ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
Başlık kafanızı karıştırmasın. Her kelime için ayrı ayrı ve uzun uzun yazılar yazmak gerekiyor ama tweet’lerin bile okunmadığı bir zamanda ‘10-15 bölümlük analizlere’ girmeyeceğim. Ben yazarım yazmasına da size eziyet etmek istemiyorum… O yüzden üçü bir arada kahve gibi ama kesinlikle onun kadar kötü değil, hepsini bir arada ve butik şekilde anlatmaya çalışacağım.
Gerek buradaki yazılarımda, gerekse de yayınlarında ısrarla anlatıyorum; Donald Trump’ın ikinci dönemi sıradan bir iktidar değişimi olarak görülmemeli. Çünkü sadece hükümet değil, rejim de değişiyor.
ABD’nin yeni başkanı yalnızca öngörülemez, populist bir lider değil; aynı zamanda küresel düzeni sarsabilecek bir aktör ve arkasında güçlü bir koalisyon var.
Hem de nasıl bir koalisyon!
Evanjelik dinci gruplardan, Yahudi sermayesine, teknoloji devlerinden azınlık gruplarına kadar herkes orada. Dünyanın en zengin iş insanı Elon Musk da var, yeni muhafazakarların temsilcisi JD Vance gibi isimler de. Mavi yakalılar da var Latin zenginlerde. Bir nevi ‘aşure’ gibi. Zaten ürkütücü olan da o…
Çünkü Trump’ı aşan ve giderek Amerika dışına da yayılan yeni tür bir muhafazakarlık ile karşı karşıyayız. Trump’ın yemin edip göreve başladığı 20 Ocak’tan bu yana sadece ABD televizyon kanalları değil, dünyanın dört bir yanındaki ekranlar ‘son dakika’ duyurularından geçilmiyor.
Washington DC’de çalışan gazetecilerin dengesi şaştı. Sakin geçen 4 yıllık Biden döneminin acısını çıkarırcasına her dakika yeni bir ‘manşet veren‘ Trump fırtına gibi esiyor. Ancak bu noktada Trump’ın ‘son dakikalarına’ virgül koyup, AKP tayfasının çok sevdiği tabirle ‘büyük resme’ bakalım.
Merak etmeyin Saray’ın her şeyi bilen uzmanları gibi sizi bayıltmayacağım. Aksine o kadar basit anlatacağım ki ‘yerli Aynştayn bile‘ anlayacak.
“O da kim?” demeyin bi zahmet Google edin. Üşeniyorsanız Chatcpt’ye de sorabilirsiniz. Adını yazdırıp bana yeni bir dava açtırmayın!
Trump’ın ekibini yakından tanımak ve ‘Trumpizm’in nasıl bir şey olduğunu görebilmek için elimizde eşsiz bir fırsat vardı; Muhafazakar Siyasi Eylem Konferansı (CPAC). Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü bu yazıyı konferansın son günü yazıyorum. Siz okuduğunuzda muhtemelen bitmiş olacak.
Fakat endişe etmeyin; açılış konuşmasından Elon Musk’un testereli şovuna kadar (böylece başlıktaki testereye de gelmiş olduk) her şey Youtube’da var. Peki 1970’lerden bu yana devam eden, Amerikan muhafazakarlarının çatı örgütünün bu yılki konferansını neden önemsemek gerekiyor?
Liberal ve demokrat çevrelerce çok ciddiye alınmayan hatta, “Trump kazanırsa ABD’den göçerim!” diye dalga konusu yapılan ‘yeni muhafazakarlık‘ artık ana akım haline geldi denilebilir. Hatta ABD sınırlarını da aştı ve bu yılki CPAC toplantısı dünyanın dört bir yanından muhafazakar isimlere ev sahipliği yaptı.
Washington DC’nin son yıllarda giderek daha popüler hale gelen National Harbor (Milli Liman) bölgesindeki konferans 4 gün sürdü. Arjantin’den Avustralya’ya, Meksika’dan Güney Kore’ye, gerçekten de dünyanın dört bir yanından gelen siyasetçilerle doldu taştı.
