NECİP F. BAHADIR | YORUM
CHP’ye ‘şaibeli kurultay’ soruşturmasının başlatıldığı haberi üzerine bir arkadaş, “Süreç sanki 7 Haziran sonrasına benziyor… Ne dersin?” dedi. “Yok ya… O kadar değil!” diye cevap verdim. Sabah gözlerimi açtığımda, “İstanbul’da 9 belediyeye operasyon…” haberini gördüm. Gözaltına alınanların arasında başkan yardımcıları da var.
Bir haber daha; Van’ın DEM’li Belediye Başkanı Abdullah Zeydan ‘terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardımdan’ dolayı 3 küsur yıl hapisle cezalandırıldı.
Suçu mu?
‘Sivillere kapalı olan bölgeye girmeye çalışmak…’ AKP Van’a gözünü dikmişti zaten. Kayyımın eli kulağındadır. 31 Mart’ta seçmenden yüz bulamayan AKP, yargı yoluyla yerel yönetimleri ele geçirmenin peşinde.
Yazı bittiğinde veya akşam saatlerinde kim bilir, başka ne tür yargı haberleri düşecek medyaya. Öngörmek veya kestirmek güç. Fakat hedef belli; muhalefet! Özellikle de CHP…
Ve biraz daha daraltacak olursak Ekrem İmamoğlu… İmamoğlu’nu dört koldan ‘kuşatma harekatının’ tüm hızıyla sürdüğünü söylemek yanlış olmaz. Sandıkla sonuçlanacak süreç bu…
7 Haziran sürecinde neler olmuştu?
Bana “Sen ne dersin?” diye soran arkadaş haklı mı acaba? Yaşadıklarımız ‘7 Haziran sürecine’ benziyor mu? Akşam yatarken farklı düşünüyordum, sabah haberleri görünce, “Neden olmasın!” noktasına geldim. 7 Haziran sonrası ile bugün yaşananlar arasında içerik olarak büyük farklar söz konusu. 7 Haziran, Türkiye’nin en kanlı süreçlerinden biriydi.
AKP’nin oyları yüzde 40’lara düşmüş, tek başına iktidar gücünü kaybetmişti. Partinin başında Ahmet Davutoğlu vardı. MHP lideri Bahçeli sahneye çıktı ve daha kesin sonuçlar bile açıklanmadan, seçim akşamı, “Yeniden seçim!” dedi. Davutoğlu, muhalefet partileriyle koalisyon görüşmeleri yaptı. CHP lideri Kılıçdaroğlu, Bahçeli’nin başbakanlığında ‘hükümet formülü’ bile önerdi. Lakin karşılık bulmadı.
45 günlük süre ‘nafile turlarla’ geçti. Erdoğan ve Bahçeli bütün hükümet modellerine kapıyı kapatmış yeni seçime göre pozisyon almıştı. O arada ülke adeta bir terör fırtınası girdi. Her yerde bombalar patlıyordu. IŞİD ve PKK gemi azıya almıştı. Başkent Ankara, Türkiye tarihinin en kanlı saldırısına’ hedef oldu. 103 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı. Terör ülkenin üzerine kabus gibi çöktü.
Dönemin Başbakanı, Ankara saldırısı için ‘kokteyl terör’ ifadesini kullandı. Fail tek bir örgüt değildi. PKK da vardı, IŞİD de… Bu birbirinden farklı iki terör örgütü nasıl olduysa ‘eylem birliği’ içine girmişti.
Gerçekten öyle miydi? Neydi bu? Terör neden tekrar kanlı yüzünü göstermiş, her yeri kana bulamıştı?
Çok sorular soruldu. Fakat ikna edici cevaplar gelmedi. Ölen öldüğüyle kaldı. ‘7 Haziran’ dosyası günü geldiğinde açılmak üzere tarihe havale edildi. AKP oralı olmadı çünkü.
Kanlı terör dalgası seçmenin tercihinde ‘büyük değişimler’ doğurdu. Hükümet kurulamadığı için mecburi istikamet olarak gidilen seçimde AKP oyların yüzde 49.5’unu aldı. HDP’nin oyu yüzde 13’ten 10.7’ye düştü. AKP 5 ay önce yitirdiği iktidarı tekrar elde etti. Hem de tek başına…
Başarı kimindi? Partinin başındaki Davutoğlu’nun mu? Bir yönüyle ‘evet…’ Ama o da bir zavallıydı. Seçim zaferinin keyfini süremedi. Bir ‘iç darbeyle’ devrildi. Ağlaya ağlaya koltuğunu Binali Yıldırım’a bırakmak zorunda kaldı.
