PROF. EFE ÇAMAN | YORUM
Erdoğan’ın otoriterleşmesi tek başına başarılmış bir şey değil. Bu ilk tespit olsun. İkinci tespit, rejimin konsolidasyonu sadece iç dinamiklerle de gerçekleşmedi. Dışarısı nasıl bir pozisyon takındı, buna baktığımızda bazı şifreleri daha iyi çözdüğümüzü fark ediyoruz. Bu yazıda bahsettiğim dış faktörlerin veya belirleyicilerin, tamamını değil elbette ama bazılarını ele almak istiyorum. Göstermek istediğim, Erdoğan’ın rejimini inşa ederken ne tür dolaylı veya doğrudan dış destek elde ettiği ve inşaatın konsolidasyonu üzerinden kalıcılaştırılması süreci.
Önce şunu belirteyim ki Erdoğan şanslıydı. 1980’lerde veya 1990’larda hiç gelmeyecek desteği buldu. Öyle ki bu yaşananların onda biri 1990’larda yaşansa çok daha farklı bir dış tepkiyle karşılaşılırdı. Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin istikrarı Batı güvenlik sisteminin bir parçası olmakla bire bir ilintiliydi. Darbelerden sonra bile askeri darbenin yöneticisi olan isyancı paşalar NATO’ya bağlı olduklarını açıklama zorunluluğu hissediyorlardı. Washington bu darbelere karşı nasıl bir pozisyon alacak, tümüyle darbecilerin Batı ittifakına nasıl baktıklarıyla alakalı bir konuydu.
1990’lara gelindiğinde artık Soğuk Savaş bitmiş, Yeni Dünya Düzeni safhasına geçilmişti. Türkiye dış politikasında yeni arayışlara girmiş, AB üyeliğinin gerçekleşmiyor oluşundan kaynaklanan derin bir küskünlükle Sovyet ardılı Türkî devletlerle işbirliğine ya da Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi yapılarla durumu kompanse etmeye kanalize olmuştu. Dikkat edin, bu yeni rollerin tümünü Batılı değerlerle hareket eden ve savunan bir aktör olarak yaptı. Mesela Sovyet ardılı coğrafyada liberal demokrasiyi ve piyasa ekonomisini savundu. Demokratik ve laik bir devlet olarak cumhuriyetin bu değerlerini yaymaya yöneldi. Laikliği problemliydi, demokrasisi arazlıydı, insan hakları karnesi bozuktu falan – tüm bu argümanlar isabetli ve değerlidir, tamam; ancak bahsettiğim rotadır, istikamettir, pusuladaki Kuzey noktasıdır. Bunlar bugünküyle mukayese edilemeyecek kadar belirgindi.
Dolayısıyla Türkiye destek buldu. Dünya Türkiye’nin yönelimlerini anladı, saygı duydu.
İstikametten çıkışla istikametin kaybolması aynı şeydir. Türkiye 1990’larda istikameti kaybolmamış bir ülkeydi. Bu, Türkiye’nin dışarıda daha fazla ciddiye alınan ve güven veren bir ülke olması konumunu güçlendiriyordu. Dediğim gibi, tüm aksaklıklara karşın demokratikleşme umudu canlıydı. Ancak bugün durum farklıdır. 1990’ların Türkiye’si Avrupalı bir aktörken, bugünkü Türkiye Ortadoğu’dur. Bu Türkiye’nin algısı, kullan-at prensibine dayanıyor. Avrupa’nın çöpünü kendi topraklarına alan, Avrupa için tampon bölge olmayı kabullenmiş, 6 milyar Avro için demografisini satmış ve geleceğinin kontrolünü yitirmiş, ülke dışında cihatçı fanatiklerle düşüp kalkan, TSK ile bunları yan yana getiren, NATO istihbari paylaşımını Rusya’ya sızdıran, Rusya’nın kucağında NATO’cu rolü yapan ve Kapalıçarşı’da turist kazıklamaya çalışan kulağı kesik esnaf gibi hareket eden bir Türkiye var artık.