Toplantının yıldızlarından birisi şüphesiz başkan yardımcısı JD Vance idi denebilir. Şimdiden 2028 seçim kampanyasını başlattı yorumları yapılan Vence alkışlarla kesilen konuşmasında herkese ayar verdi. Tam anlamıyla yükselen muhafazakar siyasetin özeti gibi konuştu.
JD Vance’i dinlerken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TUSİAD’ı fırçalarken kullandığı, “Artık eski Türkiye yok, yeni Türkiye’de herkes haddini bilecek!” ifadelerini hatırladım. ABD Başkan Yardımcısı da aynı tonda konuştu. JD Vance Türkiye Cumhurbaşkanı olsa ‘Yav he he!’ der geçeriz de; adam ABD Başkan yardımcısı ve kuvvetle muhtemel bir sonraki ABD Başkanı. Dolayısıyla blöf yaptığını düşünemeyiz.
JD Vance geçen hafta da Münih Güvenlik Konferansı (MGK)’nda AB liderlerine ayar verdi. Hem de öyle böyle değil. MGK Başkanı Christoph Heusgen, ABD ile görüş ayrılıkları olduğunu söylerken gözyaşlarına hakim olamadı. Gerçekten de tarihi görüntülerdi.
JD Vance alkışlarla ve sloganlarla kesilen konuşmasında Başkan Trump’a övgüler düzmeyi de ihmal etmedi tabi. Bu yönüyle her iki cümlesinden birinde, “Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan!” diye başlayan AKP’lileri hatırlattı ama galiba bu durum siyasetin evrensel kurallarından birisi.
CPAC konferansının yıllar geçse de unutulmayacak görüntüsü ise Arjantin liderinin kürsüye çıkmasıyla oldu. Ülkesindeki seçim kampanyası sırasında testere şovları ve radikal fikirleri ile dikkat çeken Arjantin Devlet Başkanı Milei şanına yakışır şeyler söyledi ama asıl hamlesini Elon Musk’a elektrikli testere hediye ederek yaptı.
Gerek Trump’ın seçim kampanyası gerekse de Beyaz Saray günlerine damga vuran ve bu yönüyle ‘Eş ABD Başkanı‘ yakıştırmaları yapılan Elon Musk, Milei’nin bu muz ortasını kaçırmadı ve testere şovuyla kendinden söz ettirdi. Nitekim bu şovdan kısa süre sonra Pentagon tarihin en büyük işten çıkarması yaşandı. Böylece Elon Musk’ın ‘Bu testere ile bürokrasiyi doğrayacağı‘ vaadinin balon olmadığı da görüldü.
Bu noktada bir kehanette bulunayım; eğer ben Trump tarzı politikacıları biraz tanımışsam, Trump ile Musk’ın ‘üç vakte kadar’ bozuşacağını söyleyebilirim. Trump gibi her şeyin merkezine kendini koyan isimler ne güçlerini paylaşırlar ne de rol çaldırırlar.
Gelelim görünce vücut kimyanızı bozan o ana!
Sedat Peker’in tabiriyle 40 yaş altı bilmez; bir dönem Türkiye’de bir telefonla muhatabının vücut kimyasını bozan mafya liderleri vardı. Sonra ‘Reis‘ geldi ve o mayfa liderlerini kapının önüne bağladı. ‘Telefonda ağlatma işini’ artık bizzat yapıyor.
Aslında biraz da lafı dolaştırıyorum çünkü elim gördüklerimi yazmaya gitmiyor. Bir dönem Trump’ın en yakın isimlerinden olan, MAGA hareketinin ideoloğu sayılan stratejist Steve Bannon kürsüye çıktığında aslında keyifsiz gibiydi. “Eh sonuçta dünyanın en zengin ve en çılgın adamından sonra kürsüye çıkıyorsunuz. Ne yaparsa yapsın Musk’ın önüne geçemez.” diyordum ki Bannon yine ters köşe yaptı.
