M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
“Geldi, gelecek!” derken Donald Trump, ABD’nin dümenine geçti. Aslında Trump, 20 Ocak’ta daha başkanlık koltuğuna oturmadan ülkeyi yönetmeye başladı. Şimdi ise bütün dünya 78’lik bu ihtiyarın neler yapabileceğini kestirmeye çalışıyor. O ise Tayyip Erdoğan’ın, başbakanlığı döneminde ‘tek adamlığa’ giden yolun taşlarını döşediğindeki yöntemi uyguluyor.
Türkiye’de siyaseti takip eden pek çok kişi/kesim, Erdoğan’ın Gezi protestolarından sonra diktatörleşmeye başladığını düşünür. Oysa oraya gelinceye kadar atılan onlarca kritik adım vardı. Size Gezi Protestolarının yaşandığı 31 Mayıs 2013’ten çok daha eski bir hatıramı paylaşacağım. Yıl 2007. Ayı ve gününü hatırlamıyorum. Ama yaz ayları idi. Bir grup iş insanı ile Boğaz turu yapan bir teknede akşam yemeği yiyoruz.
Teknede öyle salon masaları gibi 12 kişilik masalar yok. Dörder kişilik masalar var. Benim karşımda madencilik sektöründe ciddi yatırımları olan bir iş insanı var. Siyasal İslam’ın dünya için nasıl büyük tehlike olduğunu anlatıyor. Ben de sorular sorarak onun fikirlerini daha net ortaya koymasını sağlamaya çalışıyorum.
ERDOĞAN’IN İŞ DÜNYASINI TUZAĞA ÇEKME YÖNTEMİ
İktidarın Batı standartlarındaki demokrasiyi Türkiye’ye getirmeye çalıştıklarını söylediği günlerde bana Erdoğan’ın demokrat falan olmadığını, ülkeyi ustaca bir tuzağa çekmeye çalıştığını anlatıyor. Söylediğine delil olarak da kendi sektörlerinden örnek veriyor. Söylediğinin özeti şuydu: “Bildiğin gibi madencilik sektörü verilen işletme ruhsatı süresi kadar bir yerde faaliyet gösterebilir. Bizim sektörde bir süredir şöyle bir durum yaşanıyor; işletim süresi biten firmalar, belgelerini hazırlayıp Enerji Bakanlığı’na yeniden ruhsat almak için başvuruyor. Yeni ruhsat belgesi vermek yerine bize, ‘Şu belgelerin eksik demiyorlar’ bunun yerine ‘Ruhsatı dert etmeyin, sanki ruhsatınız varmış gibi faaliyetlerinizi sürdürün’ diyorlar. Bu yaklaşım, sektörü yasa dışı işlem yapıyor duruma düşürüp kendine gebe bırakma çabasından başka bir şey değil.”
Muhatabım, kendi sektörüne ilişkin yöntemi anlattıktan sonra başka sektörlerde de farklı yöntemlerin uygulandığını, öteki iş insanlarından duyduğunu aktardı. Ardından da, “Bütün bunlar, iş dünyasında ipleri kendi eline alma çabası. Bir süre sonra da iş dünyasında herkesin büyük açıkları oluşacak ve kendine gebe bırakılmış olacak.” diye ekledi.
Konumuz doğrudan Erdoğan değil, bir ülkenin adım adım demokrasiden uzaklaşmasını sağlama yöntemi…
TARAFTARLARI TRUMP’TAN DAHA FAZLASINI İSTİYOR
ABD gibi güya dünyada demokrasinin liderliğini yapan bir ülkenin nasıl adım adım tek adamlık rejimine sürüklendiğini izliyoruz. Trump’ın neler yaptığını ya da yapmak istediğini daha göreve başlamadan öğrenme fırsatımız oldu.
- Kuzey komşusu Kanada’yı ABD’nin 51’inci eyaleti yapmak istedi.
- NATO ittifakı içinde birlikte yer aldığı Danimarka’dan Grönland’ı alacağını duyurdu.
- Meksika Körfezinin adını Amerika Körfezi olarak değiştirdi.
- Kanada ve Meksika’ya yüzde 25 gümrük vergisi koyacağını ilan etti.
- Panama Kanalı’nın 1999’dan önce olduğu gibi yine ABD’ye devredilmesini talep etti.
- ABD’yi Dünya Sağlık Örgütü’nden ve Paris İklim Anlaşmasından çıkardı,
- Güney Afrika’da kamulaştırma yasasını bahane ederek bütün yardımları askıya aldı.
Bu sayılanlara önümüzdeki günlerde yenilerinin ekleneceğine kuşku yok.
ABD’de seçim öncesinde Trump’a karşı çok ağır bir medya muhalefeti yaşandı. Toplumun önemli bir kesimi, yöneltilen eleştiri ve suçlamaların yersiz ve haksız olduğuna inandı. Trump şimdi medyayı, üniversiteleri, sivil toplum kuruluşlarını ve iş dünyasını yanına çekmek için Türkiye’dekine benzer yöntemlere başvuruyor.