Hem ‘7 Haziran’ hem de ‘Davutoğlu’na darbe’ yeteri kadar tartışılmadı. Oysa bu iki olay ülkenin kaderi çizdi. Sonrası 15 Temmuz ve sistem değişikliğiyle geldi. Yakın siyasi tarihin ‘dönüm noktası’ oldu. Gün gelir o dosyalar açılır ve yüzlerce kişinin yaşamına mal olan kanlı terör dalgasının ve Davutoğlu’na darbenin ‘gerçek yüzü’ ortaya çıkar. Kesinlikle Her ikisi de kendi dinamikleriyle gelişen ‘masum olaylar’ değil.
Dün ‘terör’ sahnedeydi, bugün ise ‘yargı’!
7 Haziran sürecinde ‘terör’ sahnedeydi. Bugün ise ‘yargı.’ Yine AKP’nin seçim kaybettiği bir dönem… 31 Mart’ı kastediyorum. Erdoğan siyasi hayatının en ağır hezimeti ve bozgununu yaşadı. Ve genel seçimleri ‘kazanma ihtimalini’ neredeyse yok etti. Eğer siyasi ve sosyal ortam 31 Mart öncesi gibi devam ederse Erdoğan’ın bekleyen ‘kötü bir son.’
Erdoğan ve AKP kaybedecek şeyi çok olanların iktidarı. O yüzden, iktidarı bırakmamak için her yolu deneyecekleri muhakkak. Yargı fırtınasının, ‘terör dalgası’ gibi siyaset odaklı olduğunu söylemek bilmem yanlış olur mu?
Son dakika!!!
Daha yazı bitmeden bir haber daha; daha önce ‘gözaltı’ işlemi yapılarak ifadesi alınan CHP Gençlik Kolları Başkanı Cem Aydın hakkında 2 yıldan, 5 yıla kadar hapis cezası istemiyle iddianame düzenlenmiş.
İddianameyi hazırlayan kim? İstanbul Başsavcılığı… Davacı kim, İstanbul Başsavcısı… Bu bile iddianamenin ne kadar hukuktan yoksun olduğunun göstergesi değil mi? Göz göre göre en basit hukuk kuralları çiğneniyor.
Herhalde Esenyurt’la başlayan, Beşiktaş’ya devam eden, İstanbul’da 9 belediyeye operasyonla zirve yapan yargı dalgasının hukuki olduğunu düşünen yoktur. Yargı AKP’nin herhangi bir organından farksız. Hakim ve savcıların önemli kısmı vaktiyle AKP teşkilatlarında görev yapan avukatlardan… Demokratik sistem, güçler ayrılığı, yargının bağımsızlığı yıllar önce terk etti ülkeyi. İlla bu acı gerçeği görmek için kapının bir sabah polis tarafından çalınması mı gerekiyor?
AKP’nin pek sevdiği hukukçulardan Adem Sözüer, T24’e verdiği röportajda bakın ne diyor; “HSK’daki gücünüzü kullanarak yargıyı emir komuta zinciri düzenine getirmişseniz Anayasa askıdadır. ‘Anayasa askıda’ demek şu an ki durumu özetleyecek en hafif tabir olur…”
Herkes farkında da bir hukuk hocasının çıkıp ‘Anayasa askıda’ diye feryat etmesi basit bir şey değil. Eğer gündem izin verirse bu konuya tekrar dönmek isterim. ‘Anayasa’nın askıda’ olduğu bizzat AKP hukukçusu tarafından itiraf ediliyorsa başka söze ne hacet…
Galiba Erdoğan, ‘7 Haziran’a benzer süreç için düğmeye bastı. Mesajı alan yargı da CHP başta olmak üzere ‘muhalefeti kuşatma harekatına’ girişti.
Peki aynı sonucu alabilir mi? Yüzde 50 artı 1’i bulabilir mi? Ne dersiniz?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***