NECİP F. BAHADIR | YORUM
Meral Akşener, son iki cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarının belirlenmesinde etkili olan temel unsurdu. Kim ne derse desin Erdoğan’nın koltuğunu borçlu olduğu isimlerinden başında Akşener gelir. Bir kast-ı mahsusa söz konusu muydu yoksa Akşener’in basireti mi bağlanmıştı? İşaretler bile isteye Erdoğan’a kazandırdığı yönünde. Benim kanaatim de öyle… Saray’daki ‘sarı saçlı buluşma’ bunun kanıtı sayılır.
Belki bugün unutuldu, 2018’de CHP’nin başını çektiği muhalefet bloku Erdoğan’ın karşısına Abdullah Gül’ü çıkarmayı planlamıştı. Gül, teklife ‘Evet’ dedi ama bir şartı vardı; Muhalefet partilerinin tümünün desteği alınacak ve ‘ortak aday’ ilan edilecekti. Gül’ün, Erdoğan’ın karşısına çıkmayı kabul etmesi dengeleri değiştirecek olağanüstü gelişmeydi.
Erdoğan cephesi panikledi, ne yapacağını şaşırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan birlikte İstanbul’a Gül’ü ziyarete gitti. Görüşmenin tek gündemi vardı; Gül’ü vazgeçirmek. Ardından Erdoğan da görüştü Gül’le. Kazanması durumunda ne yapacağını sordu? Gül’den ‘Sana ve ailene dokundurmayacağım…’ sözünü aldı. Fakat Erdoğan ‘Yetmez…’ dedi. Yani iş o kadar ciddileşti.
Ve Meral Akşener sahneye çıktı. MHP’den kopmuş İYİ Parti’yi kurmuştu. Gözünü merkez sağa dikti. Siyasete iyi de giriş yaptı. “Gül mutabakatında ben yokum…” dedi. Kendisinin aday olacağını duyurdu. Gül’ün yola çıkan adaylığı ‘suya düştü’. Meydan Erdoğan’a kaldı. Akşener, aday olduğuyla yetindi. Neticede AKP’ye kazandırdı, muhalefete kaybettirdi.
Misyonu bu idiyse eğer hedefine ulaştığı söylenebilir.
Altılı Masa’yı deviren isimdi!
Son cumhurbaşkanlığı seçimleri… CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu muhalefet partilerini bir masanın etrafında toplamayı başardı. Adı da siyasi tarihe ‘Altılı Masa’ olarak geçti. Büyük uzlaşı sağlanmış, irili ufaklı muhalefet partileri bir muhalefet bloku oluşturmayı başarmıştı. Kılıçdaroğlu ile Akşener arasında ‘su sızmıyor’, muhalefette siyasi ortaklığın nasıl yürüyeceğinin örneğini veriyordu.
Rüzgarlar muhalefetin arkasından, Erdoğan’ın ise önünden esiyordu. Mayıs, siyasi hayatının en zor seçimi olmaya adaydı. Ekonomiden dış politikaya her alanda şikayetler artmış, hak, hukuk ve adalet yerlerde sürünüyordu. Toplum çoktan farklı arayışlara ‘yeşil ışık’ yakmıştı. Derken finalde, ‘adayın kim olacağı’ konuşulurken Meral Akşener tekrar sahneye çıktı.
Masanın etrafında toplanan liderler ‘Kılıçdaroğlu’nun adaylığını’ konuşmaya başlar başlamaz toplantıyı terk etti. Siyasetin ve toplumun ‘umut’ olarak gördüğü Altılı Masa’ya verdi veriştirdi. Aylarca kendisinin de oturduğu o masaya ‘kumar masası’ bile dedi. Asık ve ekşi bir yüz ifadesi, öfkeli üslubuyla kavgada söylenmeyecek sözler söyledi.
Tekrar döndü masaya dönmesine ama ‘çok şeyler’ uçup gitmişti. Akşener’in ‘gel – git’i, bir ‘umut’ olan masayı ‘hilkat garibesine’ çevirdi. Kılıçdaroğlu aday oldu olmasına ama rüzgar çoktan dinmiş, hava aleyhine dönmüştü. Akşener’in masayı yaralaması sonuç verdi, seçim hüsranla neticelendi. Erdoğan bir kez daha Akşener sayesinde kazandı.
Siyasi tarih kısaca hatırlattığım Akşener hikayesini, henüz kamuoyuna yansımayan veya gölgede kalan bilgi, belge ve dokümanlarla zenginleştirerek ayrıntılı yazacak. Gül’ün adaylığı etrafında dönen dolapların da karanlıkta kalan bölümleri az değil. Günü geldiğinde o da aydınlanacak. Şu an siyaset ve tüm hikayeler tek yönlü yürüyor.
Seçim öne alınacak
2028 cumhurbaşkanlığı seçim süreci erken başladı. Öne alınacağı kesin zaten. 2025’i bile seçim yılı olarak görenler hiç de az değil. Erdoğan, sandıkla noktalanacak yeni bir siyasi döneme start verdi. Önünde aşması gereken çok engel var. Buna rağmen tekrar adaylığının taşlarını döşemekle meşgul. Bugüne kadar örneğine rastlanmayan biçimde kış aylarında şehir şehir gezerek parti kongresi yapıyor. Şubatın ortasında büyük kongreyi toplayacak. Nedir bu acele?