“Bu yöntemler ABD’de sökmez!” demeyin. Hukuk dışında görülen bir direniş yok. Düne kadar muhalefet eden isimler şimdilerde yeni başkana şirin görünmek için hiç hesaba katılmadık yollara başvuruyor. Seçim öncesi en ağır muhalefeti sosyal medya grubu META ya da bildiğimiz adıyla Facebook ve Instagram’ın sahibi Mark Zuckerberg’in dün kendi yaptıklarını, özeleştiri adı altında şiddetle eleştirmesi bunun bir örneği idi.
🔴 Mark Zuckerberg:
▪Covid döneminde gerçekleri saklamamız için bizi zorladılar.
▪Aşının yan etkileri olabileceğini söyleyen herkesin paylaşımlarını silmemizi istediler.pic.twitter.com/sQqYjyWyDR
— Conflict (@ConflictTR) January 10, 2025
Yakın geçmişte küreselleşmenin getirdiği kurum yoğunluğu insanları bunalttı. Sistemin insan için olduğu unutulur oldu. Trump’ın yaptığına popülizm deniyor. Ama popülizm kavramının altında zaten geniş kitlelerin ilgisini çekecek yöntemlerin uygulanması yatıyor. ABD’lilerin büyük çoğunluğu Trump’ta insana dönüşü gördü.
Ülkede toplumun büyük çoğunluğu, Trump’un bütün bunları ABD için yaptığını düşünüyor ve ABD’nin dünya tarafından daha fazla sömürülmesini istemiyor. Yanlış okumadınız! Halk, hatta Trump dünyanın ABD’yi sömürdüğü inancında. Çin’e karşı, Avrupa Birliği’ne karşı komşularına karşı hep ticaret açığı verdiklerini ve ABD’nin bu yük altında ezildiğini düşünüyor.
TRUMP’IN ÜÇÜNCÜ KEZ SEÇİLMESİNİN ALTYAPISI HAZIRLANIYOR
ABD sistemi Trump’ı frenler diye düşünüyorsanız, gerçekten yanılıyor olabilirsiniz. Sistemin bir fren mekanizması var elbette. Ekibi bunu nasıl aşacaklarına ilişkin çalışmalara çoktan başladı bile. Bunlardan ilk önemli adımı Cumhuriyetçi Kongre üyesi Andy Ogles attı. Ogles, Trump’ın üçüncü kez seçilmesinin önünü açmak amacıyla anayasa değişikliği önerisini Temsilciler Meclisi’ne sundu bile.
Böyle bir anayasa değişikliği hayli zor bir süreç. Başarılır mı, bilmiyorum. Ama bir girişimin olduğu gerçek. 1951’deki meşhur 22. değişiklik üç dönem seçilmeyi engelliyor. Onun öncesinde ise örneği var. Franklin Roosevelt, iki dönemden fazla seçildi. 1933-1945 yılları arasında görev yaptı. Üç değil, dört kez seçildi.
Trump, bizdeki Neo Osmanlıcı zihniyet gibi ABD topraklarını genişleteceğini söylüyor. Meşhur Los Angeles konuşmasında, “Çok yakında yüzölçümü genişlemiş bir ülke olabiliriz” dediği hafızalarda.
Trump geldikten sonra Türkiye dünyada artık yalnız değil. Amerikalılar da Türkiye’dekiler gibi belirsizliğin ve öngörülemezliğin şiddeti altında yaşayacak. Bütün bu öngörülememezlik, ABD halkına fakirlik olarak dönecek.
Yeni ABD Başkanı, bunun da önlemini almış görünüyor. “Bu ülkeye dini geri getiriyoruz.” dedi. Amerikan milliyetçiliğinin yanına dini de yerleştirince iktidar açısından işler yoluna girecek demektir.
Dolar milyarderlerini kendi etrafına toplayan Trump, orta sınıf ve fakirleri de din ile oyalayacak demektir. Pek çok yazımda dile getirdiğim gibi din ve milliyetçilik her ülkede pazarlanabilecek iki değişmez meta durumunda.
Trump, bir açık hava toplantısı sırasında kurşun kulağını sıyırdıktan sonra söylediğini hatırlayalım: “Hayatım bir sebepten ötürü kurtarıldı. Tanrı beni Amerika’yı tekrar büyük yapmak için kurtardı.”
Kendini Tanrı’nın gönderdiğine inanan biri ABD’nin başında! Ölünceye kadar orada kalmak isteyecek. Kime hizmet edeceğini ise ülkesinde ilk ağırladığı konuğun İsrail Başbakanı Netanyahu olduğundan çıkaralım.
Netanyahu da ağırlandığı ABD’de Trump ile yakın çalışarak Orta Doğu haritasını yeniden çizeceklerini söylüyor. Bizdeki Saray çevresi ise hâlâ, Trump’ın seçimler sonrası Erdoğan hakkında söylediği “Türkiye Suriye’ye çöktü” sözü ile teselli bulsunlar.
9 Ocak tarihli “Keskin Trump, ABD’yi çöküşe sürükleyen kişi olursa” başlıklı yazımı fırsat bulduğunuzda okumanızı isterim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***