Bu rejimin dışarıdan destek bulmaması söz konusu olamaz. Çünkü herkese sunacak bir şeyi var. Satılık olmayan hiçbir şey yok bu ülkede. Avrupa için dün sığınmacılardı toleransın nedeni, bugün ise sırt sıvazlama dönemine girildi çünkü Avrupa, Trump şokundan sonra hararetle Ukrayna’da kullanmak için Türkiye ordusuna ihtiyaç duyuyor. İlke değil, çıkar odaklı bakış uluslararası ilişkilerde en ham ama en temel gerçektir. Türkiye bu yeni rolüyle çok şey vaat ediyor.
Erdoğan bu mümbit alanda siyaset yapıyor. İslamcı olarak ve kupon arazı bakan ‘mahalle emlakçısı esnaf dayı’ stiliyle, her şeyi kendisi için kullanan bir başkan baba söz konusu ve dünya bundan hiç de şikayetçi değil. Zaten demokrasi tüm dünyada mevzi kaybediyor ve uluslararası siyaset kendini kurtarma kavgasına dönüşmüş durumda. Dünyada bir üçüncü büyük savaş kaygısı had safhada. Türkiye bu ortamı iyi kokluyor. İçeride kendisine fayda getirecek yabancı ülke ajanlarının önüne yatabilen zihniyet, dışarıda kucak üzeri siyasetten gocunmuyor.
Rusya, Almanya, İsrail, Fransa, Amerika, İngiltere – yedi kocalı Hürmüz gibi, oradan oraya savrulan Ankara rejimi, içeride aslan kesilip kısır ve köfte yapıp kermes düzenleyen kadınları tutukluyor. Yapılan “operasyonları” bir tür sabun köpüğü TV dizisi gibi çekip içişleri sosyal medya hesaplarından paylaşıyor. Taban bunu “Helal olsun be!” nidalarıyla kutlarken, sırtlan ve çakal koalisyonu iç satış kesmemiş olacak ki, dışarıda da pazarlama ve aparma-koparma işlerine tam istim devam ediyor.
Erdoğan şanslı dedim ya; içeride her şeyi nasıl denk getirdiyse dışarıda da her şeyi aynen öyle kotarıyor. Eskiden siyasetçilerde olan halk korkusu, ordu korkusu, basın korkusu, rezil olma korkusu, mahalle korkusu – hiçbir korku eşikleri olmadığından, gündüz gözüyle ülkeyi satışa, ülkenin geleceğinin karartılmasına devam ediyorlar.
Bu dış dinamiklerin değişmesi kısa vadede söz konusu olmaz.
En az bir 5 yıl kadar bu şekilde devam edeceği az çok belli olan bir dış ortamdan bahsediyorum. Erdoğan içeride Kürtlere anayasal statü verecek. ‘Kese kâğıdı kadar değeri kalmamış anayasaya bunu yazsan ne olur, yazmasan ne olur!’ demeyin. Kürtler için anayasaya Kürt ve Kürtçe yazdırmak önemlidir. Erdoğan’a ve rejime fit olmak durumundalar. Çünkü Türkiye’nin topyekûn düzelmeyeceğini anladılar. Kendilerini kurtarma derdindeler artık.
Demem o ki, bu görece istikrar, içeriyi garanti altına almış olma hali, Erdoğan ve avanelerine dışarıda çılgınlık yapma şansı veriyor. Yeni ABD yönetimi, Rusya-Ukrayna hattına kilitlenmiş AB, ticaret savaşları, kriz beklentileri ve Çin’in yükselişi, dikkatleri Türkiye’ye yoğunlaştırmayacak. Yeni AB stratejisinde Türkiye, işlevi kadar öneme sahip ve hiçbir öncelik verilmeyecek kadar Avrupa dışı bir aktör olarak algılanıyor. Erdoğan gibi bir otokrat için bu ortam çok mümbittir. Demem o ki, bu demokratikleşme ve insan hakları mücadelesi veren dinamikler için kötü haber. Bu dış dinamikler ve konjonktürle rejimin ömrü uzuyor, iyiye doğru bir gidişat zorlaşıyor.
Bana düşen gördüğümü söylemek. Bu dış belirleyicilerden medet umulabilecek bir ortam maalesef mevcut değil. Kısa ve orta vadede de bunun değişeceği yönünde bir beklenti için herhangi bir gösterge yok.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***