Bir numaralı rakip olarak gördüğü Ekrem İmamoğlu’nu yargıyı kullanarak ‘kuşatma’ altına aldı. Neredeyse dava açılmadığı gün yok. Daha konuşması bitmeden, kürsüden inmeden yeni bir soruşturmanın haberi düşüyor sosyal medyaya. Bir dosyası istinafta… Yıldırım hızıyla bir iddianame daha hazırlandı. Peki bu acele nedir, neyin nesidir? İmamoğlu, Erdoğan için kendisini tutamayarak ağzından kaçırdığı heybedeki ‘Büyük turp…”
Haksız değil. Kaç defa yenildi İmamoğlu’na?
Erdoğan’ın iki hedefi olmalı; ya İmamoğlu’nu oyundan düşürür, ya da ‘yıpratarak yaralı hale’ getirir. Yargı elinin altında… İstediği sonucu çıkartması çok kolay. Ama çok riskli. Ava giderken avlanmak da var.
Yıpratabilir mi? Siyasi dışı yollar her zaman ters teper. Örneği bizzat kendisi. Her iki yol da büyük risk ve tehlikeler barındırıyor Erdoğan için. Ama o belli ki sokağın çıkmaz olduğunu anlamak için yolun sonuna kadar yürüyecek, sonra aklı başına gelecek.
CHP’nin ‘ön seçim’ hamlesi Erdoğan’nın ‘oyun planına’ bir cevaptı. Normal şartlar da elbette aday tespiti için çok erken. Ama şartların normal veya olağan olduğunu kim söyleyebilir? CHP’nin hedefi partiye kayıtlı üyelerin tercihiyle ‘cumhurbaşkanı adayı’ belirlemek… 1 milyon 600 bin kişinin katılacağı ön seçimde Mansur Yavaş gibi başka aday adayları çıksa da şansları yok denecek kadar zayıf.
Mansur Yavaş, ‘ön seçim’ kararından rahatsız
Mansur Yavaş partisinin ‘ön seçim’ kararından hoşnut olmadı. Kendi hikayesi ve ikbali açısından değerlendirdi. Evet, Yavaş da ‘potansiyel adaylardan’ biri. CHP’nin adayı olabilirse kazanma ihtimali hiç de az değil. Nitekim anketlerde ilk sırayı kimseye bırakmıyor. Burada da bir ‘bit yeniği’ aramak gerekir mi? Niye olmasın… Biraz araştırılırsa Erdoğan veya AKP’nin ayak izlerine rastlanması sürpriz olmaz.
Mansur Yavaş, partisinin ön seçim manevrasını anlayamadı ya da anlamak istemedi, adeta bayrak açtı. Soru üzerine de olsa şu cümleler Yavaş’ın ağzından çıktı: “Aday belirlemenin çok erken olduğu düşüncesindeyim. Seçim tarihi belli değil. Öncelik olarak ekonomik sıkıntı varken toplumun bununla uğraşmaması kanaatindeyim. Derin yoksulluğa yoğunlaşmalıyız…”
Teorik olarak doğru. Fakat ‘siyasi pratik’ farklı şeyler de yapılması gerektiğini söylüyor.
Erdoğan, yeni bir oyun planı kurmuş, hamle üstüne hamle yaparken, seçim sürecini başlatmış, en büyük rakibine çorap örerken, karşı manevra geliştirmek gerekmez mi? CHP’nin de yaptığı bundan ibaret. Ön seçim veya Genel Merkez’in tespiti sonuç değişmez ki… İmamoğlu – Yavaş arasındaki seçeneğin sonucu bugünden belli değil mi? Yavaş’ın adaylığı ancak beklenmeyen, sıra dışı şartların sonucunda mümkün.
Yavaş, kaybedeceği ‘ön seçimde’ aday olmaktan geri durur mu? Bu da soruldu Yavaş’a… “Hayır!” dedi; “Öyle şey olur mu, ben sadece adaylığı erken buluyorum. Gün ola harman ola… O güne kadar kim kalacak, önce bir seçim tarihi belli olsun, daha geniş konuşuruz”
Söyledikleri beklenmeyen, sıra dışı gelişmelere gönderme değil mi? Bunun Türkçe’si ‘İmamoğlu’nun önü kesilirse…’ demek. Yavaş’ın böyle bir beklentiye girmesi ve niyetini açık etmesi hiç şık değil.
İmamoğlu, Yavaş ve Özel üçgeninde yaşanan ve yaşanacak ‘görüşmeler, buluşmalar, zirveler’ bu sorunu ne derece halledebilir, kestirmek zor. Fakat bugünden Yavaş’ın fena halde havaya girdiği, Çankaya dolmuşuna erken bindiği ve dolayısıyla Meral Akşener’leşme potansiyeli taşıdığını söylemek isterim. Gün olur, harman olur ve sonunda Mansur Yavaş, Meral Akşener olursa yazık olur…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***