile karar verildi ve uygulandı. Tüm soykırım saldırıları böyle gelişti. Kayyım politikası muhalefetin izlediği politikanın bir sonucudur. CHP şimdi kendini böyle demokrasi havarisi gibi lanse etmeye çalışıyor. Ne alakası var? CHP bugün eylem, miting, yürüyüş yapabiliyorsa bu Kürtlerin, demokrasi güçlerinin her saldırı karşısında yılmaz direnişi ve mücadelesi sonucudur. Bunu görerek hakkını teslim etmeleri lazımdır.
SÜREÇ EN FAZLA CHP’YE KATKI SAĞLAR
Muhalefetin tavırları süreç karşısında çok olumsuz değil. Fakat daha cesur, radikal bir siyaset yürütebilir. Kürt sorununun çözümü, demokratik siyasete dönük daha güçlü bir yaklaşım ortaya koyabilir. Pratik adım atabilir. CHP, Meclis’te yetkilendirilmiş bir komisyonun kurulması, bu sorunu gündeme alan komisyonun kurulması için daha pratik adımlar atabilir. Evet, süreci desteklemesi olumlu bu pratik adımlara dönüşebilir. Önder Apo konusunda tecridin ortadan kalkması, İmralı işkence sisteminin lağvedilmesi, Önder Apo’nun özgür çalışır ve yaşar koşullarının yaratılması konusunda CHP ve muhalefet daha cesur yaklaşabilir. Önder Apo’nun muhataplığını kabul etmeli. Süreç ancak bununla gelişir. Kürtler Önder Apo’yu baş müzakereci ilan etmiş, kabul etmiş. Kürtlerin baş müzakereci olarak kabul ettiği Önder Apo’yu CHP muhatap olarak kabul etmezse, özgür çalışır ve yaşar koşullarının yaratılmasına destek vermez ise CHP bu süreci ne kadar doğru sahiplenir? Katılımı bu açıdan eksiktir. Açıklama ve tutum olumlu ama çok yetersizdir. Bu konuda daha cesur olabilir. Sürecin gelişmesi en fazla CHP’ye, muhalefete fayda sağlar. Demokratikleşen Türkiye CHP’nin çok dilendirdiği ve sahiplendiği demokratik hukuku beraberinde getirir. Bu; hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, adalet, özgürlük, eşitlik, getirir. CHP samimi bir şekilde bu değerleri savunuyorsa bu süreç bu sonuçları ortaya çıkarır. O zaman muhalefetin çok daha güçlü katılması gerekiyor.
CHP İKTİDARIN TUZAĞINA GELMEMELİ
Buna karşı iktidarın muhalefete karşı ciddi saldırıları var. Tabi bu saldırılar kesinlikle amaçlıdır. Bu saldırılar ile iktidar muhalefette hep sürece karşı bir kuşku uyandırıyor. Muhalefetin komple sürecin içine katılmasının önün geçmeye çalışıyor. Bizim değerlendirmemiz öyledir. Bizde de bu ciddi kuşkulara yol açıyor. AKP, muhalefeti bertaraf etmeye çalışan, sürecin dışına atan, muhalefetin süreci sahiplenmesinin önüne geçen bir politika izliyor. Bu çok tehlikelidir. Muhalefet bunu görmeli ama süreç dışına da çıkmaması gerek. Bunun tersine iktidarın bu politikasını bozmak için daha fazla süreci sahiplenmeli. Bu önemlidir. Bu saldırıların temel amacı muhalefeti süreç karşıtı haline getirip, muhalefeti zayıflatmaktır. Muhalefeti Kürtler ve demokrasi güçlerinden koparıp karşı karşıya getirmek amaçlanandır. CHP buna gelirse baltayı kendi ayağına vurmuş olur ve büyük kaybeder. Muhalefetin büyük kazanması için bu sürece büyük sahiplenmesi gerekiyor. İktidarın muhalefet üzerinde uygulamaya çalıştığı politika ancak böyle boşa düşer. Bu konuda son derece bilinçli, politik ve ufku geniş yaklaşması gerekiyor. İktidarın tuzakların gelmemesi gerekiyor.
