NECİP F. BAHADIR | YORUM
Birkaç gün önce Emin Çölaşan’ın Sözcü’de yazdığı yazının başlığı şuydu; “Apo çıkacak da ötekiler ne olacak?”
Cevabını merak ettiği bir soru değil bu? ‘Ötekiler’ dediği ‘mahpusların içeride kalacak olmasına’ bir itiraz… Hatta bir isyan. Bir vicdan sızlaması… Belli ki Çölaşan’ın vicdanı Öcalan’a gösterilen muamelenin diğer mahkumlardan esirgenmesinden rahatsız. Ve yazı olarak satırlara dökülüyor.
Çölaşan, “Bu süreç devam ederse elbette tahliye olacak.” diye yazsa da Öcalan’ın İmralı’dan çıkıp çıkmayacağı ayrı bir mesele… En azından durumu iyileştirilecek… Hapishanesi bir ‘eve dönüştürülecek.’ İyileşme sürecinin başladığı bile söylenebilir. Baksanıza Öcalan bir kanaat önderi gibi ‘açıklama yapmaktan’ geri durmuyor.
8 Mart Kadınlar Günü dolayısıyla bir bildiri bile yayınladı. Bir siyasi parti lideri gibi… Söyledikleri medyada geniş yer aldı.
Emin Çölaşan meslekte 40 yılını deviren gazetecilerden… ‘İktidarlara hep muhalif oldu desek’ yanlış olmaz. ANAP döneminde Turgut Özal’a en ağır eleştireleri yöneltti. ‘Turgut Nereden Koşuyor’ diye kitap bile yazdı. Sol siyasete daha yakın, Kemalist ve laikçi bir çizgiye sahip. O yüzden asker ve yargı bürokrasisi ile sıcak ilişkiler geliştirdi. Daha ilk günden AKP’ye tavır koydu. Erdoğan’la yıldızları hiç barışmadı. Muhalifliği yüzünden Hürriyet’ten ayrılmak zorunda kaldı. İşsiz yılları oldu. Şimdi Sözcü’de yazıyor. Ciddi sağlık sorunlarıyla boğuşurken yazılarını ihmal etmiyor.
İlk vicdan sızlaması değil!
Siyasi görüş ve fikirlerine mesafeli hatta karşı olduğum bir yazar Emin Çölaşan. Hemen her açıdan birbirimize uzak mahallelerin insanlarıyız. Fakat bu onun bir ‘vicdanı’ olduğu tespitini yapmama engel değil. Bu yargıya sadece sözünü ettiğim yazıyla varmadım. Daha önce de ‘vicdanın sesi’ diyebileceğim yazılarını okudum. Çölaşan’ın katı Kemalist ve ödünsüz bir laik kimliği, karşı mahallesinden de olsa ‘vicdanının sesine kulak vermesini’ gerektiriyor. Son yazısı da bunun kanıtı…
Diyor ki o yazısında; “Burada sorulması gereken önemli sorulardan biri şudur; Apo bırakılacak ama hapishaneleri dolduran on binlerce kişi ne olacak, onlar da salıverilecek mi? Terörden hüküm giyen on binlerce kişi hapishaneleri dolduruyor… Bunların çoğuna müebbet verildi. Bu insanlar ömürleri boyunca içeride yatmaya mahkum. 15 kişilik koğuşta 30 kişi kalıyorlar…”
Aralarında kimler yok ki… Erlerden, gazetecilere, esnaftan memurlara kadar… Hepsi ‘terör torbasının’ içine atıldı. Ve suçlu olup olmadıklarına bakmaksızın en ağır cezalara çarptırıldı.
Şu cümle de Çölaşan’ın yazısından; “Ve bir de hiçbir suça bulaşmadıkları halde içeride tutulan binlerce masum insan…”
Her şeyin birbirine karıştığı bu ortamda ‘masum insanları’ görebilmek göz değil, vicdan ister. O vicdan da Çölaşan da var. Öcalan siyasetin ilgi ve alakasına mazhar olurken ‘içerideki masumların’ hatırlanması Çölaşan’a mı kalmalıydı. Nerede İslam’ı siyasetine sermaye ve malzeme yapan siyaset ve medya erbabı? Vicdan dinin en önemli cüzü değil midir?
