NECİP F. BAHADIR | YORUM
Belli ki yargı Erdoğan’ı bekledi. Cumhurbaşkanı, yurtdışı programı nedeniyle renk vermemişti. Grup toplantısında TÜSİAD’ın çıkışını ‘es geçmesi’ beklenemezdi. Gerilim ve kutuplaşma için bulunmaz fırsattı. Bir bakıma ayağına kadar gelmiş bir pas…
Ve şaşırtmadı, konuştu Erdoğan! “Eyy TÜSİAD!” dedi; “Haddinizi bileceksiniz. Çöktü denilerek feveran ettikleri, yıllardır tıkır tıkır işleyen rant düzenleridir…”
Yargı ‘işareti’ aldı ve anında düğmeye bastı. Emniyetten TÜİSAD Başkanı Orhan Turan ile YİK Başkanı Ömer Aras’ın ‘gözaltı’ yapılarak getirilmesini istedi. İktidarı daha yüksek dozda eleştiren Aras hakkında üç gün önce soruşturma başlatılmıştı zaten. Şimdi buna Orhan Turan da ekleniyordu. Polis, her iki iş insanının da kapısına dayandı. Sabah, şafak vaktinde değildi.
Neden? Çünkü Erdoğan konuşmasını öğleden sonra yapabildi. Orhan Turan akşam saatlerinde, eli cebinde rahat tavrıyla adliyeye giriş yaptı.
Turan’ın bu ‘umursamaz ve rahat’ görüntüsü Ankara’nın, AKP çevrelerinin gözünden kaçmadı. Nasıl olurda iktidara ‘had bildirmeye’ kalkan biri bir eli cebinde diğer kolunu sallayarak ifadesini alacağı savcıya doğru yürürdü. Ankara’nın bir göz işareti yetti, ‘gereği yapıldı.’
İki iş insanı iki yanında ve kollarında iki polis uzun koridorda medyanın gözleri önünde yürütüldü. Teşbihte hata olmaz, manzara oydu; podyuma çıkmış mankenler gibi…
O görüntü ve fotoğraf ülkenin da hafızasına kazandı. Ahmet Kaya o şarkıyı ‘ötekiler’ için söylemişti oysa. ‘Öz yurdunda garip, öz yurdunda parya olanlara… ‘Yanıma gel, yanıma anne / İki yanımda iki polis / Ellerim kelepçede / Beni bul beni bul anne…’
Tarihe giren fotoğraf!
Bu şarkıyı TÜSİAD’ın fotoğrafı eşliğinde mırıldanacağım hiç aklıma gelmezdi. Aklımıza gelmeyen nice olay başımıza geldi. Görünürde ellerinde kelepçe yoktu belki… Fakat iki ellerini tutuş şekillerine dikkatlice bakarsanız ‘kelepçeli gibi’ görürsünüz. ‘Görünmez bir kelepçe’ takılıydı sanki. ‘Ellerini kelepçe varmış gibi tutmaları yönünde’ uyarılmış olmalılar. Ankara kızdırmaya gelmezdi!
Her iki ismin de yüzüne dikkat ettim, zerre korku, pişmanlık ve endişe emaresi göremedim. Sonunda mahpusluk riskinin bulunduğu akıbetlerine doğru asil ve gururla yürüyorlardı. Bu ‘utanç’ onların değil, AKP’nindi. Bu görüntünün hayat hikayelerinin ‘şeref sayfaları’ arasına gireceğinin farkındaydılar. Bir avuç AKP’li dışında kahir ekseriyetin bu manzaradan hoşnut olduğunu düşünmüyorum.
AKP’nin devri iktidarını ‘özetleyen fotoğraf ve görüntüler’ o kadar çok ki… Bir müzeyi doldurur. Bu da aralarına katıldı. Fakat her açıdan bir ‘tarihi fotoğraf’. İş insanından akademisyene, gazetecisinden, yazarına hatta ev hanımına kadar ‘iki polisin iki kola girdiği’ çok görüntü yaşattı ülkeye AKP… Fakat TÜSİAD’ın iki kolunda iki polis bir ilk.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ne düşündü acaba? Yarın yurtdışına çıktığında gelecek soruların cevabını mı?
İsimler önemli değil, polisin koluna girip derdest ettiği TÜSİAD’tır. İstanbul sermayesidir yani. Türk ekonomisinin lokomotifi yani. Ankara siyasetinde zaman zaman ‘Bizans’ diye nitelenen TÜSİAD…
TÜSİAD’ın siyasi sicili pek parlak değil. Sık sık siyaset dışı odaklarla birlikte iktidarlara ayar verdiği doğru. Son çıkışı diğerlerinden farklı. Gerek Orhan Turan gerek Ömer Aras konuşmalarında ‘demokrasi, özgürlük, yargı bağımsızlığı gibi’ konuları dillendirdi.
Gecikmiş olabilir, yeterli bulunmayabilir fakat TÜSİAD’ın ‘demokrasi, hukuk ve özgürlüklerden’ yana tavır koyduğunu kayda geçirmek lazım. Keşke Boydaklar’ın mallarına çökülürken, İpek grubu haraç mezat satılırken, Anadolu esnafının malları talan edilirken de ses çıkarabilselerdi! Yine de ‘dünkü sessizliği’ bugünkü ‘demokratik çıkışlarına’ gölge düşürmemeli. Turan’ın da, Aras’ın da hakkı teslim edilmeli. AKP’ye klasik anlamda ayar falan vermediler, iktidarı demokrasi ve hukuka çağırdılar.