Benim yazmak istemediğim ama tarihe utanç sembolü olarak geçen malum selamı yaptı. Çok merak eden Google’a baksın çünkü ben buraya alıp size göstermeyeceğim. Salondan ‘yuhalanmak’ yerine alkış alan Bannon, “Amin!” deyip başka bir aşamaya geçti. Bannon da Trump’a övgüler yağdırıp onun ‘chosen one-seçilmiş kişi’ olduğunu savundu.
Hızını alamayıp, “Trump gibi siyasiler tarihte az bulunur. O yüzden 2028’de de başkan olması gerekiyor.” dedi. AKP yandaşları, “Ee canım ne var bunda, Trump’ın yeniden aday olmasını engelleyen Anayasa maddesi değiştirilir, Allah’ın ayeti değil sonuçta!” diyebilirler ama bu iş biraz karışık.
ABD Anayasası’nı değiştirmek ‘deveye hendek atlatmaktan’ zor. Teknik olarak anlatmayayım; imkansız diyeyim yeter.
Bannon’un tartışmalı selamı sonrası, “Nazizm Cumhuriyetçi Parti’yi ele mi geçiriyor?” tartışması alevlendi. Trump’ın rüzgarı ile bu alevlerin yangına dönüşmesi kaçınılmaz deyip CPAC konferansının içeriğinden devam edelim.
Amerikan muhafazakarlarının İsrail desteği malum. CPAC Konferansını da, “Her şartta ve koşulsuz İsrail’e destek!” gösterisi şeklinde özetlemek mümkün. Kürsüye çıkan herkes İsrail’e desteğini vurguladı. HAMAS’ın elinden kurtulan bazı rehinelerin de katıldığı konferans da sık sık ‘yeni dönem, yeni ruh’ söylemi öne çıktı.
“CONGESTION PRICING IS DEAD. Manhattan, and all of New York, is SAVED. LONG LIVE THE KING!”
–President Donald J. Trump pic.twitter.com/IMr4tq0sMB
— The White House (@WhiteHouse) February 19, 2025
Girişte uzatmayacağım dediğim için en iyisi burada durup özete geçeyim;
CPAC’ın bu yılki toplantısı Amerika’da yükselişe geçen ‘milli muhafazakarlığın‘ ve Trumpizmin daha da güçlendiğini, küresel düzeyde destekçi bulduğunu ve özellikle Avrupa’da yeni bir dönemin başladığını göstermiş oldu.
Öyle ki normal şartlarda ABD ve Avrupa muhafazakar hareketleri arasında farklılıklar olsa da Trump rüzgarı bu ayrıntıları törpüledi. Başta mülteciler ve göç olmak üzere birçok konuda Amerikalı ve Avrupalı muhafazakarlar mutabık halde.
Dahası lobilerin, zengin teknoloji gruplarının ve tekil milyarderlerinin gücü arttıkça, demokratik süreçler hükümetlerde, toplumlarda ve bireylerde işlevselliğini yitirmeye devam edecek. Yakın gelecekte demokrasi, özgürlükler, eşitlik ve vatandaşlık gibi kavramları yeniden tanımlanmış görürsek şaşırmayın.
İşte bu noktada başlıktaki ‘Kral’a da dikkatinizi çekeyim.
‘Kral Trump’ı görünce yapay zeka ile üretilmiş fake bir paylaşım sanmıştım. Meğerse doğruymuş. Trump’ın kendi sosyal medya platformundan yaptığı ve kendini kral olarak tanımlayan paylaşımı Beyaz Saray’ın resmi X hesabından ‘Kralımız çok yaşa‘ denilerek paylaşıldı.
Anayasası “Biz halk…” ifadesiyle başlayan ABD’nin ne zaman ‘krallığa’ savrulduğunu bilmiyoruz ama kesinlikle tarihi bir paylaşımdı. O yüzden CPAC konferansından yansıyanlara ‘bir avuç aşırılık yanlısı’ olarak bakmamak gerekir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***