KADINLAR BU SÜRECİN ÖNCÜSÜDÜR
Bu süreç gerçekten kadınların sürecidir. Barış ve Demokratik Toplum süreci kadınların kendi yaşamını kurduğu bir süreçtir. Demokratik Toplum; binlerce, on binlerce yıllık kadınların yarattığı kominal değerlerin günümüzde toplamıdır. Demokratik Toplum kadın toplumdur. Kadınların binlerce, on binlerce yılda yarattığı değerlerin toplamı, birikimi, yaşamıdır. Kadın bir bütün olarak bu sürecin merkezinde, kalbinde, yüreğindedir. Kadınlar bu sürecin merkezindir, bu sürecin öznesi, motor gücüdür. Önderliğimizin ifadesi ile ‘kadınlar bu sürecin öncüsüdür, kendisidir.’ Kadınlar bu süreci çok güçlü sahiplenmeli, öncülük etmeli, her yerde seferber olmalıdır. Bu konuda belli bir duyarlılık var. Özellikle Kürt kadınlar, Türkiyeli kadınlarda bu var ama bunu daha da güçlendirmek gerekiyor. Bir bütün olarak bu süreci Türkiyeli kadınlara anlatmak, kavratmak, güçlü bir şekilde katılımı ve sahiplenmeyi yaratmak önemlidir. Bu konuda Kürt kadın hareketi daha güçlü çalışmalı, mücadele etmeli, örgütlenmelidir. Dünyanın dört bir yanında, bölgede, Ortadoğu’nun dört bir yanında Kürt kadın hareketi çalışmalarını güçlendirmelidir. Dünyada ve bölgede kadınların sürece katılımı ancak güçlü bir çalışma, mücadele ile olur. Barış ve Demokratik Toplum sürecini anlatmalı yoksa mevcut dünya kadınlar açısından bir cehennem dünyasıdır. Her yerde savaş, şiddet, kaos, erkek egemenlik maddi uygarlık, erkek egemenlik yaşam, toplumsal kültür, zihniyet, sistem tamamen kadın soykırımı üzerinden kendini yaşatıyor. Sistem, kadını yok ederek, özünü boşaltarak, tüm değerleri yok ederek ayakta duruyor. Demokratik Toplum’da bunun alternatifidir. Bu katliamların önüne geçmek içinde, bu dünyanın demokratik bir dünya haline gelmesi içinde kadınları çok daha güçlü mücadele etmesi gerekiyor. Erkek uygarlığının günümüzdeki temsilcileri, aileyi ve ülkeyi yönetenler, cinsiyetçi kültürü üretenler her gün konuşuyor; çoğalmaktan, aile kurmaktan, evlenmekten bahsediyor ve kadınları buna teşvik ediyor. Daha fazla nüfusun çoğalması erkek egemen sistemi besler. Bunun ne kadına ne de topluma bir faydası var. Kadın ve erkek özgürlüğü ve eşitliğine dayanmayan bir evlilik katliamdır. Kadın ve erkek özgürlüğüne dayanmayan bir evlilik tamamen bir katliam yeridir. Şuan da yaşanan odur. Her yerde katliamlar ve yıkım var. Bu erkek egemenlik maddi uygarlık gerçekten gezegenimizi yok etti, yaşamı çölleştirdi. Kadını kendine yabancılaşır hale getirdi. Demokratik toplum, barış süreci, demokratik toplum sosyalizmi demokratik özgür yeni bir yaşamın kuruluşunu, özgür bir örgütlenmeyi ifade ediyor. Bu konuda kadınalar, gençler, Aleviler, demokrasi güçleri, demokratik toplumun temel birleşeni, öznesidir. Bu yaşam onların, halkların, kadınların, gençlerin, emekçilerin yaşamıdır. Bunun içinde tüm kesimler bu sürece güçlü sahip çıkması gerek. Bu sürecin başarıya ulaşması için herkes seferber olmalı. Bunu iktidardan beklemek doğru değil. Onlar oyalama peşindedir. Bu süreç halklar açısından iktidara bırakılmayacak kadar kıymetli bir süreçtir. İktidara bırakılırsa bu süreç heba olup gidecek. Buna yol vermemek için tüm toplumsal güçlerin birlikte hareket etmesi gerekir. Bu mücadele ile olur. Beklemek ve izlemek ile olmaz.
