TARIK TOROS | YORUM
Farkında mısınız; cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklaması beklenenler bundan kaçınırken hiçbir iddiası olmayanlar “Ben adayım!” demeye başladı… Yeniden Refah ve Demokrat Parti genel başkanları, Fatih Erbakan ve Gültekin Uysal adaylıklarını açıklamış.
Günlük koşuşturma içerisinde “büyük resim” atlanır oldu.
Bu, “bakar körlük” değil elbette: Rejimin hemen her gün hamleleri ile sersemleyen muhalefet güçlerinin bir türlü toparlanamaması. Hamleler o kadar sık ve kesintisiz devam ediyor ki, toparlanmaya imkan vermiyor, amaç da bu zaten.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, 1 Şubat’ta CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i memleketi Manisa’da “şaibeli kurultay” üzerinden tehdit etti: “Seçimlerin faturasını Bay Kemal’e çıkartıp şaibeli bir kurultayla kendisini tehcir ettiler.”
Kürt siyaseti ise aylardır adı konulmamış bir süreçle oyalanıyor. Aylardır İmralı Cezaevi’ndeki Abdullah Öcalan’ın PKK’ya “silah bırak ve kendini lağvet” çağrısı yapması bekleniyor. PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 6 Şubat’ta şöyle dedi: “Öyle sadece bir videolu çağrıyla bir şey olmaz. Kendim de bir gerillayım. Ama ben kimseye çağrıda bulunarak ‘silah bırakın’ diyemem. Zaten demem de.”
***
Şu oldu: CHP ve DEM Parti, aylarını “normalleşme” turlarında harcarken iktidar sertleştikçe sertleşti: Öznesi olmayan “Valla seçimi görmez!” mesajından dolayı astrolog Hilal Saraç tutuklandı. Sabah’ta çıkan haberi alıntılayan Birgün’den 3 gazeteciyi gözaltına alıp bir gece nezarette tuttular. RTÜK Başkanı’nın gazetecilik kurallarını “güncellediği” yeni evrenin kriterlerini şunlardır:
- Olumsuz haber veremezsiniz.
- Neyi yazıp/yazmayacağınıza rejim karar verir.
- Rejim medyasının haberini alıntılamanız suç olabilir.
- Birinin ‘soruşturma konusu olmamış’ sözünü paylaşmanız, sizin için soruşturma konusu olabilir.
- Risk durumu her sabah güncellenir.
- Bu evrede ‘tuvalet molası’ dahil her konuyu İletişim Başkanlığı ile planlamakta yarar var.
***
Batı’da ideolojik olarak “aşırı sağ” olarak tarif edilen partilerin ve liderlerin yükselişine tanıklık ediyoruz. Merkez partiler çökünce insanlar “aşırı sağ” olarak etiketlenen partilere kaydı.
Radikal partiler; göçmen karşıtı tutum, ayrımcılık ve bağımsızlık gibi söylemler üzerinde yükseliyor.
Liderlerin nefret suçu sicili hayli kabarık.
Merkez çökünce “bir de bunları deneyelim” eğiliminin cevabını aramadığı iki soru ise şu:
-Bu partilerin sorunları çözme iradesi ve işlevi var mı?
-İktidarlarını denetleme ve önceki ayarlara dönme şansı olacak mı?
***
Diyebilirsiniz ki, “Problem zaten sistemin kendisi. Yıkılsın ve yenisi kurulsun.”
Tehlikeli bir kumar bu.
Türkiye örneği ortada, merkez partilerin ekonomik krizin altında kalmasıyla tek başına iktidara gelen AKP, kurduğu ittifaklarla “tek parti rejimini” adım adım inşa etti, polis ve muhaberat devletini tahkim etti.
Şimdi, “Seçimle gitmezler!” duygusu hakim.
Nasıl olmasın ki!
Muhalefetin TBMM’de gidişatı değiştirecek hiçbir tesiri yok.
“Şu oylamada neden yoktunuz?” diye sorulunca, “Olsak da sonuç değişmezdi ki!” diye cevap veriyorlar.
Dikkatli düşünürseniz, “Seçimle gitmezler!” fikrini muhalefetinde de satın aldığını fakat bunu telaffuz edemediğini görürsünüz.
Gizli gündem, CHP’nin cumhurbaşkanı adayının kim olacağından ziyade budur.
Bugünkü CHP, söylemi ve eylemi ile sağ politikalara teslim olmuştur: Ayrımcıdır, demokrat değildir, “hukukun üstünlüğü” ilkesinden fersah fersah uzaktır.
Tek örnek yeterli: Önceki genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu, 1 Eylül 2022’de Bafra’da “KHK’lıların tamamı görevlerine iade edilecek.” deyince Özgür Özel ekranlara çıkıp, “Asarız kendimizi yine yapmayız öyle bir şey.” ifadelerini kullanmıştı.
***
İngiltere’den çarpıcı bir araştırma sonucu ile bağlayayım:
Ülkenin Avrupa Birliği’nden çıkışının mimarı Nigel Farage’ın Reform UK partisi, son YouGov anketinde mevcut partileri geçerek yüzde 25 oy oranına ulaştı. İktidardaki İşçi Partisi’ni 1 puan, Muhafazakar Parti’yi 4 puan geride bıraktı. Aynı araştırmanın şu sonucu ise şapkamızı önümüze koyup düşünmemizi gerektiriyor:
İngiltere’de Z kuşağının yüzde 52’si, seçimler ve parlamento gibi süreçlerle “rahatsız edilmeden”, güçlü bir liderin yönetimde olmasını tercih ediyor.
Yani bu kuşak, otoriter ve mutlak yetkilere sahip bir yönetimi demokrasiden daha cazip buluyor. 1997-2012 arası doğumlular (13-27 yaş aralığı) Z kuşağı olarak tanımlanıyor.
Haber ve siyasi görüş kaynakları neredeyse tamamen sosyal medya (TikTok ve Instagram). Parlamentolar, güçler ayrılığı, yargı gibi yavaş ve karmaşık işleyen demokratik kurumları sıkıcı buluyorlar.
Batı’da “aşırı sağ” partilerin belli nedenlerle yükselişi var.
Kurumlar ve hür basın mühim birer şans fakat ne kadar dayanırlar, yakın gelecekteki radikal iktidarlar nereye evrilir, kestirmek son derece güç.
Politik savaşın galibi şimdilik “aşırı sağ uçlar”, bu kesin.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***