NECİP F. BAHADIR | YORUM
Siyah cübbesiyle ‘ağır ceza reisi’ koltuğuna oturan hakim, karşısındaki kız çocuklarına baktı ve davayı takip etmek için Avrupa’dan gelen yabancı gözlemcilerin gözleri önünde, “Telefon mesajlarınızda bir ‘padişah’ geçiyor… Her şeye gücü yeten… Kim bu padişah?” diye soruverdi. Eğer bu bir film sahnesi olsaydı, o anda her şey durur, kamera ağır çekime geçer, yüzlere doğru ‘zoom’ yapardı.
Bu bir film falan değil. Gerçek… M.S. Şubat 2025 Türkiye’sinde bir AKP mahkemesi…
Haberi sosyal medyada okudum. O salonda bulunmayı, hakimin yüzünü görmeyi, gözlerine bakmayı ne çok isterdim bir bilseniz. Acaba suratına yansıyan psikoloji nasıldı? Bu soruya sorarken nasıl bir ruh haline büründü? Hayır, hayır bu sorunun sorulabildiği bir davanın hukuki veya siyasi yorumunu yapacak değilim! Bu olamaz ancak olsa olsa ‘psikolojik tahlili’ yapılabilir. Hangi hukuk, hangi ceza yasası böyle bir sorunun gerekçesi olabilir?
O mahkeme salonunu ‘önce psikiyatristler’ yorumlamalı, sonra ‘usta edebiyatçılar’ tasvir etmeli. Sadece dışı değil, savcı ve hakimlerin iç dünyasına da ‘arkeolojik kazı’ yapmalı. Ne davanın kendisi normal, ne de sorular… Üstelik ilk değil bu, muhtemelen son da olmayacak. Aynı hakim daha önce de, “Evde Kur’an dersi veriliyor mu?” diye sorabilmişti.
İnsanlığı bile zorgulanır!
Ve de başına da hiçbir şey gelmemişti. AKP böyle bir soruyu sineye çekti, kamuoyu hiç oralı olmadı, muhalefet umursamadı, toplum aldırmadı, kulaklarını ve gözlerini kapadı. Hakim de bıraktığı yerden ‘aynen’ devam etti. Yoksa benzer soruyu sorma cüretini gösterebilir miydi? Normal bir ülke olsaydı, değil bir gün, bir saat o koltukta oturamazdı.
Anında afişe olur insan içine çıkamaz, sokakta yürüyemez, varsa çocuklarının yüzüne bakamazdı. Taşıması kolay bir utanç mıdır bu? Kim bu kadar ‘ağır bir yükü’ kaldırabilir? Hangi vicdan bunu kabullenebilir? Hangi toplum böyle bir hakimi ‘hukukçu’ yerine koyar ve hakim diye kürsüye çıkarır? Değil diploması ‘insanlığı’ bile sorgulanır. Hangi yönetim, devri iktidarında böyle bir kişinin hakimlik yapmasına zemin hazırlar?
‘Bu utanç’ sadece o hakimin değil, öncelikle AKP iktidarının, sonra muhalefetin ve bütün toplumun…
Türkiye ‘duymazdan’ geldi ama bu sorular dünyada yankılandı. AP raportörü N. Sanchez Amor’un tarihe not düştüğü sözleri kulaklarımda… Hayır, bunu laf olsun diye yazmıyorum, gerçekten öyle. Amor karşısındaki Türk milletvekillerine, “Siz 14 yaşındaki kız çocuklarını terörden yargılıyorsunuz İsmail… Mahkemelerde hâkimleriniz kız çocuğuna ‘Neden komşunuzla ders calışmaya gittin?’ diye soruyor?” demişti.
Öteden beri tarihe mal olan dava ve mahkemelere ‘özel ilgi’ duyarım. Bilmem kaç kez Sokrates’in savunmasını okurken hem gözlerimin önünde Atina’daki o salon canlanır. ‘Dreyfus’ davasını hem kitaplardan okudum, hem filmini izledim. Hitler rejiminin yargılandığı ‘Nurenberg Duruşmasını’ defalarca seyrettim. Orta Çağ ‘Engizisyon Mahkemeleri’ üzerine ne buldumsa okudum. Ahmet Altan’ın AKP mahkemelerinde yaptığı ‘tarihi savunmanın’ metni masamın üzerinde durur.
Kim bu padişah!
Fakat hiçbiri beni ‘kız çocuklarının davası’ kadar etkilemedi. Hiçbir sorgu tutanağı o sorular kadar beni ürpertmedi. Düşünün aralarında 14-15 yaşında lise öğrencileri bile var. Bir sabah polis şafak vakti kapıya dayandı ve çocukları aldı götürdü. Dosya ‘terörden’ açıldı. ‘Suç eylemleri’ mi? Birlikte AVM’ye gitmekten, yemek siparişi vermekten, bowling oynamaya kadar saçma sapan ‘deliller.’
Ve haklarında iddianame yazıldı. Oysa ortada ne suç var, ne kanıt, ne şüphe?
Kız çocukları üçüncü duruşmaya çıktı. “Daha önce, ‘Evde Kur’an okunuyor mu?” diyen hakim yine sahne aldı. Bu kez yazının girişindeki soruyu sordu. Kız çocuğu tereddüt etmeden cevabı verdi; “Risale-i Nur’da 10. Söz’de bahsedilen her şeye gücü yeten padişah Allah’tır…”
Herhalde yani… Başka ne olabilir? Hakim ne sanıyor ki… Bu topraklarda ‘her şeye gücü yeten padişah’ dendiği zaman yalnızca ‘Yaratıcı’ anlaşılır.
“Hayır!” demiş hakim, “Yok bu başka biri sanki. Böyle padişah mı olur, her şeye gücü yetiyor? Niye bu padişaha insan üstü şeyler atfediyorsunuz?”
İnsanın aklına gelmiyor değil, acaba okuduğunu, duyduğunu anlamakta zorlanan biri mi bu hakim? Teşbihli, temsili anlatımdan da mı haberi yok? Hakim bu soruya sorarken nasıl bir cevap almayı umdu acaba? Muradı neydi? Terörün izini bu soruyla mı sürecekti?
Bu mahkeme salonu, bu sorular ‘tarihe mal olmalı’. Dört duvar arasında kalmamalı. Sorgu tutanakları dosyaların arasında kaybolup gitmemeli. Bir ‘utanç abidesi’ olarak sürekli hatırlanmalı. Unutulmamalı, unutturulmamalı… Hukuk fakültelerinde bir ‘devrin engizisyonu’ diye okutulmalı.
“Eyy AKP!” dedim ama yetmez, toplumun sorumluluğu vebali de az değil. Sonuçta AKP bu toplumun içinden çıktı. Bu öyle bir vebal ki ‘bir oyluk’ mesuliyetin karşılığı bile ağır olur.
Eyy ahali!
Mahkeme salonlarında ne tür soruların sorulduğundan haberiniz var mı?
Eyy millet senin adına hakim cübbesi giymiş biri mahkeme kürsüsünden bak ne sordu?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***