SAVAŞTA ISRAR DURUMU VAR
Çatışmalarda saldırılarılar da devam ediyor. Savaşta bir ısrar durumu görünüyor. Bunu yapmamak lazımdır. Saldırılar sürdükçe Gerilla kurbanlık koyun değil, öz meşru savunmasını yapacak. Kimse kendisini imhaya dayatmaz. Buda giderek savaşı, çatışmayı yoğunlaştırır. Biz bu sürece ateşkes ile cevap verdik. Bundan da duyarlılık göstermeye devam edilecek. PKK’nin fesih ve silahlı mücadeleyi durdurma kararı, bu savaşta ısrarı da kamuoyuna bırakıyoruz. Herkes bu durumu değerlendirmeli. Kim ne istiyor? Kim savaş istiyor? Kim barış istiyor? Kim demokratik Türkiye istiyor? Kim savaştan, ranttan oluşan bir Türkiye istiyor? Her kes bunu bilmesi lazım. Saldırılar devam ettiği sürece öz savunma devam edecek. Yoğun bir saldırı ve savaş durumu yok, yoğunluk biraz azalmış durumda ama iç içe olunan bazı yerlerde ön cephelerde oluyor. Keşif tüm alanlarda oluyor, Kandil üzerinde de çok sık olmasa da keşifler var.
IRAK MAXMÛR’A DÖNÜK POLİTİKALARINDAN VAZGEÇMELİ
Maxmûr’a dönük saldırılar Sudani ve Erdoğan görüşmesi sonrası gerçekleşti. Böyle bir sürecin içinde Türkiye hala saldırı ve savaşta ısrar ediyor. Her gücü kendi politikasına getirmeye çalışıyor. Irak’ın yaklaşımını da baştan beri eleştiriyoruz. Irak kendi halklarının çıkarı temelinde hareket etmiyor. Savaştan, ranttan beslenen, Türkiye’deki iktidarın çıkarları doğrultusunda bir hareket etme söz konusu. Bunun Irak’a bir faydası yok. Irak bu süreci desteklediğini açıkladı, yetkililer gerekli katkıyı sağlayacaklarını belirtti. Irak katkı sağlayacaksa Maxmûr’a dönük baskı yapma, temsilcileri gözaltına almak değildir. Bu süreci desteklemek Türkiye’nin kirli politikalarına alet olmamaktır. Bu kirli politikalar süreci sabote etmeye dönüktür. Irak bunu bir parçası olmamalı; çözümün, Barış ve Demokratik Toplum’un bir parçası olmalı. Bunlar önemlidir. Maxmûr ile alıp veremedikleri nedir. BM’nin denetiminde bulunan bir mülteci kampıdır. DAİŞ’in çok ciddi saldırıları oldu, siviller yaşamını yitirdi. Daha DAİŞ saldırısı devam ediyor. Maxmûr halkı kendi tedbirini alacak tabi. Olası bir saldırı karşısında bir sığınağı olacak. Buna karşı alınan tedbirler neden sorun oluyor. Bunları ret ediyoruz, sürece bir katkısı yoktur. Irak sürece destek olmak istiyorsa bu politikalardan vazgeçmeli.