Siyasal İslamcıların ‘hali pür melalini’ anlatan çarpıcı bir örnek vereceğim. Önce Çölaşan’ın yazısının sonundaki soru cümlesini de paylaşmalıyım; “Bu büyük vicdan borcunun hesabını acaba kimlere sormalı…”
Önce iktidar sahiplerine, sonra destekçilerine sonra da herkese… Zira hiç kimse masum değil. ‘1 oy veren’ seçmenden, kanaat önderine, olup biteni uzaktan seyredene kadar herkesin sorumluluğu var. Hiç şüphem yok ki tarih ve kader bunun hesabını herkesten soracak… Şu alemde kimin yaptığı yanına kar kalmış ki…
Çölaşan ‘hapishane sorununu’ tekrar yazdı. ‘Hapishaneler tıka basa dolu’ başlığının altında rakamlarla ‘hapishane gerçeğini’ anlattı: “Evet, bu rakamlar bir ibret belgesidir ve Türkiye rekorudur… Dünyanın hiçbir ülkesi bu yükü kaldıramaz. Üstelik inanıyorum ki içlerinde binlerce, on binlerce kişi masumdur ve boş yere yatmaktadır…” Helal olsun bu satırları yazan, yazabilen Emin Çölaşan’a…
Karar Gazetesi’nin rezil manşeti
Çölaşan’daki vicdan İslamcı mahallede niye yok? Genelleme yapmanın doğru olmadığının farkındayım. Ve fakat bu soruya sorduracak gerekçem var. Çölaşan’ın yazısından birkaç gün önce Karar Gazetesi, tamamen ticari bir faaliyet olan ‘Maydonoz Döner operasyonunu’ okurlarına “Hükümet Uyur, FETÖ Uyumaz” manşetiyle duyurdu. Allah’tan Elif Çakır, Yıldıray Oğur gibi vicdan sahibi yazarlar manşete karşı çıktı da ‘mahallenin namusu’ kurtuldu. Ardından gazetenin üst düzey yöneticisi İbrahim Kiras, “FETÖ ile mücadele gevşememeli…” diye akla ziyan bir yazı yazdı. Bir bakıma manşetin arkasında durdu. Çakır ve Oğur’a aklınca cevap verdi. Kiras güya ‘entelektüel’ bir isim…
Akıl ve vicdan yoksunundan entelektüel, aydın olur mu? Bu kadar katı önyargılı birini dine, dindara karşı çevrelerde bile bulmak zor. Tarihte bile örneği az. Yazının hiçbir satırında vicdan ve iz’andan eser yok. Tamamen ‘slogan ve kalıp yargılardan’ ibaret. Yazdıkları eleştiri ve analiz falan değil. Hayasızca saldırı, utanmazca iftira ve kara çalma… Şu satırlara bakın, ‘Maydonoz Döner’ operasyonunu İçişleri Bakanlığı bile böyle savunamadı; “Örgüt hesapları bu şirkete “KHK’lılar çalışıyor diye operasyon yapıldığını” ileri sürüyorlar. Kamuda çalışmalarına izin verilmeyen bu kişiler ve aileleri aç kalsın diye uğraşıldığını söylüyorlar. Türkiye genelinde 410 şubesi olan, yurtdışında 7 ülkede daha faaliyet gösteren bir şirketin “evlerini geçindirmek zorunda olan KHK mağdurları” tarafından kurulup işletilmesi inandırıcı geliyor mu size?”
Dosyaya baksa, sorulan soruları okusa bu satırları yazabilir miydi? Vaktiyle yargıda işlem görmüş olmak ticaret yapmaya engel mi? Şirketin başarılı olması, serpilip gelişmesinden ‘olağan şüphe’ çıkarmak ancak akıl ve vicdan körlüğü ve katı önyargı ile açıklanabilir. Kemalist, laik Emin Çölaşan’ın vicdanı nerede, Siyasal İslamcı İbrahim Kiras veya Karar’ın vicdanı nerede? Karar ki bir vicdanı olduğu kabul edilen mahallenin en aklı başında gazetelerinden biri… Sırf bu yüzden hapishanelerde en çok okunan gazete belki. İşte manşeti, işte köşe yazısı… Bu tablo karşısında Çölaşan’a helal, Karar ve Kiras’a yazıklar olsun demez misiniz?
Karar’ın biraz vicdanlı olacağını düşündüğüm Ahmet Taşgetiren’in yazılarına göz attım. ‘Acaba Melek İpek’le ilgili bir yazısı oldu mu’ diye… Bulamadım. Öcalan’la barış yazıları yazan Taşgetiren’in vicdanı Melek İpek’e bir yazı yazdıramamış. Eskiler ismiyle müsemma derdi, ismindeki ‘taş’ kelimesi boşuna söylenmemiş. Taşlaşmış bir kalp ve vicdan… Adaleti ıskalayan, zulme tavır koyamayan Taşgetiren bir de yeri geldiğinden duygusal yazılar yazmaktan geri durmaz. Yazık.
Bu ibret manzarası bana Yahya Efendi’nin o meşhur beytini hatırlattı; ‘Mescidde riya-pişeler itsün ko riyayı / Meyhaneye gel kim ne riya var ne mürayi…’
Haksız mı şair; ‘Mescitte riyakarları bırak, riya ede dursunlar… Sen meyhaneye gel çünkü orada ne riya var ne de riyakar…’. Mescit ve meyhane yerine iki farklı mahallenin adını, riya kelimesi yerine vicdanı yazın karşınıza 2025 AKP Türkiye’si çıkmaz mı?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***