TÜSİAD’ın en üst düzey iki yöneticisi konuşmalarını hazırlarken Ankara’nın büyük tepkisine neden olacaklarını düşünmemiş olabilir mi? Ağzını açanın soluğa hapishanede aldığı bir ortamda AKP iktidarına yöneltilecek eleştirilerin kıyameti koparacağını tahmin etmiş olmalılar. Hatta linçe uğrayacaklarını, yargı konusu olacaklarını hesaba katmamış olmaları mümkün mü? Burası iktidar sahipleri hakkında fala baktığı ve sevimsiz şeyler söylediği için tutuklanan astrologların ülkesi… 14 yaşındaki kız öğrencilerin ‘terörden’ yargılandığı bir coğrafya.
Peki, linç ve yargı tehdidini, göre göre Turan ve Aras TÜSİAD adına neden konuştu? Erdoğan’ı kızdırmayı, çileden çıkarmayı neden göze aldı? Aynı mesajı daha mutedil ve sakin üslupla söylemek varken dilini neden sertleştirdi? Şirketlere kayyım atamayı kolaylaştıracak düzenleme falan bana ikna edici gelmiyor. TÜSİAD’ın konuşmasının daha başka sebebi olmalı. Yoksa durduk yerde neden rahatını bozsun?
Neden bayrak açtılar?
Orhan Turan ve Ömer Aras’ın konuşması anında manşetlere çıktı. Erdoğan yurtdışındaydı. Tansiyonu düşürmek için geri adım atmak zor değildi. Buna yeltenmedi. Bu da ‘bilinçli ve hesaplı’ bir çıkış olduğunun kanıtı… TÜSİAD kurumsal olarak yazılı açıklama yaptı ve Turan ve Aras’ın arkasında durdu. ‘İstanbul sermayesi’ neden ve niçin AKP’ye bayrak açtı?
Bana öyle geliyor ki TÜSİAD da ateşin bacayı sardığını, ‘geminin batmakta olduğunu’ gördü. Gemi battıktan sonra lüks kamarada oturmuşsun, güvertede bulunmuşsun ne fark eder? Tayfa da kaptan da aynı akıbete duçar olmaktan kendini kurtaramaz. ‘TÜSİAD’ın çıkışı’ kendisini gemiden dışarı atma çabasından başka bir şey değil. Artık bu sularda patron da olsan, emekçi de olsan ‘gemini yüzdürmen’ mümkün değil. ‘Yurttan sesler korusu’ gibi toplumun her kesiminden feryatlar yükseliyor, en alttan en üste…
Biraz geç oldu ama sonunda TÜSİAD da uyandı. Evet, ‘gemi batıyor…’
Yargı Turan ve Aras’ı ne ile suçladı; ‘adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ve gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma…’.
Şaka gibi… Bir iş insanı yargı sürecini nasıl etkileyebilir? AKP ve medyası hemen her gün bu suçu bile isteye işlerken neredeydi savcılar? Bırakın ‘etkileme teşebbüsünü’ doğrudan yargıya verilen talimatlar o kadar çok ki… AKP sözcüleri iktidar yanlısı gazeteciler, troller dururken iş insanlarını ‘adil yargılamayı etkileme teşebbüsle’ itham etmek insanın aklıyla alay etmekten başka bir şey değil.
Suça bak; ‘gerçeğe aykırı bilgiyi alenen yayma…’
AKP medyasının sabah akşam yaptığı ne ki? Hangi yayında ‘gazetecilik ve bilgilendirme amacı’ güdülüyor. Baştan sona haberler, köşe yazıları, yorum ve analizler ‘psikolojik harbin’ gereğinden ibaret. Ankara’nın belli mekanlarında hazırlanan ‘bilgi notlarının’ medyaya servis edildiği, oradan da haber ve yorum diye okuyucuya iletildiğini bilmeyen var mı? Eskiden de olurdu. Fakat bu kadarı hiç görülmedi.
‘Hukuk bu kadar zorlanmaz’ diyeceğim ama boşuna… Öyle örnekler sergilendi ki hukuk dibi görünmeyen derin çukura döndü. Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk dayanamadı, “Savcılar yasalara işkence yapıyor!” dedi. Ne anayasa ne yasa, ne mevzuat… Yargı Ankara’nın bir işaretine bakıyor. Şekil A’da görüldüğü gibi…
“Ne mi olmalıydı!” sorusunun cevabı belli…
Erdoğan TÜSİAD’ın eleştirilerine madde madde cevap vermeliydi. “O öyle değil böyle!” diyebilmeliydi. Medya elinin altında. Sesini duyurma sıkıntısı yok. Fakat verecek cevabı var mı? Olmadığı ortada…
TÜSİAD’ın söyledikleri doğru çünkü… Sistem çöktü… Patron da, emekçi de halinden memnun değil. Kimsenin yüzü gülmüyor. Erdoğan, “Hayır, yalan söylüyorsunuz. Herkesin yüzü gülüyor…” deseydi ya…
Diyebilir miydi?
Söyleyecek sözü olmayanlar başka yollara tevessül eder, Erdoğan’ın yaptığı da yargı ile konuşmak… Ya da yargıyı konuşturmak. Asırlar önce kendisini tebliğe gelen Musa’ya ne demişti Firavun; “Seni hapse atarım…”
Hapse atmak, mahpusla korkutmak Firavun özelliği…
2025 AKP Türkiye’si; herkes gibi TÜSİAD’ın da iki yanında iki polis…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***