ALMANYA İSTİKRARSIZLIK İLE KENDİNİ AYAKTA TUTUYOR
Almanya’nın da politikaları benzerdir. Almanya baştan beri NATO’nun temel gücüdür, Türkiye’nin verdiği savaşta da baştan beri yer aldı. Her türlü destek verdi. Rojava işgal saldırılarından Almanya’nın ciddi destekleri oldu. Almanya’nın tankları Êfrîn’e, Serêkanîyê’ye girdi. Bakûr ve Başûr’da da durum böyle. Almanya baştan beri Kürtler dönük kötü bir politika uyguluyor. Almanya bundan vazgeçmeli. Böyle bir süreç olurken sivil bir kitle örgütünün temsilciliğini yapan Yüksel Koç’un tutuklanması yanlış. Demokratik bir yaşam için mücadele eden birini tutuklamak ne anlama geliyor. Sürekli Türkiye’yi istikrarsızlık içinde tutarak, istikrarsızlık yaratarak kendi politikalarını dayatıyorlar ve kabul ettiriyorlar. Türkiye’den sürekli taviz alarak kendilerini ayakta tutuyorlar. Bunu görmek gerekiyor.
TÜRKİYE KÜRT DÜŞMANI POLİTİKALARINI DEĞİŞTİRMELİ
Şam’ın yoğun görüşmeleri var. Suudi Arabistan’da da bir görüşme olmuştu, Erdoğan’da online katılmıştı. Sonra Macron ile görüştü. Türkiye’ye geldi. ABD Şam üzerindeki yaptırımları 6 aylığına askıya aldı. Mevcut Şam hükümetini meşrulaştırmaya dönük uluslararası bir politika var. Bu ortada. Giderek Şam hükümetini İsrail’e yakınlaştırma, İsrail ile ilişkileri normalleştirme, İsrail’in güdümünde bir Şam hükümeti oluşturma çabaları sürüyor. Giderek İsrail ve Suudi Arabistan’ın Suriye’de etkisi artıyor. Türkiye’de bu dizayn içinde olmak istiyor. Bunun için çalışıyor. Şara ile peş peşe görüşülüyor, Şam’a sefer üstüne sefer oluyor, Şam’da Ankara’ya sefer üzerine sefer yapıyor. Bu dizaynda yer almak için elinden geleni yapıyor. Türkiye Kürtlere dönük Kürt düşmanı politikalarını sürdürdükçe, Suriye’de de bu Kürt düşmanı politikaları sürdürdükçe Suriye’de yeri olmaz. Türkiye Suriye’de yer almak istiyorsa Suriye’deki Kürtlerin haklarını tanımak zorundadır. Yolunu oradan geçer. Kürt karşıtlığı Türkiye’yi Suriye’de kalıcı yapmaz. İstediği kadar çırpınsın, istediği kadar Şara ile görüşsün Suriye İsrail’in hegemonyası altın kalacak. İsrail bölgede hegemonyasını artıyoruz ve batı bloku bunu destekliyor. ‘Netanyahu’ya mesafe koydum, Trump Netanyahu’ya rağmen Suudi’de görüşmeler yapıyor’ hikayedir. İsrail’e karşı ABD, İngiltere bir politika yürütmüyor. Türkiye kendini kandırmasın. Şuanda ABD ve İngiltere İsrail’in Suriye’de ve bölgede hegemonyasını tesis etmek için çalışıyorlar. Suriye’ye dönük politikaları budur. Şara, açık olmada da İsrail ile İbrahimi anlaşmaları kabul etmiş. Türkiye gerçekten akıllı olmalıdır. Bu Kürt düşmanı politikalarından vazgeçmeli. Kürt düşmanlığı üzerinden Suriye’de bir çok Türkmen yaşıyor onların da haklarının önüne geçiyor. Kürtler Suriye’de kimlik sahibi olmasın diye Türkmenlerin haklarını inkar eden bir siyaset yürütülüyor. Geçici bir hükümet kurmuşlardı, Türkmen olan Başbakanı her gün çıkıyor ‘Suriye Arap Cumhuriyeti olmamalı’ diyordu. Türkmenlerin de hakları, örgütlülükleri, öz savunmaları olmasını savunuyorlardı. Şimdi belli ki onlara para yedirmişler, tehdit ile onlarda bir çıt yok. Bunun Türk milliyetçiliğinin neresine koyacaksın? Türk milliyetçisiyim diyen kişiler bunu savunuyor. Olacak iş değil. Türkiye Kürt düşmanı politikasında ısrar ederse Suriye’de ve bölgede en büyük kaybeden güç Türkiye olacak.”
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***